Korkularımın bir adım ötesindeyim
Alabildiğine tedirgin ve durgun
Belli ki sessizliğin verdiği bir sıkıntı.
Bir şeyler eksik ve kopuk
Sırrı bu olmalı hüznün.
Durağan bir gün
Fazlasıyla sancılı
Belli ki derinlerde kabuk tutmamış
Koca bir yara…
Öylesine durgun bir gündü ki… Dün ya da bir önceki gün belki de bu gün ve yarın, dün diye kayıtlara geçecek olan.
Gün ya da yıl kısaca zamana odaklı bir hayat. Rakamların bir önemi olmamalı ya da harflerin. Tek önem arz eden yoğun kıvamdaki duygular bizi şekillendiren ve bir maya gibi yoğurduğumuz, yoğrulduğumuz.
Durgun fazlasıyla durağan bir o kadar sessiz onca sesi duymazdan geldiğim ya da görmezden gelinen şahsım. Kılı kırk yarmak bu olsa gerek. Hacmi git gide artan korkuyu da ekledik mi nasıl tedirginlikle ve bir o kadar muhalif bir sürü safsata ile kazıyorum kuyumu.
Kaç sadece kaç ve en sonunda at kendini kuyunun dibine. Hadi bakalım, kolaysa çık içinden. İşin içinden çıkamadığım diğer olguları ve ünlem yüklü mefhumları da ekledim mi ne zor ne zor yaşamak.
Ne dedim ben? Oysa dünde kalmıştı bu düşüncem. Bir gün geçti ve tosladım aynaya kendimi görmüş olmamın verdiği şaşkınlıkla. Bir ayna daha arkamda ve önümde başka bir ayna… İç içe geçmiş bir sürü görüntü… Yine ben ve hep ben, ben olmaktan sıkılmış.
Üstümü değişmeliyim, saçımı kesmeliyim kökünden. Şu ruhu da çıkarıp atmalı. Başka bir beyin başka bir bakış açısı. Görüntüyü geçtim. Acilen bir benlik transferine ihtiyacım var.
İşte dünden beri esaretinde olduğum bu garip duygu. Benzemeliyim başkalarına ama kim olursa olsun.
Bir Elif Şafak olmak hiç de fena olmazdı. Ya da Orhan Pamuk… Bir kitap daha okurdum bu sefer dünyalar arası bir yolculuk yapardım. Bakalım daha neler göreceğim. Çok ama çok derin bu kuyu. Ve karanlık. Fazlasıyla soğuk ve sessiz. Kaç zaman oldu ki içine düşeli… Bir gün, bir yıl yoksa bir asır…
Fark eder mi ki. Ne de olsa zaman fazlasıyla izafi bir kavram. Saniyelerden, dakikalardan, günlerden oluşan. Derken yıla tekabül eden ve yaş alıp sona yürüdüğümüz garip bir döngü.
Bir başkası olma hikâyem ana odaklı değil. Öncesinde ne çok defa evrim geçirme teşebbüsünde bulundum oysa. Ve bingo… Yine ben, yine o sefil benlik varla yok arasında gidip gelen.
Bu kadar da olmaz ki ama. Bu kadar gel-gide yürek mi dayanır.
Sevgi mi dedi birileri? Sahi nerede dağıtıyorlar ki… Acilen almalıyım ve depolamalıyım. Son zamanlarda fazlasıyla eksikliğini çekiyorum. Yoksa başkaları da var mı bu eksikliği hisseden?
Yoksa eksik olan ben miyim ya da tıkış tıkış heybesi.
Offfff…
Ne vardı da bunca eksiltiyi hissedip tümlenme ihtiyacı hissedecek.
Ne komik hatta acınası. Hayır, hayır asla kendime acımıyorum sadece telafi etmem gereken ne varsa yetiştirme telaşı içerisindeyim. Hadi, tutsanıza elimi. Zor değil inanın ki. Bakın elimi uzattım bile.
Bir insan bu kadar mı sevgi arsızı olur yalnızlığa hibe etmişken benliğini…
Yoksa yalnızlık da mı bu kadar göreceli görünenden çok farklı bir tutumla yörüngesinden sapma eğilimi gösteren.
Dünden yarına uzanan
Andan düne
Karmakarışık dünya.
Sefil bir yolcu
Düşmüş yolu bir kez aşka.
Öncesi, sonrası
Ne safsata ne sahte
Ne ilk ne de son
Ömrüme sıkıştırdığım
Uçsuz bucaksız bir derya.
Onca eksilti onca yargı
Cezası belli olmayan bir vaka
Ne sıradan ne de yalan.
Miğferim sevgi
Kılıcım hasret.