Delice bir yağmur yağıyordu
dışarıda çalışmak zorunda olanlardan başka kimsecikler yoktu. Öyle ki daha bir
dakika geçmeden mahşer kalabalığı içinde olan sokak bir anda boşalmıştı.
Kimileri kıraathanelere akın ediyordu. Kimileri de eve koşar adım ilerliyordu.
Sokak pislikten geçilmiyordu. Dışarıda geceden kalma bira şişeleri ve sigara
izmaritlerini toplayan belediye arabaları ve balıkların üzerine yağmur gelmesin
diye üzerini naylon poşetlerle örten balıkçılar ve de işe yetiştirmek için
koşturan üç beş memur dışında kimsecikler yoktu. Bir Pazartesi sabahıydı.
Haftanın ilk günüydü. Oluşan yağmur nedeniyle okullar bir gün arayla tatil
edildi. Bunu fırsat bilen Ayşe almak isteyip de bir türlü alamadığı kitabı
almak için kırtasiyeye girdi. İçeri de gülümsemesiyle etrafa neşe saçan genç
bir delikanlı vardı. Hiç zaman kaybetmeden sordu.
- Bakar mısınız Sabahattin Alinin ‘’ kürk
mantolu madonna’sı var mı acaba
- Elbette hemen şurada gördünüz mü?
- Hayır, görmedim
- Sol üst rafta
- Tamam, gördüm teşekkürler
- Ne kadar ki fiyatı
- Arkada yazıyor olmalı bir bakayım
- Tabi buyurun
- 18.00tl
- Anladım şimdilik kalsın
- Nasıl isterseniz
- İyi günler
- İyi günler
Ayşe umutla girdiği
kırtasiyeden eli boş çıktı. Öyle çaresizdi ki, o an ne aç oluşu nede evsiz
barksız oluşu umurundaydı. Her
zaman yaptığı gibi boş bir inşaat binası bulup geceyi orada geçirmekti niyeti. Yağan
yağmur şiddetini arttırmıştı birde o yetmezmiş gibi karda yağmaya başlamıştı.
Ayşe boş bulduğu bir inşaat binasından içeri girdi. Birazcık olsun
dinlenebilmişti. Aklında hala o kitap vardı. Ne yapıp edip o kitabı almalıydı
ama nasıl. Yelkovan hızla hareket ediyordu öyle ki akşam oluvermişti. Soğuk bir
şubat akşamıydı. Herkesin kendini eve attığı bir geceydi. Öyle ki İstanbul
trafiği bile kar trafiğine boyun eğmişti. Dışarıda kimseler yoktu. Herkesin
kendini eve attığı bir gece de Ayşe tek başına İstanbul sokaklarında yürüyordu.
Kar şiddetini arttırmıştı. Ayşe de yol üstü bir lokantaya uğradı. Her tarafı
kar içindeydi. Kapıda üzerini silkeledikten sonra boş bir masaya oturdu. Bir
müddet sessizce etrafı izledi. Sonra bir gölge belirdi garson’’ ne isterdiniz’’
dedi. Ayşe kafasını kaldırıp garsona baktı. ‘’siz galiba kırtasiyede
çalışıyordunuz’’dedi. Genç delikanlı yine kendine has sıcak gülümsemesiyle
karşılık verdi ‘’ evet bayan sizde kitap için gelen bayan olmalıydınız’’ dedi.
Ayşe de evet dercesine başını salladı. Garson ismim Aykut dedi elini uzatarak.
Ayşe de aynı sıcaklıkla elini uzattı. İsmim Ayşe içinde garip bir his uyandı
Ayşe’nin dokunduğu tek erkek babasının olduğunu fark etti. Aykut’tan
etkilenmişti. Ama diğer yandan da kızgındı. Yalnızca iki lirası eksik olduğu
için alamadığı kitap için çok üzülmüştü. Ama diğer yandan da Aykut’a hak
veriyordu. Aykut konuşmaya daldığını anlayıp sorununu yineledi. ‘’ ne içerdin
Ayşe’’dedi. Ne içeceğini bir türlü karar veremiyordu Ayşe, evsiz barksız oluşu
ve her gece aç uyuması yetmezmiş gibi birde âşık oluyordu Aykut’a Ayşe’nin
karar veremeyeceğini anlayan Aykut ‘’ ben başka masaların siparişlerini
götürüyorum sende o arada menüye bak ne içmek istersen orada var’’dedi. Ayşe
menüye baktı gözü hangi yazıya iliştiyse gözleri iyice büyüyordu. Her şey çok
pahalıydı. Ayşe’nin cebinde yalnızca on altı lirası vardı. Ayakkabısı sıktığı için
içerid kilerine belli etmeden ayakkabısını çıkardı. Ayağını sıkan şeyin ne
olduğunu anlamak için baktı ayakkabıda bir şey yoktu. Ayakkabıyı giyecek iken
bir şey fark etti. Çorabında bir şeyler vardı. Açıp baktı bozuk para vardı.
Dördü elli kuruş ikisi de bir TL olmak üzere dört lirası vardı. Hem çok
istediği kitabı alabilecekti. Hem de sıcak bir çorba içebilecekti. O kadar
sevindi ki o an ne yapacağını bilemedi. Mili piyango çıkmışçasına sevinmişti.
Aykut’a baktı. Oradan oraya koşturuyordu. Aykut masadakilerin siparişlerini
bitirip biraz dinlenmek üzere oturdu. Etrafa bakarken. Ayşe’nin de kendisini
izlediğini gördü. İkisinin de yüzü kızarmıştı utancından. Sanki bir günah
işliyormuşçasına kaçırmışlardı bakışlarını. Sonra tekrar göz göze gelince ikisi
de birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Aykut masaya yaklaştı. Sorusunu soramadı
bile gülmekten zaten sorsa da cevap alamazdı. Ayşe de tıpkı onun gibi gülme
krizine yakalanmıştı. Neyse ki bir müddet sonra kendilerini toparladılar.
_Karar verdiniz mi Ayşe Hanım ne içeceksiniz?
_bir çorba alayım Aykut Bey
_emredersiniz Ayşe Hanım hemen getiriyorum
Aykut çorbayı getirmeye gittiğinde. Ayşe hala
gülüyordu. Ve babasından sonra hayatına giren ilk erkek ve onu anlayan tek
erkekti Aykut. Artık daha samimiydiler hanım bey lafları artık resmiyet olarak
değil samimiyet çerçevesinde söyleniyordu. Saat on ikiye geliyordu. Artık
kimseler kalmamıştı lokantada son kişide hesabı ödeyip çıkıyordu lokantadan.
Herkesin çıktığından emin olan Aykut iki kâse çorba getirdi. Ve oturabilir
miyim dedi. Ayşe evet dercesine başını salladı. Tek kelime etmeden çorbayı
yudumladılar. İkisi de birbirinden utangaçtı. Çorbalar bitirildikten sonra Ayşe
sessizliği bozdu
_geç oldu artık hem yarın dükkânı açamayacaksın
_haklısın galiba hava kötü seni evine kadar
bırakayım
_gerek yok sağ ol ben giderim
_olmaz öyle şey itiraz istemiyorum
_tamam
Ayşe Aykut’u kıramayıp tamam demişti. Ama ne
gideceği bir ev vardı. Ne de çalışacağı bir iş. Bu işin içinden nasıl
çıkacağını düşünürken, Aykut üzerine kabanını aldı. Lokantayı kilitleyip
çıktılar. Aykut arabasına doğru yönelirken Ayşe
_arabaya gerek yok gideceğim yer çok yakın
_sen nasıl istersen nerede tam olarak
_sen anne karnında nasıl dayandın dokuz ay
bilmiyorum
Aykut’tan bir cevap gelmeyince ne oldu niye cevap
vermiyorsun dercesine baktı yüzüne. Aykut’tu bu kez sessizliği bozan
_biliyor musun sabırsızlığıma herkes aynı
tepkiyi veriyor dokuz ay nasıl dayandın!
_ nasıl yani
_annem beni doğururken öldü. Bir hayat için bile
bir hayatın son bulması ne acı verici
_bilmiyordum annenin vefat ettiğini özür
dilerim.
_önemli değil. İşte babam bakıyordu bana onu da
iki sene önce kaybettim kanserdi.
_inan ne diyeceğimi bilemiyorum ama tesiri
olacaksa bende aynı kaderi yaşıyorum aslında
_nasıl yani seninde mi annen öyle öldü
_annem ve babam üç sene önce trafik kazasında
öldü
_kendi derdimle seninde canını yaktım
_dertler paylaştıkça azalır unutma
_haklısın iyi geliyor insana konuşmak eee sonra
ne oldu.
_bende buraya taşındım amcamlara. Onlarında
borcu harcı olduğu için haciz geldi eve ne var ne yok elden avuçtan gitti.
Onlar başka yere gitti sende başının çaresine bak dediler.
_böyle bir acımasızlık olur mu tek başına ne
yaparsın ki
_öyle deme mahşer gibidir ayrılıklar ve
mecburiyetler. Babalar evlattan kaçar evlatlar annelerini tanımazlar
_birde kaçmamasına rağmen doğarken ölmesine
nende olan katil evlatlar var
_saçmalama kaderde ne varsa o yaşanır unutma
sende sabret bu bir imtihan annen hala seninle unutma seni izliyor
_zaten beni teselli eden tek şey onun beni izlediğine
inandırmamdır kendimi.
_Allah sabredenlerle beraberdir unutma
_Evet, sabredeceğim ne olursa olsun. Bu arada
gelmedik mi?
_geldik bak şurası
Ayşe’nin gösterdiği yerde boş bir inşaat binası
vardı. Aykut burada mı kalıyorsun yani dercesine bakıyordu. Aykut şoktaydı. Hem
şubat ayı oluşu hem de kız başına inşaat binalarında yaşamak zor olmalıydı diye
düşündü. Görmediğimiz ama görüp de şükretmemiz gereken ne çok şey varmış diye
düşündü. Hep kendinden daha zengin olanlara bakmıştı. Kendi gibi olanları veya
daha sefil olan hayatlar onu hep bunaltmıştı. Kendinden utanıyordu aslında.
Hemen uzaklaştı o yerden tek kelime etmeden. Ayşe ne olduğunu anlamamıştı bile.
O günün sabahı güneşin doğmasıyla birlikte Ayşe sokağa attı kendini, dün
yalnızca bir çorba içmişti. Açlıktan midesi kazınmıştı. Aklına hiçbir şey
gelmiyordu. O gün öğleye kadar gezmesine rağmen karnını doyurmanın bir yolunu
bulamamıştı. Üzgün bir şekilde inşaat binasına gelmişti. Ama bıraktığı gibi boş
değildi. İnşaat ustaları gelmişti. Ayşe’den bir saat önce gelmiş olmalılardı.
Şimdiyse öğle molası vermişlerdi. Bir usta Ayşe’nin inşaata geldiğini görünce
diğerleriyle birlikte işin astarını öğrenmek için Ayşe’nin konuşmasını
beklediler
_Kusura bakmayın rahatsızlık vermek istememiştim
_estağfurullah kızım ne rahatsızlığı
Konuşan kişi orta yaşlı bir amcaydı.
Tebessümünde bile masumiyet saklıydı.
_Bizde arkadaşlarla geceyi burada geçiren
kaçağın kim olduğunu konuşuyorduk
_İzinsiz kaldığım için özür dilerim
_ izinden değil kızım it var kopuk var bir
başına olur mu öyle gel bakalım sende eşlik et bizlere
_yok, sağ olun aç değilim ben
_ misafir umduğunu değil bulduğunu yer ama sen
bulduğunu da tersliyorsun be kızım hadi gel senin nasibin imiş insan nasibini
bilemez
_peki, amca nasıl isterseniz.
Ayşe üç gün sonra ilk kez doyasıya yemek
yemişti. Hayat hikâye’sini anlatmıştı. İnşaattakiler artık her yemek
molalarında bize eşlik edersin demişti. Aralarında sıkı bir dostluk olmuştu.
Ayşe izin isteyip ayılmıştı oradan kırtasiyeye uğramıştı. Aykut yoktu.
Akşamları çalıştığı için. Lokantadan da beş dakika önce çıkıp.bankaya
uğrayacaktı. Kırtasiyedeki kasiyer, yol tarifi yaıyord.’’ buradan sola sap ilk
sokaktaki banka’’dedi. Ayşe koşarak gitti. Aykut bankadan çıkarken yakaladı
onu. Aykut diye seslendi. Nefes nefese kalmıştı. Sessizliği Ayşe bozdu
_dün niye kaçar gibi gittin
_öyle gerekiyordu başka bir sebebi yok
_nasıl öyle gerekiyordu insan bir iyi geceler
der
_kusura bakma düşünemedim
_ne oldu niye bu kadar üzgünsün
_üzgün değilim ama
_Ama
_aması bir şey söyleyeceğim ama nasıl
söyleyeceğimi bilemiyorum
_seni dinliyorum derin bir nefes al ve söyle
_dün kaçar gibi gidişimin sebebi duygularımdı
_Nasıl yani
_anlasana işte ilk kez böyle oluyorum daha önce
kalbimin böyle attığını hiç görmemiştim.
_aslında benim hislerimin de seninkilerinden bir
farkı yok ama hoşlantı mı aşk mı bilemiyorum onu zaman gösterecek
İkili bir süre sessizce ilerlediler. İkisinde de
aynı huzur vardı. Aykut bir çay bahçesinde oturalım dedi. Ayşe evet dercesine
salladı başını, ikili karşıdan karşıya geçerken Aykut ayakkabı bağcıklarının
çözüldüğünü fark edince onları bağlamak için olduğu yere çöktü. Ayşe de
Aykut’un hala yanında olduğunu sanarak karşıdan karşıya geçerken gelen aracı
fark etmediği için araba çarptı. Aykut da bu ses nereden geldi diye bakarken
Ayşe’nin yerde uzandığını görünce şok oldu bir süre ne yapacağını bilemedi.
Ayşe oracıkta can vermişti. İnşaatın işçileri de kazanın meydana geldiği yere
geldi. Hepsi kızı yerine koymuştu onu onda çocukluğunu fakir olmasına rağmen güzel
olan hayatını görmüştü. Hep birlikte Ayşe’yi defnetmek için mezarlığa gitmişti.
Aykut geleceğin emelini kurarken bugününü de kaybedenlerin acısını yaşıyordu.
Herkes gitmişti. Bir tek o kalmıştı mezarı başında. Gözyaşlarına hâkim olamasa
da dik durmaya çalışıyordu.
‘’sabret demiştim sana, mutluluk elbet çalacak
kapını bak o sana gelmese de sen ona gidiyorsun. Şimdi çektiğin cefaların
mahsulünü toplama zamanı. Merak etme herkes gibi bende geleceğim. Kendimi
öldürmek isterdim. Ama yapamam ölümden korktuğum için değil yalnızca Allah’ın
verdiği canı almak bana düşmediği için. Allah’a sonsuz dualar edeceğim cennette
yerim yanına olsun diye. Bugün ben yatacağım o inşaat binasında kokunu
çekeceğim içime. Sana söz, sana olan aşkımı hiç kirletmeyeceğim. Ama şimdi
gitmem gerekiyor. Bir bekleyenim var. Hayalin. Görüşürüz’’
Aykut söz verdiği gibi o gece inşaat alanına
geldi ve geceyi orada geçirdi. Sabah ustalar gelince Aykut’un cansız bedenini
gördüler. Aykut’un elinde bir kitap vardı ‘’kürk mantolu Madonna’’Aykut sözünü
tuttu. Onu ve kitabı Ayşe’nin yanına gömdüler. Ve mezar taşlarına da o ibretlik
sözü yazdılar
‘’ÖLÜMSÜZ AŞKIN ÖLÜMLÜ AŞIKLARI’’