“Bir Ayvaz öğretmenin vardı, hatırlıyor musun?” dedi babam.

“Hatırlamaz olur muyum? Ayvaz öğretmenimi hiç unutmadım ki…”

“Geçenlerde çarşıda karşılaştık. Seni sordu, selamı var.”

“Yaa, buralarda demek, emekli olmuş mu?”

“Olmamış, çalışıyormuş hala. Kendi köyünde çalışıyormuş. İstersen bir ziyaret et gelmişken.”

“Tabii ki giderim Ayvaz öğretmenimi ziyarete. Çok iyi olur.” deyip daldım geçmişe.

Yirmi yıl önceydi. Altıncı ve yedinci sınıflarda matematik dersimize gelmişti Ayvaz öğretmen.

Matematik hayranı olmuştum onun sayesinde. Her ders beni tahtaya kaldırır, en zor soruları çözdürürdü. Ben çözdükçe o keyiflenir, övgü dolu sözlerle oturturdu sırama.

Ben de ona özenir, kravatımı onun gibi bağlar, tahtayı onun gibi kullanırdım. Kara tahtaya yazdığım rakamlar onunki gibi hep aynı hizada olur, santim oynamazdı aşağı, yukarı. Şimdiki simetri hastalığım da oradan kalma herhalde.

Sınavlarda sınıf arkadaşlarım sağıma soluma oturmak için yarışırlar, kağıdımı göstermem karşılığında tostlar, gazozlar vaat ederlerdi.

Ayvaz Bey sadece matematikçimiz değildi. Aynı zamanda sınıf öğretmenimizdi. Rehberlik dersinde bizimle sohbet eder, kitap okumamızı sağlardı. Çalıkuşu’nu o okutmuştu bana. Ben, Çalıkuşu’nun Feride’sinin erkek versiyonu olarak görmüştüm Ayvaz öğretmenimi. Sadece Çalıkuşu’nu değil, sayısız romanı okumamı sağlamıştı Matematik öğretmenim Ayvaz Bey. Matematiği sevdirdiği gibi, edebiyatı da sevdirmişti bana. Edebiyat öğretmenliğini tercih etmemde onun etkisinin olduğunu şimdi

fark ediyorum.

Cüneyt Arkın’ın “Öğretmen Kemal” adlı bir filmi gelmişti sinemaya. Okul müdürü filme gitmemizi istemişti, biz de sınıf olarak gitmiştik Ayvaz öğretmenimle. Ben param olmadığı için gitmek istememiştim de Ayvaz öğretmenim almıştı biletimi.

Sekizinci sınıfa başladığımızda başka biri geldi matematik dersimize. Ayvaz öğretmenin tayiniçıkmış, gitmişti. Adını hatırlamıyorum; ama lakabını hiç unutmuyorum o yıl dersimize gelenmatematik öğretmeninin: Tijen!

O yıllarda bir opera sanatçısı tiplemesi vardı Türk filmlerinde. “Tijen” adlı bu karakter, bed sesiyle kulakları tırmalıyordu, sesi gibi suratı da meymenetsizdi. Hani vardır ya her okulda, her öğretmenin bir lakabı, bu öğretmene de Tijen ismi öğrenciler tarafından uygun bulunmuştu.

Ayvaz Bey’den onlarca anı kalmışken, Tijen’le ilgili, tüm zorlamalarıma rağmen, hiçbir şey bulamıyorum hafızamda. Sadece “ciyaklama”yı andıran bir ses ve yüzümüzdeki parmak izleri… Bir de altı ve yedinci sınıfta takdir alırken sekizinci sınıfta matematik dersinden, tek dersten, bütünlemeye kalışım ve liseye matematikten borçlu geçişim. Sonra matematikten ipleri koparışım, çarpım tablosunu dahi unutuşum…

On sekiz yıl olmuştu Ayvaz Hoca’mı görmeyeli. Üniversiteyi bitirmiş, askerliğimi yapmış, edebiyat öğretmeni olarak göreve başlamıştım yıllar önce. Öğretmenliğe başladığım ilk gün, ilk derse girerken Ayvaz öğretmenim gelmişti gözlerimin önüne. Her zaman bize gülümseyen, sevecen, babacan Ayvaz öğretmenim. Her zaman traşlı, takım elbiseli, tertemiz giyimli Ayvaz öğretmenim… Sonra bir de Tijen geçti zihnimden. İğrenç sesli, suratsız, sevimsiz, boyalı ve ojeli uzun tırnaklarıyla yüzümüzdeki şamar izleri… O an söz verdim kendime: Yeni bir yolun, yeni bir hayatın ilk adımındaydım. Ayvaz öğretmen olmak da vardı, Tijen olmak da… Ben “Ayvaz Öğretmen” olacaktım!

Öğretmenliğimin onuncu yılını tamamlarken, ilk gün kendime verdiğim sözü tutmanın mutluluğunu yeniden yaşıyorum. Her ne kadar diğer meslektaşlarım beni eleştirseler, öğrenciyle kurduğum diyalogdan rahatsız oldukları için zaman zaman uyduruk bahanelerle beni üst makamlara şikayet etseler de asla “Ayvaz Öğretmen”likten vazgeçmeyeceğim. Öğretmenliğin yüz karası “Tijen”lerle de sonuna kadar mücadele edeceğim.

Babaannem hastalanıp ölüm korkusuna kapılınca “Torunumu istiyorum, ölmeden onu göreyim” demiş. Babamın “Önemli bir şeyi yok.” sözüne rağmen izin alıp gelmiştim babaannemin yanına.

Birkaç gün daha kalacaktım memlekette. O zaman Ayvaz öğretmenimi de görebilirdim.

Ertesi gün gittim öğretmenimin köyüne. İki katlı okula girdiğimde bir hademe karşıladı beni. Ayvaz Bey’i sordum, “Gel!” deyip düştü önüme. Üst kata çıktık, koridorun sonuna doğru yürüdük. Herhalde öğretmenler odasına gidiyoruz diye düşünürken, bir sınıfın önünde durup tıklattı kapıyı:

“Ne yapıyorsun? Dersteyse teneffüsü beklerdik, dersi bölmeyelim” diyordum ki sınıfın kapısı açıldı.

Bir çift mavi göz gördüm önce. Sonra beyaz saçlar… Ayvaz öğretmenim yaşlanmış!..

“Buyurun!” dedi her zamanki nezaketiyle.

“Öğretmenim, dersinizi böldüğüm için özür dilerim. İstemeden oldu. Arkadaş aldı getirdi buraya.” dedim mahcubiyet içinde.

“Önemli değil efendim, nasıl yardımcı olabilirim?”

“Ben sizi ziyarete gelmiştim öğretmenim, Merkez İlköğretim Okulu’ndan öğrenciniz Mustafa     Resüloğlu.”

Bir an durakladı Ayvaz öğretmenim, birkaç saniye baktı dikkatlice, sonra kollarını açıp sarıldı sımsıkı.

O an ağladığını fark ettim öğretmenimin. Benim de tutamadı gözyaşlarım daha fazla kendini. Bu tabloya şaşıran öğrenciler de yerlerinden kalkmış, yaklaşmıştı bize.

Kolumdan tutup sınıfa çekti beni. Öğrenciler koşuşturup oturdular sıralarına meraklı bakışlarla. Ayvaz Bey, öğretmen masasına yöneldi, sandalyeyi çekip oturttu beni. Sınıfa döndü:

“Benim öğrencim!” dedi gururla. “Yıllardır görmemiştim onu. O da öğretmen, hem de iyi bir öğretmen. Nereden mi biliyorum? Ancak iyi bir öğretmen, öğretmenlerini ziyaret eder de ondan.”

( Ayvaz Öğretmen Ve Tijen başlıklı yazı M. Kuvancı tarafından 24.11.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu