Öykünmekle iştigalim:
Boyutsuzluğumun
güncesinde,
Sürrealist bir imgeye
teğet geçmişken evren
Ve nadiren kopardığım
ince dalın reçinesi.
Gölgesizliğimle
avunuyorum,
Avutuyorum içli bir
serzenişle,
Her ne ise hayatla
arama nifak sokan
Ve rast geldiğim korkuluğun
tepesinde
Konuşlanan o üzüncü
Bakir bir tını ile yok
sayıyorum.
Öncesiz olmak mı mubah?
Yoksa asılı kalmak onca
çivinin
Devingen acısına
rahmetle yaklaşan bir gölgede,
Peyda olan
sakıncalarını elediğim
Üç beş sancılı kelam.
Düş bekçilerini saldım
gecenin zifiri sessizliğine
Yoldaş olan iç sesimle
hayli iç içe bir güncede,
Adının yanına attığım
her çentikte,
Sözsüz bir düello ile ringe
çıktığım kaderden
Gönül sızıma yağan
rahmete mademki
Geçirmişim
tırnaklarımı,
Devingen bir notaya
rağbet ediyorum pervasızca:
Sözüm ona ekleyeceğim
sekizinci notayı
Her halükarda olur da
tanımlar içimdeki sızıyı.
Yine şarkılardan medet
ummakla eş değer
Sıra dışı bir sezi,
Mademki rağbet ettiğim
sevginin tecellisinde
Dokunaklı bir buseye
ramak kala
Yine bilinmezin indinde;
Belki de nereden
geleceğini bilmediğim okkalı bir tokat,
Hani olur da sergüzeşt
bir bahane
Tarafınca ırgalanan.
Gönülsüzlüğün canı
cehenneme:
Sunulan tepside çala
kaşık
Çökmüşken başına hayat
denen çorbanın,
Tufanda kaybolduğuma mı
yanayım,
Yeniden bulmayı
dilediğim bir izbede,
Konuşlanan sefaleti
bile ruhuma çektiğime mi?
Gönüllüyüm dostum
sevmeye,
Sevgisiz bir suretle
olmaktansa
Çatık kaşlı bir elemin
yakasına yapışayım:
Ki rencide edilesi
kerameti savsaklamadan
Yeter ki rotamdan
sapmayayım.
Ah ki ah, demek olmasa da akıl karı,
Nereden düştüm şimdi bu
dergâha,
Soruların en mubahı.
Sevginin erbabı kim ise
selam olsun,
Gönülden dilediğim ne
ise
Sığdıramadığım ama
sığındığım surelerde
Kaybolmuşluğumla
yanarım anbean.