Okul yıllarından beri yakınında bulunan hiçbir genç
kıza yakın ilgi duymamış, o her an yüreğini yakacak birini arar gibi bekliyor,
tüm gücünü işine veriyordu. Duygusal ve içli bir yapısı vardı. Babasını beş yıl
önce bir trafik kazasında kaybedince çok üzülmüş, tüm sevgisini ve geleceğini
annesine yöneltmişti. İki ablası, iş hayatına atıldıktan sonra evlenerek
kendilerine yeni birer yuva kurduklarında, ana oğul birbirlerine daha sıkı
bağlanmışlardı. Annesinin bir dediğini iki etmiyor, onu incitmemek için elinden
geleni yapmaya çalışıyordu. Annesi tam bir Anadolu kadını, lafını bilen, açık
sözlü ve ileri görüşlü birisiydi. Belki de Turgay’ı annesinin bu özellikleri
çok daha fazla etkiliyordu. Az önce annesinin sözlerine hak vermiyor değildi,
ama sanki uzun yıllardır beklediği o yüz, hastanede karşısına çıkmıştı.
Günlerdir aklından gitmeyen Doktor, ona bir kez olsun bakmamış, o da bir hayli
üzüntü içinde odasına kapanarak duygularıyla baş başa kalmıştı. Annesi
oğlundaki bu değişimi daha ilk günden fark etmiş, gelişmeleri merakla izleme
başlamıştı. Ancak sonunda dayanamayıp yakışıklı oğluna bir kez bile bakmayan
Doktora çıkışmaya karar vermişti.
Hastaneden
ayrılma zamanı geldiğinde Doktor yanlarına gelerek:
---Geçmiş olsun efendim, oldukça iyi durumdasınız,
tedavinizin devamını evde yapabilirsiniz. Ben gerekli ilaçları buraya yazdım.
Hafize Hanım,
oğlunun Doktora olan ilgisine ve Doktorun ilgisizliğine çıkışma anının
geldiğine karar vermişti.
---Doktorluğunuz kadar birde yüzünüz gülseydi bari,
geldiğimizden beri bir kere gülümsediğinizi görmedim Doktor.
Bu sözler
üzerine oda da buz gibi bir hava esti. Kalemi cebine koyan Sevgi Doktor
kendisine sitemle söylenen bu sözlerin sahibi Hafize Hanıma dönerek üzgün bir
ifade ile baktı. Kadın haklıydı, uzun zamandır yüzü gülmeyi unutmuş, yanakları
biraz da solmuştu. Mahcubiyetin verdiği üzüntü içinde başını kaldırarak Hafize
Hanımın yanında duran, belki de on beş yirmi kere karşılaştığı Avukat Turgay’a
baktığında, onu ilk kez görüyorum sanmıştı. Kendisine büyük bir ilgi ve
hayranlıkla bakan siyah gözlerle karşılaştığı an, bu gözlerin içinde kendisini kayboluyorum
sandı. Her yanını bir ateş dalgası sararken, nefesinin tutulduğunu hissetti.
Kimdi bu adam? Daha önce görmüş müydüm diye, düşündü bir süre. Bakışmanın
verdiği sımsıcak duyguların arasında Hafize Hanımın sesiyle kendine geldi.
---Hadi oğlum, zaman kaybetmeyelim.
Ana oğul
kapıdan çıkıp giderken Sevgi olduğu yerde kalmış, bir an ne yapacağını nereye
gideceğini bilememişti. Kendisine böylesi bir hayranlıkla ve içtenlikle bakan
birini daha önce hiç görmemişti. Meslek hayatında kendisine ilgi duyan, hatta
evlenmek isteyen pek çok arkadaşı olmuş, fakat kendisini etkileyen böylesi
derin bakışlarla daha önce hiç karşılaşmamıştı. Uzaktan kendine seslenen bir
hemşirenin sesiyle irkildi ve kendine geldi. ‘’Sana ne oluyor kızım, sana ne
elin adamından’’ diyerek işine döndü.
Bu gün
karşılaştığı Hafize Hanımın söyledikleri kafasını kurcalarken son zamanlarda
yüzündeki karamsarlığın farkındaydı. Pek çok arkadaşını istemeden kırmış,
onlardan uzaklaşmıştı. Yaşadığı ve tüm yaşamını etkileyen derin olayların
etkisinden kurtulamadığını biliyordu. Ama bir hastasının, yüzüne açık açık bu
durumu ifade etmesi yüreğini incitmişti. Tedavisinde en ufak bir aksaklık yapmamasına
rağmen o kadın, kendisine neden böyle bir şey söylemişti. Doğru dürüst yemek
bile yemeden uzandığı yerde yaşadıklarını düşünürken kısık ışığın verdiği
gizemli odada o an bu gün kendisine bakan siyah gözleri gördü. Hayal mi
görüyorum diyerek yattığı yerden doğruldu, şöyle bir elini yüzünü oğuşturdu.
Durup dururken bu adamı hatırlamak, bakışlarını yüreğinde hissetmek, elinde
olmayarak heyecanlanmak neyin nesi diye söylendi. Kimdi bu adam, Hafize Hanımın
yanında olduğuna göre bir yakınıydı diye düşündü. Bana ne der gibi, içine düştüğü
düşüncelerden kurtulmak için ışığı yakarak eline bir dergi alıp okumaya
başladı. Bir süre sonra istemeden okumayı bırakıp, bu gün karşılaştığı kişiyi
düşünmeye başladığı an, kendine kızarak elindeki dergiyi kızgınlıkla yere
fırlattı ve bütün bir günün yorgunluğunun etkisi ile yatağına uzandı.
Aradan
birkaç gün geçtiğinde Sevgi Doktor, oh be boşuna kendi kendime kızıp durmuşum,
işte geçip gitti ve unutuldu, demek ki bir anlık bir bakışmaydı. Ama bu
bakışmanın kendini neden bu kadar etkilendiğine bir anlam verememişti. Gerçek
hiçte Sevgi’nin dediği gibi değildi. Avukat Turgay annesinin bütün uyarılarına
rağmen genç kadını düşünmekten, uzaktan izlemekten vazgeçmemiş, onunla tekrar
konuşmanın hesaplarını yapmakla meşguldü.
Bu
bakışmanın sonrasında geçen beşinci günün akşamı, iş çıkışı hastane bahçesine
çıkan Sevgi, kendisine ismiyle seslenen bir ses duyduğunda olduğu yerde kaldı.
Bu ses, ruhunu okşar gibi huzur dolu bir sesti, bir an etkisinde kalarak dönüp
bakamadı. Aynı ses:
---Sevgi Hanım, bir dakika,
Diye tekrarlanan sesi yeniden duyduğunda yavaşça
sese doğru yöneldi, işte o an şaşkınlık içinde ne yapacağını, ne söyleyeceğini
bilemedi. Birkaç gün önce karşılaştığı o siyah gözler büyük bir sevgi ile
kendisine bakıyordu. Elinde olmadan o gözlere baktığında, üzerine sıcak sular
dökülmüş gibi terlediğini hissetti. Gözlerini o gözlerden alamıyor, sessiz bir
halde olduğu yerde duruyordu. Turgay yanına yaklaşıp elini uzattığı zaman ancak
kendine gelmişti. Uzanan eli tuttu ve:
---Buyurun Beyefendi, Hafize Hanıma bir şey mi oldu?
Karşısında o derin ve etkileyici bakışlarda başka
anlamlar vardı, zeki kız bu bakışların manasını anlamak istemedi.
---Hayır Doktor Hanım, annem gayet sağlıklı, ben
sizin için buradayım.
Sevgi ılık bir meltem rüzgarının okşayan esintisi
gibi kendisine söylenen bu sözlerin ardından yere düşeceğini sandı. O kadar
güçlü ve duygularını kontrol eden biri olmasına rağmen, şu an tarif edemediği
bir boşluk içinde kuru bir dal gibi sallandığını hissedince, hemen kendini
toparlamaya çalıştı.
---Benim için gelmenizin nedenini anlamadım!
---Sevgi Hanım, vaktiniz varsa sizinle yarım saat
bir yerde oturup konuşmak isterim, mümkünse tabii.
Başka biri olsa, o an reddeder, yoluna çeker
giderdi. Ama kendisini etkileyen o bakışların verdiği duygusal depremlerin altında
kalmış gibi kendisine yöneltilen teklife hayır diyemedi.
---Tamam, ama sadece yarım saat.
Turga’ın yüzünde oluşan mutluluk tablosunu gördüğü
an, çok önemli konularla karşılaşacağını anlaması hiçte zor değildi.
Kızılay’da
bir kafenin sakin bir köşesinde karşılıklı oturdukları zaman, Sevgi karşısında
kendisini süzen, büyük bir hayranlıkla bakan gözleri, yüzü uzun uzun inceledi.
Zeytin siyahı güzel gözlerin derinliklerinde, büyük bir sevginin izlerini
gördüğü an, elinde olmadan ürperdi. Tertemiz yüz hatları ile bütünleşen kısa
kıvırcık siyah saçları, biçimli dudakları ile bu adam, insana güven veren bir
kişilik sergiliyordu.
Garsonun
getirdiği kahvelerle, daldığı düşüncelerden ayılarak, buraya neden geldiğini
bilmek ister gibi:
---Buyurun Beyefendi, konuşmak istediğiniz konu
nedir?
Sesi biraz gür ve yüksek tonda çıktığı için Turgay
şöyle bir gerildi, ardından sakin olmaya çalışarak:
---Sevgi Hanım, hastanede sizi ilk gördüğüm andan
itibaren izlemeye başladım, hakkınızda azda olsa bilgi topladım. Bekar
olduğunuzu, hayatınızda kimsenin olmadığını, uzun süredir oldukça sinirli ve
asabi davranışlar sergilediğinizi öğrendim. İsmim Turgay, Ankara’da kendi
avukatlık büromda çalışıyorum. Hafize Hanım annemdir. Babam beş yıl önce
rahmetli oldu, birlikte yaşıyoruz. Ankara’da yaşayan evli, iki ablam var ve
Devlet memuru olarak çalışıyorlar. Sizinle ilgilenmemin sebebi, sizi hastanede
gördüğüm ilk andan itibaren, sizi düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu nedenle
annemin tedavisi sırasında sürekli olarak sizi izledim, bir an bakışlarınızı
yakalamak için uğraştım, o son gün ilk kez gözlerinize bakabildim. Annem size
karşı bende oluşan bu değişikliği fark etti ve ‘’Aman oğlum sakın bu kıza aşık
filan olma, yüzü pek asık bu kızın’’ diyerek beni engellemek istedi.
Başaramayacağını biliyordu ve günler geçtikçe size olan ilgimin derin bir aşka
dönüştüğünü fark ediyordu. Annem aşka inanan bir kadın, lakin büyük aşkların
çilesini zor olduğunu her defasında tekrarlamaktan geri durmadı.
Doktor
Hanım, kısaca şunu söylemeliyim, size karşı içimde derin bir aşkın büyümeye
başladığını biliniz, sizi daha yakından tanımak istiyorum.
Sevgi
duydukları karşısında ne yapacağını bilemiyor, ne cevap vermesi gerektiğini
bulamıyordu. Karşısında kendisine aşık bir adam vardı ve ondan bir cevap bekliyordu.
Tekrar gözlerine baktığında bu gözlerin verdiği büyük bir huzuru iliklerine
kadar hissettiği an kendi kendine verdiği söz aklına geldi. Bir anda ayağa
kalkarak:
---Müsaadenizle gitmem gerek, size ancak bu kadar
zaman ayırabilirim.
Ardına
bile bakmadan koşar adımlarla dışarı çıkmış, Kurtuluş’ta bulunan evine nasıl
geldiğini bile anlamamıştı. Evine girdiği an üzerini bile değiştirmeden
uzandığı kanepede yaşadıklarını düşündü. Hayır asla aşık olmamalı, kendisine
yaklaşan bu insana fırsat vermemeliydi. Söz vermişti kendine, hiç kimseye aşık
olmayacak, şayet evlenecekse bu evlilik inandığı, güvendiği, birisi ile
olacaktı. Hayatında aşka yer olmayacak, bu duygudan uzak kalacaktı. Kendi
kendine söylenmeye başladı’’Nereden karşıma çıktı bu adam, beni etkilemesine
engel olmalı, onu görmemeliyim’’ diyerek saatlerce kendini teselli etmekle
uğraştı, yinede aklı Turgay’ın bakışlarına takılıp kaldıkça sinirleniyor,
ilgisini başka şeylere yönlendiriyordu. Ne olursa olsun o kişiden daha fazla
etkilenmeyecek, yüreğinde aşka geçit vermeyecekti.
Ama zaman
içinde işlerin hiçte düşündüğü gibi olmadığını, içine düştüğü açmazlardan
anlayacaktı. Birkaç gecedir sürekli rüyasında kendisine bakan o siyah gözleri
görüyor, onunla beraberken ne kadar huzurlu olduğunu hissediyordu. Elini tutuğu
an içine dolan tarifsiz sıcaklıkla ter içinde kalarak uykulardan uyanıyor,
ağlayarak:’Hayır Sevgi, hayır, dayan mücadele et, verdiğin sözü hatırla’’
diyerek ağlıyordu.
Turgay,
kafede yalnız başına bırakıldığı an büyük bir hayal kırıklığı yaşamanın verdiği
duygusal çöküş içinde evine geldiği zaman odasından çıkmamış, akşam yemeğini
bile yememişti. Annesi oğlunun içine düştüğü durumu anlıyor, konuşmak istiyor,
fakat Turgay içine kapanmış halde, annesiyle bile konuşmuyordu. Sürekli kendi
kendine sorular soruyor, Sevgi’nin bir anda büyük bir korku ile kafeden çıkıp
gitmesine bir anlam veremiyor, aşkının karşılıksız kalma korkusu onu derin bir
hüzün dalgasının içine sürüklediğini hissediyordu. Peki ya Sevgi’nin gözlerinde
bir an gördüğü o ışık neydi, yoksa yanılıyor muydu? Bir şeyler yapması
gerektiğini düşündü, hayatını alt üst eden bu duruma uzun süre dayanamayacaktı.
Öğlen
yemeği için yemek haneye giden Sevgi, kendisine uzanan tabağı alırken kimin
verdiğine bile bakmadan, tabağına konan yemekleri alarak boş bir masaya oturdu.
O da zor günler geçirmekteydi. İçin için büyük bir mücadele veriyor, aşka karşı
direniyordu. İlk gördüğü andan itibaren Turgay’dan fazlası ile etkilendiğini,
günlerdir doğru düzgün uyku uyumadığını biliyor, bir süredir ortalarda
görülmeyen Turgay’dan kurtuldum diye seviniyor, bir yandan da gözleri onu
kapılarda arıyordu. Zor bir ikilemin kıskacında bocalayıp duruyordu. Yemek
Masasında bile karşısına oturan kişinin kim olduğunu görecek halde değildi. Ne
yediği belli, ne yemediği, kaşık yemeğin içinde ağır bir balerin hareketi ile
dolaşıp duruyordu.
---Afiyet olsun,
---Teşekkür ederim, size de.
Bu sözlerle cevap verdiği an, bu sesin sahibini
düşündüğünde kasılıp kaldı. Karşısındaki kişinin yüzüne bile bakmaya cesareti
yoktu. ‘’Allah’ım’’ dedi içinden, ‘’Turgay şu an karşımda, ne yapmalıyım, nasıl
kurtulmalıyım? Dayanacak gücüm azaldı, onu düşünmekten yoruldum. Verdiğim sözü
tutamayacağım, bana yardım et Tanrım!’’
Turgay
kendisine bakmayan Sevgi’yi incitmek istemiyordu.
---Sizi üzecek bir şey yaptığımı sanmıyorum Sevgi Hanım,
şayet rahatsız ettiysem kalkabilirim.
Sevgi, her
zamanki gibi sustu, içinden ‘’Kalkma, kal orada’’ derken, aşka dair verdiği söz
her an aklında ve büyük bir korkunun etkisi altında duyguları ile boğuşuyordu.
Bu kez kalbinin sesine kulak verecekti.
---Oturabilirsiniz Turgay Bey, hoş geldiniz.
Turgay bu
sözün bile çok şey ifade ettiğini anlayacak bilgi ve beceriye sahipti. Sevginin
gözlerinde bir sevgi tomurcuğu sezmişti ama şu an Sevgi hala yüzüne bile bir
kere bakmamıştı. ‘’Ne vardı bu kızda’’ diye düşündü, bilmediği bir şeylerin etkisi
altında kaldığı belliydi ama ne?
Sevgi
yemeğini tamamlamadan ve karşısında duran Turgay’a hiçbir şey söylemeden
masadan kalkıp gittiği an, genç adam yemek masasında oldukça üzgün bir halde
duyguları ile baş başa kalmıştı.
Turgay bir yanda büyük bir tutkuyla bağlandığı
Sevgi’nin anlaşılmaz davranışlarını çözmekle uğraşırken, diğer yanda annesinin
bu konudaki itirazları ile mücadele içindeydi. Nedense Hafize Hanım Sevgi’yi
sevemediği için, geleceği çok parlak olan yakışıklı oğluna karşı soğuk duran bu
kızı istemiyordu. Turgay belki de ömründe annesine ilk kez karşı geliyor, kendi
bildiği yolda ilerlemek istiyordu.
Sevgi,
yemekhanede kendisini ziyarete gelen Turgay’a çok büyük ayıp ettiğini biliyor,
belki bu şekilde ondan kurtulurum diyordu. Fakat geceler boyu yalnız kaldığı
evinde Turgay’ı düşünmeden edemiyor, ‘’Ne olur bir daha gelmesin,
dayanamıyorum’’ dedikçe, bir yandan da her an onu görmek istiyor, bakışlarında
gördüğü güven ve huzuru yaşamak istiyordu.
Bir hafta
sonrasıydı, Doktorlar odasının telefonu çaldığında, telefonu açan bir arkadaşı
Sevgi’ye seslenerek telefona bakmasını istedi. Telefonda ki kişi Turgay’dı ve
kendisi ile son bir kez konuşmak istediğini söylüyordu. Sevgi konuşmakta bile
zorlandığı anlardan birinde ne cevap vereceğini düşünürken Turgay ona’’Yarın
hafta sonu, sizi sabah onda evden alacağım deyip telefonu kapattı. Sevgi,
böylesi emrivakileri sevmezdi ama ilk defa bir emrivakiye kızamamıştı. Garip
bir ruh haliyle, ruhunu saran gelgitlerle işine döndü.
Turgay
saat onda Sevgi’nin bulunduğu apartmanın önüne gelmiş bekliyordu. Bilerek
yukarı çıkmamış, Sevgi’nin kendisini görüp aşağı inmesini istemişti. Ona göre
gelmek isteyen, beraber olacağı kişiyi beklerdi. Tahmininde yanılmamış, Sevgi
içinden çıkmadığı karmaşık duygular içinde yine de hazırlanmış, Turgay’ın
gelmesini beklemişti, görünce de ruhunu saran bir heyecan dalgasıyla aşağı
inmeye başladı. İçinden ‘’Bu gün bir şeyler olacak’’ diyordu.
Turgay
arabasını Ankara dışına yöneltince bu ana kadar hiç konuşmayan ikiliden Sevgi
dayanamadı ve:
---Nereye gidiyoruz Turgay Bey, Ankara dışına
çıktık?
Turgay bu soruya karşılık vermedi, düşünceli bir
hali vardı. Bu durumda Sevgi bir süre sonra nelerin yaşanabileceğini anlamak
ister gibi karşısındaki kişinin yüzüne baktı, karşısında şu ana kadar görmediği
ciddiyette birisi vardı ve o da susmayı tercih etti.