Son demlerini yaşayan bir kelebek misali düşercesine yere
kondu kalbim. Yine o kelebek gibi yürüyorum arkama bakmadan, dünya umrunda
değil o kelebeğin benimde öyle. O canının son demlerini yaşamakla meşgul bense
yarin yokluğunda yalnızlığımla meşgulüm. Kelebeğin gücü, takati kesilmiş gibi
çok duraksıyor. Benim gibi. Bende duraksıyorum elimde yanıp sönen sigaralardan
hıncını almaya çalışan bir adam gibi. O artık ışığı kovalamıyor bende yarimi. Duraksadığı
yerde çer çöp, yaz yağmurlarının döktüğü yapraklar çok fazla, benim
duraksadığım yerde ise yorgunluk ve durgunluk. O ihtişamını kaybetmiş,
kanatlarını açıp heybetlice uçamıyor ; bense oturduğum yerde yüzümü gerip
rahatça kahkaha atamıyorum. Çalıların arasında kanatları parçalanıyor benimse
yarin açtığı yara ile gülüşlerim... Haykırmak istiyorum sağa sola ama o gücü
kendimde bulamıyorum. Daraldı ruhum hiç olmadığı kadar. Dost denilenlerden de
ses çıkmıyor gibi. Bu rüzgarın altında üşüyorum neyse az ötemde kelebek
çalıları aşamadan öldü. Çalıların arasında ya bir böceğe yem olacak yada toprak
olup gidecek. Galiba yanımda elle tutulur yalnızlığım haricinde kimse kalmadı
gibi. Uzaklardan gelen köpek sesleri de insanı ürkütecek cinsten yada ben bugün
korkmaya meyilliyim. Çalılar bile kelebeği öldürdüm sıra sende dercesine hışırtı
çıkartıyor. Üzerimdeki ceketin içine giren rüzgar ''sen yalnız geldin yalnız
gideceksin.'' diyor ve yalnız bedenimi soğuk elleriyle sarıyor. Hafif titreme
nöbetleriyle kendimden geçiyor gibiyim. Neyse sizde bu yazıyı okuyup gidin. Beni
yalnızlığımla baş başa bırakın. Zaten burası çekilmez bir hal aldı.Rüzgarın
hırçın kollarına kendimi bıraktım. Uyumak üzereyim umarım kelebeğin ki gibi
uyanmamak üzere olur...