İçe işleyen soğuğun ortasındasın; kederli esmekte rüzgâr, yorgun gibi
Gönlün kürek mahkûmunu andırır; çaresizliğe kulaç atmaktasın
Doğa şuh bir gecenin ıssızlığında iniltili ağlamasıdır
Merhametin gözleri kör, acılarla gömülü mezar
Çarkın dişlisine kaptırmışsın nefsini, iffetini
Bedbin bir sabaha açılır kahverengi sonbaharlar
Çığlıklar un ufak karadeliğin gizeminde
Kelimesiz, suretsiz, meymenetsiz geçecektir sağır zamanlar
Benliğinin içe dönük intiharı başlamaktadır şimdi
Ölü bir gecenin kanat çırpan yarasasını düşün
Kör bir günün kanla ziyafeti süregelir
Şuurunda nükseden ağır veba benliğini kemirmektedir
Geçmişin geleceğine neşterle otopsisinin; can alıcı
noktasındasın
Cesetlerin toprak altında çürüyüşünü düşün
Sır ’at engebeli, sarp, çetin. Evrenle arandaki sırrı arala
Nabız sıfır. Saatler donuk. Yok oluşun ilk yarısı sona
ermektedir
İnlemelerin, ağıtların, azapların ortasındasın
Zaman kaderine çelme takmakta
Kan akışı debisini bulmuş tel gibi akmakta
Azizler ayinine şefkati, müezzinler ümmete hürmeti
aşılamakta
Ağustoslar kışı giyer üstüne, hüzne taraf olmaktasın
Teslimiyetin emniyetinde; işte tam orada araftasın!
Muammer GÜNDÜZ - Hiç, Hiç Oldun Mu? kitabından