Sonsuzluğun nüktedan
ışıltısı:
Birbiri ardına
devirdiğim nidası yitik şarkılar da
Kayıp verdiğim beşinci
mevsimin en büyük yanılgısı.
Hem de ilke edindiğim
kayıtsızlığıma yığdığım
Anlık cümleler…
Pervasız belki de
asılsız,
Ya sonrası?
Akla zarar titrek bir
gölgede,
Yitip gitmelerin ertesi
Bağdaş kurduğum
kuytumda
Kuruntularımı dahi
yaftalayan o lügati
Mademki izlek bildim
döktüğüm her gözyaşında,
Kurulamaya da niyetim
yok doğrusu, demek ki
Boyutsuzluğumun rükûsu?
Ah günce sevgili günce:
Soruları istiflediğin
sır yüklü her sayfana yığdığım külfeti
Görmezden gelmişken
Tüm istemin belki de en
münafık düş’ün rabıtasında;
Sıralı sırasız
ölümlerin kucağında:
Hani, demlenmekle eş
değer
Boyunduruğun ruhu
Sözden ibaret bir
kıvılcıma denk düşmek mi
Yangınların en cefalısı?
Cafcaflı hükümler midir
ikbalin,
Yoksa devrik bir rotayı
bilmişken mesken:
Hem de desturu yitik
bir faninin elinden içmişsen
O acı suyu,
Deme sen de ne olur:
Asla deme:
Sıra sende,
Hem bilmez misin
alışkınım ben ölümlere:
Tüm soytarı aymazlığında
ömrün,
İhanetinde belki de şu
yitik imgelerin,
Tozu dumana katan
kerametinden midir yoksa
Sokak çalgıcılarının?
Hani şu yüzü olmayan
adamlar
Ya da yüzsüzlüğü
maharetten sayanlar:
En demli serzenişe
yığmışken öbek öbek;
En sıtmalı ölüme de vermişken
paye…
Ölümlerden ömür biç
payıma,
Demek kadar da asılsız
bir yergi
Şu kayıtsızlığımın
pervazında
Yetim verdiğim kim
bilir kaçıncı yenilgi?
Layıkıyla gitmeyi bile
heba ederken
Yüreğin tecellisi:
Sona kurmuşum madem
sarkacı,
Saya saya bitiremedim kayıp
suretimin
Esrar yüklü
pervasızlığını.