KUKLA MUKLA
Alan değiştirerek dinlenmek için TV kanallarını gezerken, ‘yalan’ üzerine söz eden bir programa rastladım. Aile içi
sorunları çözmeye çalışan, seans uygulayan ‘bir bilen’ vardı. Program sonunda,
kızının yalan söylemesini engellemeye çalışan annenin yönlendirilmesi ve bazı
şeylere ikna edilmesi ötesinde bir de hediyesi vardı: Uzun, kırmızı burunlu Pinokyo
kuklası. Kendisi yalan söylediği için kızı yalana doğru kayan konu mankeni
annenin yüzüne açıkça söylenemeyen gerçek, ‘kendisini annesinin kollarına bırakmış
çocuğun aslında annenin kuklası olduğu’ mesajını içinde barındırmaktaydı.
Konu yalan olunca, eğitimci eline
pinokyo kuklasını alınca, bu kişinin dünyadan haberdar olduğu ve evrensel
değerlerden yararlandığı akla gelebilir. Ben Pinokyo’nun hikâyesini kitabından (Pinocchio, 1883) okumadım ama radyo programlarından, çocuklarımın izlediği çizgi
filmlerden (Walt Disney, 1939) biliyorum. İşin özü, mesajıdır.
İtalyan bir yazarın (Carlo
Collodi) “Yalan söylersen burnun uzar” diyerek çocuğu
yalandan kaçındırmaya çalışması. Yani Hıristiyan Batı kültürünün ürünü.
Aslında yalan, bütün dinlerde yasaktır. Hıristiyanlık dininin bu konuda günahı
yoktur. Ama bu kültürün hâkim olduğu insanlar öyle midir? Çocuk, yalan
söylediğinde burnunun uzayacağına çocukken inanır. Ama hep çocuk mu kalacak? Bilinçli
veya bilinçsiz, ilk yalan denemesinde elini burnuna götürünce, olanlara
inanamayacaktır. İkinci ve üçüncü denemede ise, ‘yalan söylememesi için kendisine
yalan söylendiği’ anlaşılacaktır.
Bizim kültürümüzde de, çocuklara
yönelik ‘Yalan Söyleyen Çoban’ hikâyesi
vardır. Ama bu hikâye, baştan sona doğrudur. Pinokyo öyküsü baştan sona yalan
olduğu gibi. Ama nedense, Pinokyo prim yapmaktadır. İthal malı olduğu için mi?
Programda geçmedi ama uzmanımız bu hikâyeden haberdar olmalıdır. Ben şahsen,
körün gördüğü, sağırın duyduğu bir hikâye diye biliyorum.
Pinokyo öyküsü aslında batı
dünyasının çocuklara söylediği ilk yalan değildir. Yine batı kültüründen
öğrendiğimize göre, yeni yılın ilk gününde çocuklara hediye verilir. Hediyeyi
anne-baba alır ama çocuğa bir Hıristiyan papazı getirir: Noel Baba. Çocuk -ne
kadar çocuk olsa da- kapıdan girip çıkanları gördüğü/bildiği veya
göreceği/bileceği için, neden görmediği sorusuna hazır don biçilir: Noel Baba
bacadan inmiştir!
Böylesine yalanla dolu kültüre rağmen
bizdeki yalan ve kandırmanın çokluğunun izahı, konu mankeni anneye söylenemeyen
gerçekte gizlidir.
Pinokyo kuklasının ‘Truva atı’ gibi
evin içine girmesine gelince, cevabı o kadar basit değildir.
Biz ‘yalan söyleyen çoban’ öyküsünü
bilmemize rağmen yalancı, kandıran, aldatan oluyorsak; “Aldatan bizden
değildir’ buyuran Allah Elçisi (s) kimin peygamberidir?
Batılılar, Pinokyo ve Noel Baba
yalanlarını, büyüyüp baba olunca da çocuklarına anlatmaya devam ediyorlar, buna
rağmen bizim kadar yalancı değillerse, işin sırrı nerede gizlidir?
Kur’an’daki kısacık Asr Suresi’ne
zamana yeminle, zarardan kurtulacaklarına inanmakla birlikte inancının gereğini
yapanlar olduğu söylenmektedir. İnanılanın gereğini yapmaksa, çeşitli
vesilelerle, 70 kere yinelenmektedir.
Peki, ‘Yalan Söylemeyen Çoban’ hikâyesi de var
mı?
Evet, öyle birini bulan Hz. Ömer,
delikanlıyı devlet işinde görevlendirmiştir.
Yüklü bir mesaj içeriğiyle ‘kukla’
hediye ederken kukla olduğunun bilincinde olmayan eğitimcinin yerine kendimi
koyan ben, kendimden utandım. Böylesine açık yalan sembolü olan somut kuklanın,
‘Truva atı’ olarak, çocuğunu yalandan korumak isteğinde bulunan konu mankeni
annenin odasına girmesi, öncelikle ‘bir bilen’ uzmanın beynine girmesinden
sonra gerçekleşmiştir.
Kültür emperyalizmi dedikleri bu mu acaba?