Son vedayı dün gibi hep yanında taşıyordu. Hayat onda kapanması zor yaralar açmıştı. İçinde büyüttüğü acı artık dayanılmaz bir hal almıştı. Ne zaman bir yağmur yağsa o da ağlıyordu bulutlar gibi. Bir yıldız kaymaya dursun o da düşüyordu derin çukurlara. Ailesine duyduğu özlem öyle büyüktü ki,  yıllar eskitememişti kalbindeki aşkı. Öyle ki hala ilk günkü gibi yanıyordu yüreği. Ne zaman duygusal bir müzik çalsa hep uzağa dalıyordu gözleri. Bakanlar ne içli adam diyordu. Halini görenler 'Bu adamın acı çekmesini istemiyorum', diyordu. Babasından kalma bir dağ evi vardı. Kendini ne zaman kötü hissetse dağ evi uğrak yeri olurdu. Ona umutla gülümseyen dağ evi…

Muhabbet kuşu ve de uçtuğu halde adresi şaşırmayan güvercinleri vardı. Onlar biraz olsun mutlu ediyordu. Ailesiyleyken uğramaktan pek keyif almadığı, onları kaybettikten sonraysa anıları taze tutabildiği tek yerdi dağ evi. Ailesini bir trafik kazasında kaybetmişti. Ondan sonra bir daha kimse onu görememişti. Ansızın uzaklaşmıştı o en çok sevdiği mahallesinden. Ve çay içmekten kıvanç duyduğu mahalle kahvehanesinden… Öyle zordu ki ailesi olmadan hayata tutunmak. Yunus da çareyi mahalleden kaçmakta bulmuştu. Çocuklar artık sokağa çıkmaz olmuştu. Yemek istediği kadar güzel olsun, tuzu eksikse o yemek hiç tat vermez. İşte Yunus olmadan mahalle de tıpkı tuzsuz bir yemek gibiydi.

Bursa yeşil olsa da hep umut dolu yaşanmıyordu. Ne Tophane’de demli bir çay içmenin tadı vardı artık. Ne de Uludağ’a çıkmak tat veriyordu. Öyle ki Bursa artık akıllarda bir kara parçası olarak kalıyordu. Kalpte günahtan dolayı beliriveren siyah bir nokta gibi…

Yunus yirmi beş yaşındaydı. Ondan hariç bir kardeşi daha vardı. Kardeşi Cüneyt ailesinin bir trafik kazasında öldüğüne kendini bir türlü inandıramamıştı. Ve abisini en kötü günlerinde yalnız bırakarak yurtdışına kaçmıştı. Yunus en kederli gününü yalnız başına atlatmak zorundaydı. Bu öylesine zordu ki, her sabah istemsizce güne uyanmak zorundaydı. Hayat herkese tozpembe olamazdı. Toz toprak içinde kalsan da…

Acıyı susturmak mutlulukla konuşmaktan geçer. Yunus’u ise mutluluğa götürecek pek bir şeyi kalmamıştı hayatında. Aklına annesinin verdiği öğüt gelmişti ‘’ İki gözüm canım Yunus’um. Doğarken nasıl yalnızsa insan, koca kalabalıkların arasında olsa bile. Herkes gülümsüyor ama sen duygunu ifade edemiyorsan. Büyüyünce de tıpkı doğarken ki gibi yalnız olacaktır insanlar. Ve sen oğlum eğer bir gün büyürsen sakın bunları unutma. Yalnız geldik yalnız döneceğiz toprağa. Sen sen ol hep bu şuur ile yaşa. Bak göreceksin her zamankinden daha mutlu olacaksın’’

Acısı taze olanın çayı hep bayat olur. Hiçbir zaman tam manasıyla bulamaz eski sıcaklığı… Yunus çay içmesini sevse de diğer şeylerde olduğu gibi çay sevdası da eskisi gibi olmayacaktı. O da bunun farkındaydı…

Devam Edecek...

( Benimle Aşık Konuş başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 11.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu