Üç gün
sonra Akasya için aldıkları oda takımı geldi. Hakan’la Akasya güle eğlene
yerleştirdiler mobilyaları. Aldıkları kıyafetleri de dolaba astıktan sonra her
şey tamam olmuştu.
Akasya, bu kadar kısa süre içinde
hayatının nasıl bu kadar değişebildiğine bir türlü inanamıyordu. Hakan’la
karşılaşması, sanki kırk yıldır tanışıyorlarmış gibi gelip evine yerleşmesi,
okuluna geri dönmesi, sonra… Sonra içindeki bu his… Hiç bu kadar güvende
hissetmemişti uzun zamandır. Babasını kaybettiğinden beri hatta. Sadece babası,
onun biricik, tatlı babasıyla birlikteyken bu kadar rahat ve güvende
hissediyordu kendini Akasya. Babası öldüğünden beri kalbindeki o kimsesizlikti
canını yakan, boğazını sıkan… Şimdi Hakan’ın evinde, onunla birlikte yemek
yerken, film izlerken hatta havadan sudan konuşurlarken bile aynı duygu dolup
taşıyordu damarlarına. Tam da sona, sonuna geldiğini düşündüğü anda hayatın
karşısına Hakan’ı çıkarması ve onu tüm çıplaklığıyla görmesi gerçekten tuhaftı.
Hayat, her zaman karmaşık bir yol olmuştu insanlar için ama Akasya her zaman
sadelikten yanaydı. Bu kadar hız, bu kadar karmaşa ağır geliyordu artık
vücuduna. O an artık kendini daha fazla yormamaya ve hayatını biraz da olsa
akışına bırakmaya karar verdi. Hakan’dan ilk gördüğü andan itibaren
hoşlanmıştı; daha doğrusu ayıldığı andan itibaren ve onun da kendisine karşı
benzer duygular hissettiğini biliyordu. Ama ne bunun üzerine düşüp fazlasını isteyecek
ne de reddedecek gücü vardı. Bu konu üzerine fazla düşünmeyecekti. Bu evde
normal bir ev arkadaşı gibi yaşamaya çalışacak ve derslerine odaklanacaktı.
Belki de Hakan’ın duyguları bir anlık bir şeydi. Bunu bilemezdi. O yüzden
bekleyip görecekti. Ya ileride bir şeyler olur ya da iki normal ev arkadaşı
olarak hayatlarına devam ederlerdi.
Kendine geldiğinde Hakan’ı yatağının
üzerine oturmuş, kendini izlerken buldu. Ne kadar süredir odanın ortasında öyle
dikildiğini bilmiyordu ama Hakan ona bakarken çok eğleniyormuş gibi
görünüyordu.
Hafif uzun siyah saçları alnına doğru
düşmüştü. Yeni duştan çıktığı için de hala biraz nemli ve karışık
görünüyorlardı. Kapı çaldığında saçını kuruluyordu havluyla zaten. Mobilyalar
gelince de elindeki havluyu bir kenara fırlatıp işe koyulmuştu hemen. Üzerine
geçirdiği siyah salaş kazak ve siyah eşofmanla gayet hoş görünüyordu.
Gözlerinde ne anlam yükleyeceğini bilemediği parıltılar yanıp sönüyordu. Tanıştığı
günden beri gülerek bakan gözleri bir başka bakıyordu sanki artık.
-Sen neye bakıyorsun, diye sordu
Akasya.
-Ne düşünüyorsun sen orda bir saattir.
-Hiiççç…
-Bir hiç için bu kadar düşünmeye değer
mi?
Gülümseyerek Hakan’ın yanına oturdu
Akasya. Ona laf yetiştiremeyeceğini öğrenmişti bu kısacık zamanda. Ama inatlaşmayı
da seviyordu işte ama bugün zorlamayacaktı hiç.
-Odam güzel oldu sanki, ha?! Dedi
konuyu değiştirmek için.
-Bence de, dedi Hakan kocaman gülerek. Notlarını
da toparlayıp tam olarak derslerine geri döndüğünde içim daha rahat edecek ama.
-Beni bu kadar düşünme! dedi Akasya
yataktan kalkarken.
-Nedenmiş o?!
-İşte. derken çoktan arkasını dönmüştü
bile Akasya. Kalbi neden onunla konuşurken bu kadar hızlı çarpmak zorundaydı ki
sanki?! Kaçmak için bir süre etrafına bakındı önce. Sonra aklına duş almak
geldi nedense.
Dolaptan giysilerini alırken bir yandan
da konuşuyordu:
-Eeee, şey ben duş almak istiyorum da…
-Tamam bebeğim, çıkıyorum ben şimdi.
dedi Hakan.
Kalakaldı öylece Akasya. Kapı
kapandığında hala arkasından bakıyordu Hakan’ın. “Bebeğim” mi demişti şimdi bu
adam ona?! Doğru mu duymuştu. Ama niye şaşırıyorum ki diye düşündü. Bu adam
zaten bana başından beri “güzelim, tatlım, canım” diye bir çok ünlem kullandı.
Ama niye sadece “bebeğim” bu kadar farklı hissettiriyor ki bana. Daha bir
sahiplenici, daha bir yakın sanki. Sanki çok yakınıymış gibi… Sanki
sevgilisiymiş gibi…
Ne kadar düşünürse o kadar çok kafası
karışıyordu Akasya’nın. İşin içinden çıkamıyordu bir türlü. İçindeki duyguların
adını koyamadığı gibi onun davranışlarının da adını koyamıyordu üstelik. Hakan
kendisine hem çok yakın davranıyordu sanki sevgililermiş gibi hem de arada hep
bir mesafe bırakıyordu. Anlam veremiyordu işte bazen.
Elinde giysileriyle yine takılıp
kalmıştı odanın içinde. Hızlıca banyosunun kapısını açtı Akasya. İçeri
gelmeyeceğini bilmesine rağmen ne olur ne olmaz diye banyonun kapısını
kilitliyordu hala. Bu eve geldiğinden beri Hakan’dan tek bir yanlış davranış
hatta bir imalı bakış bile görmemiş olsa bile içindeki korkuya söz
geçiremiyordu bir türlü. Hızlıca üzerindeki çıkarıp duşun altına girdi. Sıcak
su iyi gelmişti nedense. Böylece daha az düşünüyordu. “Bebeğim dedi bana.” diye
geçirdi içinden yine. Başını iki yana salladı sonra aklındakileri silmek
istercesine. “Akasya, hayallere kapılma da önüne bak. Hani akışına
bırakacaktın?!” Bir yandan söyleniyor bir yandan da işini bitirmeye
çalışıyordu. Kurulandıktan sonra giyinip çıktı banyodan. Aynanın karşısına
geçip saçlarını kurutmaya başladı. Vücudunda en sevdiği şey saçlarıydı
Akasya’nın. Uzun, dümdüz saçları vardı. Hiç boyamamıştı üstelik bu güne kadar.
Siyaha dönük koyu kahvelerdi ve mevsime göre bazen kızıl ışıltılar
yansıtıyorlardı. Düz oldukları için kendisini hiç uğraştırmıyor, tarayıp
kuruttuğu gibi dümdüz kalıyorlardı. Fönle, maşayla uğraşmasına gerek yoktu hiç
diğer kızlar gibi.
İçeriden Hakan’ın sesi geliyordu.
Biriyle konuşuyordu sanki. Biri mi gelmişti acaba?! Buraya geldiğinden beri eve
kimse gelmemişti daha. Hakan “Bu eve gelen tek kızsın.” demişti ama erkek
arkadaşlarını da o rahatsız olur diye özellikle çağırmıyordu sanırım. Yoksa hep
dışarıda mı görüşüyorlardı?!
Merakına daha fazla dayanamayıp çıktı
odasından Akasya. Hakan, salondaki siyah kanepeye oturmuş telefonda biriyle
konuşuyordu. Kendisinin orada olduğundan habersiz rahat rahat konuşuyordu
üstelik. Daha önce Hakan’ı hiç küfür ederken duymamıştı çünkü.
-Piç herif! Sana gelip gelemeyeceğim
konusunda söz veremem diyorum. Neden anlamak istemiyorsun? … Hayır, tabii ki
sana söylemeyeceğim. Onun hakkında doğru konuş! Sana ne ulan! … Sana
arkadaşımın ya da sevgilimin hesabını vermeyeceğim herhalde Ulaş! … Kapat kapat
şu telefonu. Daha fazla sinirlendirme beni. Gelecek olursam haber veririm ben
size.
Sinirle kalktı Hakan yerinden. Bu çocuk
her seferinde onu böyle delirtmeyi başarıyordu. Bir bardak su içmesi lazımdı
hemen. Boğazı kurumuştu ona bağırmaktan. Arkasını döner dönmez Akasya ile göz
göze gelmişti.
-Çıktın mı?! dedi sırf bir şey söylemek
için. Bu kız ne zamandır buradaydı, söylediklerinin ne kadarını duymuştu
acaba?!
-Bir sorun yok, değil mi? Sesin biraz
sinirli geliyordu, dedi Akasya biraz çekinerek. Hala olduğu yerden
kıpırdayamamıştı. Korkmuştu biraz. Hakan sinirli görünüyordu. Boynundaki damar
belirginleşmişti.
Akasya’nın korktuğunu fark etmişti
Hakan. Pişman oldu içinden Ulaş’a bağırdığı için. Hayır tabii ki hak etmişti.
Ama onun yüzünden kızı korkutmuştu işte.
-Yok canım, iyiyim. Yani sinirlendirdi
beni o eşek herif de bir sorun yok yani. Gelsene yanıma. Otur şöyle.
Akasya Hakan’ın yanına kanepeye oturdu.
Ama arada biraz mesafe bırakmıştı. Neden bu kadar korktuğunu da anlayamıyordu
ama tuhaf hissediyordu işte kendini.
-Ulaş… Iııı… Arkadaşlar yani
arkadaşlarım yarın toplanacaklarmış da. Kahvaltı falan. Sapanca’da. Bana da gel
dedi Ulaş. Bu arada Ulaş benim üniversiteden arkadaşım. İşte kız arkadaşları,
birinin eşi falan… Sonra… Şey, sonra seni de getirmemi söyledi.
-Beni mi?
-Biz, sana alışveriş yaparken biri
görmüş bizi alışveriş merkezinde. Tabii kimsenin ağzında bakla ıslanmıyor.
Hepsine yayılmış bu haber. Seni de bekliyorlar yani.
Akasya, dudakları hafif aralık,
yanakları kızarmış bir şekilde bakıyordu Hakan’ın yüzüne. Şaşırmıştı.
-Off… Akasya.
-Efendim. dedi Akasya biraz başını yana
doğru eğerek.
Allah’ım, çok güzel diye geçirdi
içinden Hakan. Bu kız kendisine her cevap verişinde aklından tek geçen bu
oluyordu. Kendisine her gülüşünde de aklına çok fena şeyler geliyordu.
Geliyordu gelmesine de ona belli etmemek için akla karayı seçiyordu. Hakan:
-Ben seni arkadaşlarımla tanıştırmak
istiyorum. Ama yanlış anlamanı istemiyorum. Yani şey… Seni zorlamak
istemiyorum. Evet, böylesi daha doğru oldu sanırım.
Akasya hala anlamamış gözlerle yüzüne
bakıyordu Hakan’ın. Derin bir iç çekerek konuşmasına devam etti o da:
-Yani sen de gitmek istersen, yarın
gidebiliriz biz de Sapanca’ya. Orada sürekli kaldığımız bir otel var bizim.
Böyle cumartesi erken saatte gidip göl kenarında kahvaltı yapar, günü orada
geçiririz. Akşam da otelde kalır, ertesi gün de İstanbul’a geri döneriz. Gitmek
ister misin? Değişiklik olur hem, ha?
-Bilmem ki. Bir şey demezler mi?
Sonuçta beni tanımıyorlar.
-Kimse sana bir şey diyemez! Seni de
getirmemi istediler ki bu da zaten seni tanımak istedikleri anlamına gelir
bence.
-Gece orada kalmak zorunda mıyız peki?
-Değiliz tabii ki. Eğer sen dönmek
istersen akşamına dönebiliriz.
-Sorun olmayacak mı senin için?
-Hayır canım, olmaz.
-Peki o zaman gidelim. Ama…
Gidelim kelimesiyle gözleri ışıldamaya
başladı Hakan’ın. Ardından gelen ama sözcüğü ise gözlerinde bir bulutlanmaya
sebep oldu.
-Ama?!..
-Ben… Korkuyorum…
Hakan bir anda Akasya’yı kendisine
doğru çekti ve sıkı sıkı sarıldı.
-Korkacak bir şey yok bebeğim. Ben
yanındayken hiçbir şeyden korkmana gerek yok. Hepsi iyi çocuklardır. Eminim sen
de seveceksin onları.
-Ya içlerinden tanıyan biri çıkarsa…
-Hiçbir şey olmayacak. Korkma artık.
Hem bardayken hepsi gördü seni. Birlikte çıktığımızı da biliyorlar bardan.
-Sağol, çok rahatladım birden.
Kocaman güldü yine Hakan. Giderek daha
güzel gülüyordu sanki. Yine saçlarıyla oynamaya başlamıştı.
-Söz ver.
-Söz veriyorum, dedi gülerek.
-Daha ne için olduğunu bile söylemedim,
diye çemkirdi Akasya.
-Olsun, ben yine de veriyorum dedi
Hakan. Saçlarını sevmeye bayılıyordu bu kızın. Kokusunu içine çekmeye
doyamıyordu. Sesi boğuklaşmıştı, resmen mest olmuştu kokusundan.
-Beni bir an bile yalnız bırakma orada,
olur mu?
-Olur.
-Çok fazla soru sormazlar, değil mi?
-Seni rahatsız edecek hiçbir şey
sormayacaklar canım.
-Peki orada kalırsak nasıl olacak?
Saçlarındaki eli birden durdu Hakan’ın.
Aklından hatta kalbinden geçen şeyi söylemek istiyordu. Aynı odada kalalım
demek istiyordu. İstiyordu da işte böyle söyleyemezdi. Anlamamış gibi yapmaya
karar verdi.
-Ne nasıl olacak canım?
-Yani odalar?
Güldü Hakan kendine engel olamayarak.
Gözleri büyüdü birden Akasya’nın. Aynı anda hem şaşırmış hem de korkmuş
görünüyordu.
-Daha kaç kere söyleyeceğim Akasya’cım
sana?! Senin istemediğin hiçbir şey olmayacak aramızda. Taa ki sen de
isteyinceye kadar. Derin bir nefes aldıktan sonra, ayrı odalarda kalırız, dedi.
Rahat bir nefes almıştı şimdi Akasya.
Aralarında ileride ne olup biteceğini bilmese de oluşan çekimi de inkar
edemiyordu. Kendisi biraz daha açık davransa Hakan da açık olacaktı, biliyordu.
Bunu her davranışıyla belli etmekten, her sözünde vurgulamaktan çekinmiyordu
hiç. Ama o da kendinden ve ondan emin olmak istiyordu. Artık oradan oraya
savrulup durmaktan, acılardan acı beğenmekten bıkmıştı. İnsan gibi yaşamak
istiyordu sadece. Gülümseyerek Hakan’ın kolunun altından çıktı:
-Tamam o zaman. Yarın gidelim
Sapanca’ya dedi.
…
Yemek yiyip biraz televizyon
seyrettikten sonra Hakan çalışma odasına gitti. Pazartesi için okunacak
ödevleri vardı. Madem hafta sonu Sapanca’da olacaklardı işlerini bir an önce
bitirmesi lazımdı.
Akasya’da topladığı notlarına göz
gezdirmek için odasına çekildi. Saate baktığında vaktin epeyce geç olduğunu
fark etti. Su almak için mutfağa gittiğinde Hakan’ın çalışma odasında ışık
olmadığını fark etti. Uyumuş olabileceğini düşündü. Mutfaktan dönerken odasının
kapısının altından ışık sızdığını fark etti. Birkaç saniye tereddüt etse de
sonunda kapıyı çalıp önünde beklemeye başladı. İçeriden
-Akasya, gel canım. diyen sesini
duyunca yavaşça içeri girdi.
-Şey… Ben su almaya gitmiştim de.
Işığını görünce…
-Sorun değil canım. Bir şey mi oldu? dedi
Hakan. Üzerinde kaslarını belli eden bir tişört vardı. Yorganını beline kadar
çekmiş kucağında kapağı ters dönmüş bir kitap tutuyordu.
-Neden uyumadın?
Yine yapmıştı işte! Merakına yenilip
sormuştu ilk aklından geçen şeyi.
-Biraz kitap okumak istedim. Gelsene
yanıma. Niye orada duruyorsun öyle…
Akasya yatağın kenarına otururken bir
yandan da etrafı inceliyordu. Bu eve ilk geldiğinde Hakan onu bu yatağa
yatırmıştı. Ama o zamanlar kafası yerinde olmadığından çoğu şeye çok da dikkat
etmediğini fark ediyordu şimdi. Evin geri kalanı gibi çok sade döşenmişti bu
oda da. Yatağın üzerinde koyu lacivert yatak örtüleri seriliydi. Odada yatak
dışında neredeyse hiçbir şey yoktu. Perdeler de yatak örtüsüyle aynı renkteydi.
Ve o yatağın içinde Hakan çok etkileyici duruyordu. Yutkundu önce.
-Ben sana şey soracaktım, dedi sonunda
sesini bularak.
-Ne soracaktın canım?
Sinirlendi nedense Akasya. Bu adam her
canım, tatlım, bebeğim, güzelim deyişinde kendini kaybediyordu resmen.
Aklındaki her şey uçup gidiyordu hemen.
-Yarın nasıl giyinmem gerek diye
soracaktım.
-İstediğin gibi canım. Rahat bir şeyler
giy bence.
-Tam olarak kimler gelecek peki?
-Murat ve eşi Hale, Ali ve sevgilisi
Elif, Mustafa ve nişanlısı Yasemin, Ulaş, Çağrı ve onların sevgilileri. Hepsi
bu kadar.
-Peki. Ulaş ve Çağrı’nın kız
arkadaşlarının isimleri ne?
-Iıı… Onlar sürekli değiştiği için uzun
süre önce öğrenmeyi bıraktım ben. Getirirler iki kız muhakkak.
-Hımmm…
-Onlar bizim grubun çapkınları
oluyorlar.
-Sen?
-Ben?
-Sen neyisin?
-Benim üniversite üçüncü sınıftan beri
bir ilişkim olmadı. Ciddi bir ilişki yani. Üç beş kişiyle görüştüm ama olmadı,
sonra da ben öylesine kimseyle görüşmek istemedim.
-O yüzden sana birini bulmak
istiyorlar.
-Evet canım, uzun zaman oldu diye.
-Kız arkadaşınla niye ayrıldınız peki?
Hakan’ın duraksadığını görünce yanlış
bir soru sorduğunu anladı Akasya.
-Özür dilerim. Burnumu sokmamam
lazımdı.
-Sorun değil. Sadece bunu konuşmak için
uygun bir saat değil. Yarın yolumuz uzun nasılsa. Ne merak ediyorsan hepsini
sorarsın yolda, oldu mu?
-Tamam.
-Hadi git yat şimdi.
-İyi geceler.
-İyi geceler canım.
Akasya kapıyı açmak üzereyken Hakan
arkasından seslendi.
-Akasya.
-Efendim, dedi arkasını dönerek Akasya.
-Sen yine de orada kalacakmış gibi
birkaç parça eşya al yanına, olur mu? Belki seversin orayı.
-Tamam, dedi Akasya gülümseyerek.
-Tekrar iyi geceler.
-İyi geceler.
…
Yazarın
Önceki Yazısı