Telefonum çaldığında yatmak için hazırlanıyordum .
Handan’dı arayan ‘’ bu saatte hayırdır’’ diye içimden geçirdim ve ‘’efendim
canım’’ dedim . Ağlıyordu ‘’ne oldu’’ diye sordum bir kaç kez ; ‘’seninle konuşmaya
ihtiyacım var’’ diyebildi ancak. Yarım saat dolmadan kapısındaydım . Hala
ağlıyordu gözleri şişmiş burnu kızarmıştı. Beni görünce boynuma sarılıp
hıçkırıklarla coştu. Kapıyı kapatıp içeri girdim ve doğru mutfağa koştum bir bardak
suya limon sıkıp içirdim.
Ferahlamıştı, anlatmaya başladı. Eşi aramış onu sevdiğini
eve dönmek istediğini söylemişti.
Yıllardır yüreğinde uyuttuğu bir dev uyanmıştı
. Göğsüne sığmıyor debeleniyordu. Onca aldatılmışlığa rağmen belli ki onu hala
seviyordu…
Evliliklerinin
üçüncü yılında ikinci çocuğuna hamileyken son sevgilisiyle birlikte bırakıp
gitmişti . Uzun yıllardır haber alamıyordu. Handan annesiyle birlikte
çocuklarını büyütmüş kendine yeni bir hayat kurmuştu. Ömrünü çocuklarına
vakfetmişti. Hep birlikte çalışıp mütevazi bir hayat sürüyorlardı.
Ağlama
nöbetleri arasına güçlükle birkaç kelime sığdırabiliyordu. Yüreğinin affeden tarafına
saldırı başlatmış seven yanına kül serpiyordu.
‘’ Babaymış, Şambabası’’
…
Çocuklarının ne ağladığını ne güldüğünü görmüştü. Bir
lokma ekmeği çocuklarına çok görmüş başka kadınlarla gezip tozmuştu. Emek
vermeden baba olunur muydu? Anne olunamadığı gibi…
Öfkeden
saçları diken diken oluyor her telinden bir küfür ok gibi fırlıyordu. Kurumuş
gönül ağacında filiz vermeye çalışan dalı testere ile kesmeye çalışıyordu. Ciğerini
parçalasa da dişlileri, gözlerini yaksa da tozu ölmeliydi başkaldıran asi…
Bazen de saç tellerinin her biri yağlı
urgan olup sarılıyordu boğazına güçlükle çıkıyordu yorgun kelimeler.
‘’Kendinden başka
kimseyi sevmedi o’’ sevmeyi bilseydi en azından gittiği yerde mutlu olurdu. Bencildi.
Öyle ya seviyoruz birbirimizi demiş ve gitmişti. Soğuk otel odası yüreğini
sıcak bedenlerde ısıtmaya çalışmış olmamıştı. Artık yaşlanmıştı bakıma ihtiyacı
vardı. Handanın sıcacık merhameti bulunmaz kaftandı. Ancak unuttuğu bir şey vardı
giderken vicdan sarayına bir balyoz vurup dağıtmış tozu dumana katmıştı. Handanın
yüreği çok üşümüş yerine buzdan bir yapı örülmüştü.
Birinin
baharı diğerinin kışıdır bazen. Gezgin kanatlar dinlenir. Yalancı bahar dalları
aldanır filiz verir.
Sorum ve Aşk
sarmalında dolanıp duruyordu Handan. Kimi zaman zehirini akıtıyordu kimi zaman
onu nasıl sevdiğini, kalsaydı ne kadar
mutlu olacaklarının hayalini ve onurunun ne denli incindiğini anlatıyordu. Öyle
ya vermeden almak yaratana mahsustu. Ne vermişti ki ne bekliyordu. Nasıl da kolay çıkıvermişti ağzından '' Seni seviyorum Handan ''..
Sevgi taşın
altına koymaktı eli… Sevgi aşkın altına koymaktı kalbi… Emekti …
Evreni
dolduran kanatlara rağmen yalnız uçuyordu gönül kuşları…