Birkaç gün önce Balıkesir’in Bigadiç ilçesinde dolaşırken dikkatimi çeken bir şey oldu. İlçenin en eski camilerinden biri olan Kasımpaşa Camisi önünden geçerken mabedin mimarisindeki tezat karşısında donup kaldım.
Caminin kitabesinde yapılış tarihi 1544 yazıyordu. Minaredeki estetik hemen dikkat çekiyordu. Kısa, tek şerefeli ve kesme taş… Ancak minare ile caminin dış duvarı hiç uyumlu değildi. Dış duvar, aslında minareye uyumlu olmalıydı, kaldı ki sonradan yaptığım incelemelerde eski fotoğraflarında da uyumlu olduğunu gördüm. Ancak dış cephe boydan boya sıvanmış ve üzerine beyaz boya vurulmuştu.
Cami hakkında Balıkesir İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğünün sayfasındaki ifade ise şöyle: “1549'da Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Cezerizade
Kasım Paşa tarafından yaptırılmıştır.Tamamen kesme taşlarla yapılan cami birkaç
defa tamir olmuşsa da minaresi orijinal hali ile günümüze gelmiştir. Yapıldığı
dönemin tüm mimari özelliklerini yansıtan Kasım Paşa Camii’nin duvarlarında1901
tarihli levhalarda hat sanatının değişik örnekleri mevcuttur.”
Caminin içine girip
inceleme fırsatı bulamadım, ancak bir tarih ve kültür hazinesi olduğu anlaşılan
500 yıllık bu caminin sadece minaresinin mimari özelliğini koruyabilmiş olması
tarihimiz ve kültürümüz için çok büyük bir kayıptır. Eğer cami hala eski kesme
taş duvarlarını koruyorsa dışının sıvanıp beyaza boyanması, dümdüz duvar haline
getirilmesi ne kadar estetik ruhtan ve İslam mimari sanatından uzaktır.
Balıkesir merkezinde bir
Yeşilli Camimiz var. Birkaç yıla kadar bu cami de aynı şekildeydi. Dış cephe
sıvanmış, yeşile boyanmıştı. Vakıflar, camiyi restorasyona aldı, sıva hassas
şekilde kırılıp kazındı, karşımıza taş duvarlı, estetik, güzel bir mimari çıktı.
Hangi mantık ve zevksizlik timsalleri bu estetik görüntüyü kapatma gafletinde
bulunmuştu acaba?
Kasımpaşa Camisi’nin de
aynı durumda olduğunu sanıyorum.
Eski mimarimiz, eski
evlerimiz hep bir sanat eseri, güzellik, ferahlık var. Ancak elli yıllık dönemdeki
apartmanlarımıza, resmi kurumlarımıza, binalarımıza bir bakınız. Hepsi dört
duvardan müteşekkil. Sadece düz duvar… Hiçbir mimari özelliği olmayan, kibrit
kutusu tarzında evler, binalar…
Nasıl bu kadar sanatsız,
ruhsuz bir yapılaşmaya döndük biz? Neden bu kadar ruhsuz yapılar yapıyor, bir
ruha sahip olan tarihi yapılarımızı da ruhsuzlaştırmak, zevksizleştirmek için
tarihin üzerine sıva çekiyoruz?
Neyden kaçıyoruz, nereye
gidiyoruz?
Batı’da eski binalar,
tarihi yapılar olduğu gibi korunurken, biz tarihi binalarımızı hangi maddi aç
gözlülükle yıkıp yerine apartmanlar dikme hevesine düştük? Tarihi eserler o
beldedeki mührümüzdür, varlığımızın sembolüdür, biz mührümüzü silmek için son
gayretle tarihin üzerini sıvamaya devam ediyoruz.
Umarım, camilerimiz, eski
evlerimiz aslına uygun restore edilir ve gelecek nesillerimize bu toprakların
bize ait olduğunu belgeleyen mühürlerimizi bırakabiliriz.