Kime sorsam bizi tanımadıklarını söylüyorlar. Baksana sen az
bilmişlere! Bizi tanımamak mümkün mü? Kitaplarda okuduğu, filmlerde seyrettiği,
çevresinde gördüğü aşkları tanımadıklarını iddia ediyorlar. Gel de gülme. Gel
de artık el âlemi bize güldürme…
Gidişin anılar tarihimin en kötü günüydü. Yağmurlu bir akşamdı.
Dışarıya atmıştım kendimi. Ne sen yanımdaydın ne de beni yağmurdan koruyacak
bir şemsiyem vardı. Sabaha kadar rahmet içip sarhoş oldum. Ayyaşlar gibi
dolandım sokaklarda. Seni aradım. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, yine aynı
tebessümle açtın telefonu. Halimi hatırımı sordun. Görenler hala sevgiliyiz
sanacaklar. Oysa bir haftaya kalmaz evleniyordun.
Kimsesiz oldu her akşamüstü. Saçlarımda dervişliği
aratmayacak olgunluk. Kar yağıyor sandım. Haziran yağmurlarında ıslanırken…
Söylesene sevgili ne haddine yazımı kışa çevirmek… Ölümle tanışmam
erken olsa da, alışmam zaman aldı. Kimi sevdiysem sende vücut buldu. Sen gibi
giyinip sen gibi yürüdüler. Sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatımdan çıkıp
gittiler. Sahi hiçbir şey olmadı mı?
Biz, biz olmadık mı hiç. Kendimizden bile sakınmadık mı
sevdamızı. Öyleyse niye bu gidiş. Nereye bu amansız gidiş.
Papatyalar boynu bükük kaldı. Ne zaman papatya falı baksam,
beni sevdiğini söylüyorlar. Ayıp olmasın diye umut veriyorlar. Oysa aklım unut
diyor. Kalbim desen senden başkasına razı değil. Hangisini dinlesem yanan
benim. Azalarım da senin gibi zulüm ediyorlar bana…
Bir kâğıt bir de kalem. Beni yarı yolda koymayan, beni tüm
mızmızlanmama rağmen kabul eden… Sen beni bıraktın. Aklım beni düşünmeyi
bıraktı. Bense artık kalbimin sende oluşunu anladım. Eğer yazmazsam yine başına
bela olacağım. Başına bela olacağıma, yazılarıma eda ol.
‘’Tarihi geçmiş ürünler çöpe atılır. Kalbimde olsan da
yanımda yerin yok…’’