Anın güzelliğini hiçbir
şeye değişmem doğrusu hele ki uzaklardan usul usul dokunurken dost eller
yüzlerinde kocaman bir tebessüm, okşarken başımı o naif ve titrek eli kaderin.
Oysaki titreyen bendim
daha düne kadar ve korkan bir o kadar tedirgin.
Tutkularım bitimsizmiş
meğer…
Meğer nasıl aşk ile
doluymuş ruhum. İstediğiniz gibi algılayabilirsiniz ve hangi manada âşık
olduğum hiç mi hiç önem arz etmiyor.
Çıtayı yükseltmeli asla
taviz vermeden üstelik.
Gözleri parlamalı
insanın yüreği sevgi ile çarparken. Nasıl bitimsiz bir kaynak şaşmamak mümkün
mü üstelik alınan bunca yenilgiye rağmen.
Telaffuzu ne hoş hele
ki duyumsamak ılgıt ılgıt esip savururken saçlarımı adını rüzgâr bildiğim.
Adını koyamadığım
kocaman bir hengâme içinde dönendiğim. Sıradan bir duygu olmasını çok isterdim
doğrusu ki anlatmak için bunca ter dökmezdim.
Sanırım tüm derdim
anlaşılmak ve yüreklere dokunmak ne de olsa bir sürü parmak izi dolu üstüm
başım.
Her geçenden bir iz
kalmış geride ve her gidenin ardından kova kova boşaltmışım gözyaşlarımı. Hayır,
sandığınız gibi değil, insan mutluluktan ağlayabilir ve asla da yüksünmez daha
doğrusu yüksünmemeli sonuç itibariyle et ve kemikten müteşekkil olduğumuz
gerçeği yetmemeli varlığı tanımlamaya ve tamamlamaya.
Anımız ve dünden arda
kalan çağırırken yarın yaralı bir kuş gibi…
Ne çok teferruattan
ibaret şu döngü: Sayısız ayrıntı ve bir o kadar kıstas hadi kolaysa hepsini
sokun hizaya. Payıma düşen hep bu oldu ne yazık ki bir ömür boyu: Doldurdum bir
yandan boşalttım ve o ibre asla hedefi tutturamadı. İlla ki ters gitti bir
şeyler. Düzenim bile dağınıklıktan ibaretse hep suçlandım ve zaman içerisinde
bu bende alışkanlık haline geldi. Günah keçisi olarak yer aldığım o tek kişilik
oyunda asla seyirci koltuğuna oturamadım. İlla ki müdahil oldum olaylara.
Anlamsız ne çok detay ki lafını etmeye bile değmeyecek bir sürü safsata tabir-i
caizse.
Keşke hislerimi
aldırabilseydim zamanında. Düşünemiyorum doğrusu o esnekliğimi.
Bazen yay gibi bazen
stres topu ama bir o kadar seviyorum kendimi.
Tüm farklılığımın
farkındayım ve hep bu oldu beni telaşlandıran ya da zora sokan ve bir o kadar
insanları korkutan ki bazen ben bile korkuyorum Hitlervari tutumlarımdan.
Yetiştiriliş tarzı ile
de bir o kadar alakalı zannımca daha doğrusu freudien teorinin kanıksadığı ölçüde.
Merak etmeyin
psikanaliz yapmaya niyetim yok daha doğrusu bunun ne vakti ne sırası. Hem
çözülmeyen ne kaldı ki… Çok şey aslında ve bu yüzden hangi itirafnameyi
imzalayacağımı şaşırdım.
Megaloman olmadığımı
biliyorum zira hep bir eksik ararım kendimde ve illa ki bulurum bir kusur. Çok
şey bildiğimi asla iddia edemem kerelerce bunu telaffuz etmiş olsa da pek çok
insan ya da beni yakından tanıyanlar. Bilgi denen mefhuma nasıl haksızlık
yapabilirim ki…
Kendime haksızlık
yapmayı da bir o kadar seviyorum zira ömrümün çoğu haksızlık görerek geçmiştir.
Neden, diye sormayın lütfen ama ben yine de anlatayım: Mükemmeliyetçi
ebeveynlerse sahip olduklarınız işiniz zor. Ebeveyn olmasam da bu duyguya
fazlasıyla yakınım. Zira çocuk sahibi olması gerekmiyor insanın bir çocuğa şefkatle
yaklaşması için, o potansiyel zaten yüreğinizde hem de ilk günden beri.
Pedagojiye olan yatkınlık da bir o kadar etken bu hissiyatı edinmeniz için. Az
da olsa serde öğretmenlik var. Siz ne demek istediğimi anladınız. İşin özü mü?
Sevgi sadece ve yürekte taşımak insanları hele ki yakın hissettikleriniz ile
hayat daha özel ve öznel.
Detaycılığımı
kanıksamam ilk zamanlarda oldukça zor oldu. Daha doğrusu yaş aldıkça bu yönüm
iyice pekişti. Her ne hikmetse çoğu insanın görmezden geldiği detaylar gözümde
kocaman bir imge yığını halinde geliştikçe gelişti.
Öğrenmeye duyduğum
açlık azalacağına daha da kuvvetlendi zaman içerisinde. Utanmasam gider yeniden
okula kaydımı yaptırırım. Hem de ana sınıfından itibaren. Ne hoş olurdu
doğrusu. Yeteri kadar yetişkin tanıyorum fena mı olurdu bir sınıf dolusu
anaokulu öğrencisi arkadaşım olsa. Öğretmenlik bu tadı vermiştir bana hep. Ama
yine de sonuna kadar çocuk olmak ne hoş olurdu. Öğretmen sıfatı ile bir noktaya
kadar içinizdeki çocuğun çığlıkları. Yaramazlık yapma hakkına fazlaca sahip
değilsiniz ne de olsa. Sonuçta otorite denen bir mefhum adına öğretmen denen.
Kaçıncı gücü olursa
olsun yeter ki katsayısı yüksek bir mefhuma tekabül etsin duyumsadıklarınızın.