1 Tek O Mutlu Olsun


            Kadın, adamdan o kadar uzağa gitti ki kilometreler santim kalır. Adamı yeryüzüne mahkum etti kendisi gökyüzüne çadır kurdu. Adam kadından o kadar ayrı düştü ki ufacık bir kıvılcım yanardağ oldu. Bir damlaydı adam; ayrılıkta sel oldu, bir esintiydi ağacı kökten söken yel oldu.

            Adam kadını öylesine seviyordu ki kadın onun gözüne çekilen perdeydi adeta. Kalbine işlenmiş bir desen.. Ruhuna atılan bir çentik...

            Kadın da adamı öylesine seviyordu ki adam onda göze çekilen mil gibiydi adeta. Kalbe batan ok... Ruha değen göz...

            Mutluluk da sonsuza değin sürmez ya, kalıcı değil ya! Derken esti ayrılık rüzgarı, döktü aşk ağacının yapraklarını, düşürdü meyvelerini, soldurdu çiçeklerini, uçurdu kuşlarını... Adam bir deri bir kemiğe döndü, kadın bir sustu pir sustu.

            O kadar uzağa gitti ki kadın yalnız bu uzaklık maddi bir uzaklık değildi. Simurg'un yolculuğuydu bu! Aşk'ın Hüsn'e kavuşma için yaptığı yolculuk... Mevlana'nın Şems'i araması...

            Bu mesafe ruhiydi, kalbiydi. Belki küsüş, belki vazgeçiş, belki terk ediş ama net bir gidişti. Doksana takılan gol gibi bir gidişti. Bu ayrılık bol gibiydi. Yol gibiydi.

            "Ah be papatyalı yârim!" diyordu hep. Dudağında yarım bir şarkı, yarım bir hüzün, yarım bir gülümseme... Kalbinde ise tam bir yıkım vardı.

            Kaçak bir aşkın acımsı tadı yakıyordu kalbini. Ağlamak istiyor ağlayamıyordu. Gitmek istiyor gidemiyordu. Sahi, sevgili gittikten sonra başka gidişin ne anlamı olabilirdi ki? Ortalık tufanla yerle bir olmuşken kalkıp da esmeye çalışmak hoş olmasa gerek! Kalbi ağrıyordu ve içten içe ağlıyordu. İçini gözyaşları basmıştı. Onun yanık yüreğine değen her bir damla göz yaşı; o yanık yüreği bir kezzap gibi yakıyordu.

            "Nen var dostum?" diyene "Nem yok ki?" diye cevap veriyordu. Ve "Hüznüm var, göz yaşım, ayrılığım, yalnızlığım... Feryadım ve figanım var! Daha nem olsun." diyordu.

            Belli ki çok büyük bir yangının külleri üzerindeydi adam! Bir fırtına sonrasındaydı. Fıtratı hüzün üzerineydi, sıratı keskin bıçaktı. İnsan bir ağaç gibi devrilir miydi yoksa! O devrilmişti.

            Kadın ise esrarını koruyan bir sessizliğin girdabındaydı, aşkın izbelerindeydi. Adamdan uzaktaydı, çölde tek başına bir ağaç gibiydi, okyanusta bir ada, gökyüzünde tek bir yıldız... Ah be kadın, değer miydi buna? Sana gelen hüzün yağmurları ilkin adamı ıslatır bilmez misin? Sana düşen ilk sancı adamın yüreğini kanatır. Sensiz bu adam mutlu mudur sanki? Gülen midir? Asla...

 

            Biçareydi adam, sığınacak bir limanı yoktu, tüneyecek bir saçağı... İçecek bir kaçağı... Geceyi bir yorgan gibi örterdi üstüne... Tek dostu yıldızlardı. Bu yüzden zengin kabul ederdi kendisini.. Herkes odasının tavanına yıldız resmi çizerken o da kendi tavanına - gökyüzüne- asılmış olan yıldızları seyre dalardı. Kaç yıldız saymıştı sevgili gittikten sonra. Kaç yıldız düşürmüştü inadına gözleriyle. Bak demişti bir gün en yakın arkadaşına "Bir dilek tut, senin için bir yıldız düşüreceğim." demişti de arkadaşı onunla dalga geçmişti. Ta ki yıldızı düşürdüğü ana kadar! Bakışlarıyla yıldızları düşüren adam, bir yıldız gibi düşürülmüştü işte. Hem de sevdiği kadın tarafından! Onun semasında avarece gezerken, onu bir nevi taciz ederken, ökseye kapılmış serçe gibi kıvranıyordu şimdi.

            Adam dua ediyordu her gece, gözleri ağlamaklı sesi titremekli bir  şekilde sevdiği kadından uzak: "Rabbim o üzülmesin tek ona düşen her hüznü bana ver. Tek o mutlu olsun bundan sonra!" diye.

( Tek O Mutlu Olsun başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 22.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.