Sabaha gün doğmadan uyandık. Sabah namazını kılıp düğün hazırlıkları içine girdik. Nesrin Annem ve Emine Teyze kuaföre gittiler. Bende onları düğün başlamadan aldım. Nesrin beyazlar içinde ne kadar da güzeldi. Benim hazırlanmam daha kolay oldu. Takım elbiseyi giyip sinekkaydı tıraş olduktan sonra Alkışlar eşliğinde düğün meydanına girdik. Düğünde her yöreden şarkılar, türküler okundu. Sıra dans etmeye gelince. Mustafa Ceceli’nin ‘’Gül Rengi’’ adlı şarkısı ile dans ettik. Annem ile babam. Ve Emine Teyze ile kadir Amca da dans ettiler. Düğün pastası geldiğinde, Nesrin ile birlikte kestik. Nikâh Memuru geldiğinde nikâh işlemine geçtik. Nikâh Memuru sevecen bir insandı. İlk soruyu Nesrine sordu.


Nikâh Memuru: Nesrin Solmaz Kaan Akbulut’u eşin olarak kabul ediyor musun?

Nesrin: Düşünmem lazım. Eee hadi edeyim bari.

Nikâh Memuru: Sen Kaan Akbulut Nesrin Solmaz’ı eşin olarak kabul ediyor musun?

Demir: Bin kez sorsanız da evet evet evet.

Nikâh Memuru: Bende sizi karı koca ilan ediyorum. İki cihanda da mutluluklar…


 

Düğün bitmişti. Herkes evlerine dağılırken, dost meclisinin sırtıma vurmalarıyla içeriye girmiştim. Bugün Nesrinimle ilk gecemizdi. Duvağını açarken besmele ile açtım. İki kaşının arasından öptüm. Abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra hayırlı bir yuva olsun duasıyla ilk halvetimize girdik.

 


Sabah olduğunda ilk güzel bir kahvaltı hazırladık. Ardından bizimkileri kahvaltıya çağırdık. Ve daha sofraya oturmadan Emine Teyze’’ Ben senin annenim Kadir de baban’’ dedi. Artık anne ve baba diye seslenecektim. Ve kızını da uyardı Emine Annem! ‘’ Sende aynı şekil kızım. Teyze amca yok Anne ve baba diyeceksin’ ’dedi. Öğüt faslından sonra sofraya oturduk. Kahvaltı yaptıktan sonra, Nesrinle El öpme faslına geçtik. Ve onları Yalova Akköy de bırakarak İstanbul’a döndük.  Arkamızdan gözyaşı ve su döktüler. Nesrin de duygulanmıştı. Artık bizi yeni bir hayat bekliyordu. Kendi ayaklarımızın üstünde durmayı öğrenmeliydik. Nesrinle aşk yuvamıza geçtik. Oradan da balayına. Uludağa...


Balayında geçirdiğimiz güzel günlerin hayatımızın her anında böyle yaşanmasını dileyip eve döndük. Öylesine güzeldi ki tatil hiç bitmesin istemiştik. İş vakti gelmişti. Artık çalışıp ayaklarımızın üstünde durma vaktiydi. Mühim olan cefadan gelen sefayı yaşamayı hak etmekti. Nesrin de çalışma hayatına girmişti. Bir yandan yaptığı el emeği göz nuru eserlerini satıyor, diğer yandan da Edebiyat Öğretmenliği yapıyordu.  Her şeyin üstesinden geliyordu. Cefadan sefaya geçmeyi başarıyordu. Her geçen gün Nesrin’e olan hayranlığım bir kat artıyordu. Onunla her gün kitaplar okuyup münazaralar ediyorduk. Onunla her günüm, bitmesini istemediğim bir romanın ilk sayfası gibiydi...
 

 
Aylar hızla geçmişti. Öyle ki evliliğimizin üzerinden yedi ay geçmişti. Nesrin son zamanlarda işe gitmez olmuştu. Hastaneye götürmek istesem de hayır diyordu. Bugün gün içerisinde hastaneye uğramıştı. Eve geldiği gibi beni aradı.

 
‘’Alo hayatım kötü bir şey yokmuş. Eve gelince konuşuruz’’dedi.
‘’Tamam hayatım dikkat et kendine. Görüşürüz.
 

 
İşim biter bitmez evin yolunu tuttum. Nesrin’i arayıp akşam için neler alayım diye sordum.

 
Kaan: Alo hayatım eve geliyorum. Ne alayım bir tanem.
Yavru Ceylanım: Canım, balık alabilirsen iyi olur.
Kaan: Geldiğim yerde balıkçı yok.
Yavru Ceylanım: Bir günde yolunu değiştirip başka yoldan gel.
Kaan: Tamam hayatım nasıl istersen.
Yavru Ceylanım: Seni seviyorum.
Kaan: Bende seni seviyorum. Ama merak ettiğim bir şey var.
Yavru Ceylanım: Neymiş merak ettiğin şey.
Kaan: Sezgilerim bana aşerdiğini fısıldıyor. Ama bilmiyorum. Belki de benim kuruntum.
Yavru Ceylanım: Sezgilerini de yanına al gel. Sezgilerin seni yanıltıyor olamaz.
Kaan: Nasıl yani gerçekten hamile misin?
Yavru Ceylanım: Evet hayatım. Sen eve gelince söyleyecektim ama ne bileyim kendimi tutamadım.
Kaan: Beni dünyanın en mutlu erkeği yaptığın yetmezmiş gibi en mutlu babası da yaptın. Seni seviyorum.
Nesrin: Alo alo alo…

 
Telefonu kapattığım gibi beş kilometrelik yolu beş dakika da bitirip balıkçıdan balık aldım. Yolda kim gördüyse beni hunharca gülüyordu. Mutluluktan havalara uçuyordum. Dünyanın en uzun ve aynı zamanda en kısa yolu olan evime doğru koşar adımlarla ilerliyordum. O anda her olumsuz düşünce aklımdan uçup gitmişti. Ve sanırım cefanın ve sabrın meyvesi olan sefayı tatma zamanı gelmişti.


                            Devam Edecek...

( Aşk Olsun-17 başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 21.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.