Kapitalist üretim
süreci olsun güvencesiz, esnek ve belirsiz çalışma, çalıştırma yöntemlerinin
süregelip kar oranlarının en üst seviye çekilme amacı güdülüp uygulanan
adaletsizlik olsun en insanlık dışı sonuçların gözlendiği alanların başında
gelen üretim sahası: ’Tarımsal üretim.’’
Pek çok açıdan
irdelenesi ve vazgeçilmez bir saha. Global anlamda bir açılım getirmek
gerekirse; bir milyarın üzerinde seyreden tarım işgücünün yaklaşık 450
milyonluk kesimini ise mevsimlik tarım işçileri oluşturmaktadır. Türkiye
sınırları içerisinde istihdam edilen 25 milyona tekabül eden işgücünün % 26’sını
ise tarım işgücü oluşturmakta. Bu rakamın yarısının mevsimlik tarım işçilerinin
oluşturduğunu söyleyebiliriz. Göz ardı edilemeyecek kadar yüksek bir rakam ilk
etapta gözlenen.
Mevsimlik tarım
işçileri her ne kadar fazla gündem teşkil etmese de bariz ve hayati konularda
ciddi sorunlar yaşamakta. Görünenin çok ötesinde ve acil çözüm gerektiren bu
sorunlar, ulaşımdan barınmaya olsun uzun çalışma sürelerinden ücretlendirmeye,
temel sağlık hizmetlerinden sosyal güvenceye hatta çocukların eğitim sorunundan
tutun çocuk işçiliğe meslek hastalıklarından kültürel ve etnik ayrımcılığa
kadar uzanan geniş bir yelpazede tanımlanabilecek ve çözüm bekleyen sorunlar
olayın vahametini gözler önüne sererken…
Ölümlü iş kazalarının
önemli bir kısmının tarım sektöründe yaşandığı gerçeğinden hareketle bunun
diğer sektörlere göre iki kat fazla olduğu ise yadsınamayacak bir gerçek. Türkiye’de
çalışan mevsimlik tarım işçilerinin varlığı, kapitalizmin kırsal alanlarda
gelişmesi ile eş güdümlü takip edilebilmekte ve yine bu gruba giren işçiler her
sene ağırlıklı olarak güneydoğudan ülkenin dört bir yanına birkaç aylığına
çalışmak için göç eden bir işçi kitlesidir tanımlaması ise en irdeleyici
özelliğidir bu gruba tekabül eden grubun.
Psiko- sosyal sorunlar
mevsimlik tarım işçilerinin çoğunluğunu etkileyen ciddi sağlık sorunları
arasında ilk sırada yer almaktadır. Temiz su, elektrik ve temel gereksinimlerimden
yoksun ilkel barınma koşullarında yaşamak zorunda kalmaları ayrıca zorlayıcı ve
sağlıksız koşullar.
Çocuk işçiliğin
yarısının tarımda çalıştığı gerçeğini göz önünde tuttuğumuz takdirde sorunun
boyutu diğer açılımı ile bir kez daha gözler önüne serilmekte. Geçinme ve
yaşamını idame ettirme gayesi ile bu işi tercih edenler her yıl nisan ve mayıs
aylarında yolculuklarına başlarlar. Yolculuğun başlangıcı itibariyle
yaşadıkları sorunların da eş güdümlü ve bir o kadar yadsınamayacak ölçüde
zorlayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu yolculuklar meydana gelen trafik
kazalarının medyada yer bulması itibariyle tüm ülkede işçilerin yaşamlarına
dair en somut göstergesidir toplumu gerçeklerle yüzleştiren. Kamyonlar ya da
tırlarla nasıl zor koşullar altında hayatlarını idame ettirdikleri ise oldukça bariz
ve düşündürücü. Kapasitenin çok üzerinde sağlıksız ve uygunsuz yapılan bu
yolculuk bile çalışma şartlarının nasıl insanlık dışı olduğunu ispatlamaya
yeterli bir delil hem de göz ardı edilemeyecek ölçüde.
Şimdilerde işçiler
yataklarını, kilimlerini, mutfak eşyalarını da yüklediği, kapasitesine göre çok
fazla ağırlık taşıyan minibüslerde benzer tehlikeli yolculuklarını yapmaya
devam etmekteler ve sadece haberlerde alt yazı geçen beyanlarla anılmakta,
hatırlanmakta ve sadece geçirdikleri kaza neticesi ekrana gelen ölüm haberleri
ile gündemde yer bulmakta. Bu bile yaşadıklarını geç kalındıktan çok sonra
anlatmak için hiç de yeterli ve engelleyici değil. Yaşamlarını yitiren onca
insan üstelik önlem almanın hiç de zor olmadığı…
Çalışacakları yerlere
vardığında yaşayacakları barınma yerleri ise bir diğer önemli sorun alanı.
Neredeyse tüm zamanlarını açık havada geçiren işçiler sürekli yer değiştirerek
yılın önemli bir kısmını bu geçici olarak nitelendirilen koşullar altında
yaşarlar. Üstüne üstük yaşam koşullarının bu denli kötü olması çalıştıkları
yerlerde dışlanmalarına maruz bırakılmalarına kadar uzanan temel bir etken.
Mevsimlik tarım
işçilerinin çalışma ilişkileri ‘’elçi’’ veya ‘’dayıbaşı’’ olarak adlandırılan
aracılar ve işverenlerden oluşmaktadır. Gözlenen bu üçlü çalışma ilişkisi ise
oldukça enformel bir zeminde gerçekleşmektedir. İşverenler işçilere karşı hiçbir
sorun üstlenmek zorunda kalmadıkları için her halükarda işçilerin sosyal
hakları ihlal edilmekte ve pek çok haksızlığa da maruz kalmaktadırlar.
Yevmiyeleri kurullar ve odalarca belirlenen işçilerin yaşadıkları bir diğer
sorun ise son zamanlarda sayıları gitgide artan Suriyeli işçilerdir. Bu
bağlamda ücretleri her geçen gün daha da aşağıya çekilmekte ve rekabet unsuru
git gide önem kazanan bir unsur haline gelmektedir.
Daha fazla işçinin daha
fazla gelir anlamına gelmesi ise dayıbaşının kazanımında yukarı seyreden bir
grafik çizmektedir. Sistemin gereği ve bir uzantısı olarak; dayıbaşı patron ve
işçi arasında iletişimi ve koordinasyonu sağlayan bir aracı olma mevcudiyetini
sürdürmekte ve pek çok haksızlığa da sebebiyet vermektedir. İşçiler
çalıştıkları dönemlerde ihtiyaç duydukları her türlü konuyu elçilerden
(dayıbaşı) talep etmekte diğer bir deyişle bu zincirin bir uzantısı olan
aracılar her halükarda söz hakkına sahiptir hem de en ufak ayrıntıya kadar. İşçilerin
çalışma yaşamları ile ilgili her türlü kararı olsun işverenle ücret pazarlığı
gibi pek çok önemli konuda olsun yetkili mercidir karar mekanizmasında ve tüm
gerekli düzenlemeleri bizzat yapan taraftır. Diğer bir deyişle, bir elçiye yani
bir aracıya bağlı olmaksızın işçinin iş bulması mevzu bahis dahi değildir ve bu
yüzden de çalıştığı yerde hiçbir sorunu tek başına çözebilme salayetine haiz
değildir. Bu bağlamda diyebiliriz ki; gereken somut ve etkin devlet
mekanizmasının oluşturulma zorunluluğudur.
Mevsimlik tarım
işçilerinin kemikleşmiş sorunlarına çözüm üretmek amacıyla Başbakanlık
tarafınca 2011 senesinde bir genelge yayımlanıp yürürlüğe girmiştir. Bu genelge
konunun çözüm odaklı olması açısından atılmış önemli bir adımdır ve ilgili
konuya irdeleyici bakış açıları getirmesi açısından hayli önemli ve etkin bir
sürece imza atmıştır. Trafik kazalarından çocuk işçiliği gibi önemli sorunlara
getirdiği bakış açısı ve çözüm odaklı bu genelge bir bakıma atılması gereken
önemli bir adım olması açısından aynı zamanda bir zorunluluktur da. Yine de
sorun sadece devletin yaşam koşulları ve çalışma ilişkilerine yönelik
düzenlemeleri ile çözülecek gibi gözükmemektedir. Sonuç olarak etkili olacak
bir yasal koruma sağlanması, temel haklara problemsiz bir erişimin kâğıt
üzerinde tanınması halinde bile yine de görünen odur ki mevsimlik tarım
işçileri süreci yordalayıcı bakış açısı ile çözüm odaklı bir eğilim taşımaktadır
her ne kadar yaşadıkları sorunlar an itibariyle süregelse de.
Sosyal ilişkilerden
yola çıkıp çalışma koşullarına uzanan bu yolculuk her ne kadar söz konusu işçileri
kapsasa da aslında sorun sadece onların değil bizzat toplumun kanayan bir
yarasıdır ve çözüm odaklı yaklaşımlar gerektirmektedir tabii ki ivedilikle.