Rötarlı cinnetler
tahayyül edilenin çok ötesinde, bin bir safsata ile kuşatılmış hicret ve hüzün
akşamlarında gönülsüz bir hutbe kadar uzak iken yaratıcılığından sevgi denen
izleğin. Telaffuzu olmayan kelimeler biriktiriyorum ve varlığını yâd ettikçe
tefekkür yüklü gönlün anlık bir hezeyana denk düşen o aymazlıkla içtiğim
akşamın tok ve kara sağdıcı iken, yüklendiğim bir gölgeye yığdığım tüm sakil ve
sefil öfkesi, alabildiğine uzak olmak adına büründüğüm sessizliğin koşullu bir
cümlesi iken kesilen ahkâmlar.
Anlık bir rabıta ve
kıskacında biteviye kâh özlem kâh aşka dair verilen kayıpların tekerrüründe bin
bir gizem yüklü bağnaz yetileri kadar saldırgan bir muafiyetle gömülü
kıldıkları insanlık bildirgesi.
Tanımı olmayan duygular
ve saklı bir tezatlık her nasılsa boyutsuzluğun mihrabı kadar gölgelenmiş adı
olmayan bir sanrı. Kaygıları yalıtan teferruatlardaki kaybolmuşluk kadar da ayan
beyan.
Detaylardaki
kaybolmuşluğun anlık tezahüründe ve verilen koca bir este saklı tüm manasını
yitirmiş duyguların köreltilen mizacındaki o donuk bakış. Tek bir kelimeden
ibaret iken evren, görünmez kaygıların verdiği hezeyan ile dört yanımızı
bürümüş yalıtılmış ve köhne sakıncaları ile o verilen kayıplar.
Zannımca hükmeden ve
zikredilen münferit sözcükler ile tüm derdim/iz.
Anlamsızlığın
kıskacında belli ki anlam olmakla mükellef yine de hacmine yığdığı ve muzdarip
olduğu kelaynak bir süreç ihtiva etmekle yükümlü olduğu. Nasıl mı? Sorunun
yanıtı olmadığı gibi o girdap ayrı bir teferruat bizler için.
Kurulu düzeneğin
tınısındaki o tutarsızlığı göz ardı etmeye çalışsam da… Sanırım çalıştığım
hiçbir yerden gelmiyor o münferit sorular ve tipik kaygılarım. Bağımsızlık
addedilen hiçbir sürece mademki riayet edemiyorum ben de mütemadiyen
sileceklerimi çalıştırmakla mükellefim. Hani olur da bir Allah’ın kuluna rast
gelip de… Sonrası mı? Ne siz sorun hatta ben yine de söyleyeyim… Sanırım vicdan
denen o izafi mefhumun herkeste farklı bir izdüşümü var üstelik andan ve
mekândan bağımsız bir o kadar sakıncalarını görmezden gelen kim ise.
Sancılı birliktelikler
bir yana yalıtılmış bir nizamda nöbete durduğum her gecenin sabahı.
Geceden kara, gökten
yağan kibirli yaşlar. Belli ki anlık bir tahakkümden türeyen ıslak ve rahvan
bir terk edilmişlik.
Ayan beyan olan ne ise
fazlasıyla debdebeli hayatların tekelinde.
Sancılı bir var oluşun
en kanatan tezahürü belki de kayıp imgelerin gönülsüz seferberliği.
Günleri böldüğümden
beri asal sayılara sadece yanılsamanın getirdiği bir buruklukla elimdeki sonuca
bakıyorum. Kendinden ve birden başka hiçbir sayıya bölünemezken bin bir hücreye
bölünen zihniyetlerin kırıcılığında, kâfir bir kıvılcımdan doğan o büyük yangın
bakınız nasıl da peyda olmuş kâinatın merkezinde.
Sustuğum hiçbir miraç
bu kadar acıtıcı olmamıştı. Yetmedi, susturulduğum hicap yüklü bir sessizlik
iken tefekkür bildiğim, dolduruşa gelmiş bir yüreğin kırıcılığında saf tutan
yandaşları da bir o kadar öfke dolu: Anlamsız ve yersiz ve nasıl da ısrarcı ve
her nasılsa inandırıcı olduklarına kani olup da büründükleri bin bir şekilsiz
maske.
Sevgiden ırak bir gönül
iken en yaralayan, gözden ırak bir mağlubiyet belki de ödemekle yükümlü olunan
o kefaret.