1
Rüzgâr estikçe dökülür ağaçtan yapraklar.
Bir veda busesi olur ölüm ıslık tadında.
Çocuklarına, evine doyamadan ölen babalar.
Çocuklarının üzülmemesini isterler, toprak altında .
Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?
Seyahatler hep aynı tip toprak altında.
Okur imam gözyaşları içinde salayı.
Değere biner elbet kömür elmasları öldükten sonra.
Ah kesilmiyor ardı arkası ölümün.
Ölenler zaten öldü, kalanlar yaşayan ölü.
Yas günüdür bugün kömür karası bir ömrün.
Ne yazık ki yurdumun ışıkları söndü...
2
Ne ölenler hak etti ölümü, ne kalan sahalar bizim.
Ölüm acı, ölüm cinnet, ölüm baki bir mevsim.
Tabuttakiler şehit olduğu için, sevilir toprak kokusu.
Ecel yakamızda, ölüme susadık, ölüm Kevser'im.
Tabuttakiler, ne Tahir ne de Zühre.
Koca bir yas, yüklenir mi hiç küçücük bir şehre.
Kendisi küçük, lakin kaybı büyük.
Soma bir şehir değil, tek başına bir ülke...
Topuğum kırıldı, spor değil ayakkabım.
Yüreğimdeki ar asıldı, bu benim ayıbım.
Asimile olmuş ümmet, geçiyor rüzgarın uğultusuyla.
Çizmemi aştı bu sel, dünya malının girdabına daldım.
Söndü sandım bir an için yurdumun güneşi.
Anladım ki Allah Salih kulunu özledi.
Etmemek olmaz bu kutlu davete iştirak.
Bekletmek olmaz münker ve nekiri.
''Somada hayatını kaybeden şehitlere...''