Sentezi tüm
yanılgılarımın pür-ü pak neşemi ihbar eden yansız ve yarınsız tümceler belki de
kefaretini ödemekse en alası ve istifledikçe tümden gelen hezeyanın da saf kan
dilekçesi ise yaşadığımdansa yaşanmışlıklara mim çeken…
Bariz sakıncalar ve
münferit bir dilekçe işte ihbar ettiğimin ötesinde inkâr edilmelerin yongasında
mütereddit bir kelam kadar da kırılgan: Dünlere yüklediğim sayısız kontör ki
hayra alamet olmasını dileyip de yanılgılarıma şerh düştüğüm ve ibraz edilen bedelin
de anlık bir izdüşümü yorgun bir miladı yok saydığım…
Günün yüzü suyu
hürmetine yarın’da kalmasını beyan edeceğim bir sevinç belki de özürlü
düşlerimin anlık sayacı geriye doğru işlemeye başlamışken.
Kıyamda mı kıyımda mı
şu eksen yoksa yandan çarklı bir işleyiş mi beratı verilen ya da hangi akla
hizmetle bir bir döküyorum aklın çakıl taşlarını hani olur da peşi sıra giderim
ben de esrikli aklımın kaçıncı boyutsuzluğunda mecalsiz bir terennüm iken
sahiplenmek istediğim… İşkillendiğim ve içselleştirdiğim.
Teyit ettiğim ama tehir
edemediğim ya da aksayan düzenekte aktarmalı bir yolculuğun planını dürüp
rotasından sapmış iken bir kez varsıl bir ekseni de mal etmişken anlık bir
rötuşla yan gelip yatan çetrefilli cümleler iken ansızın hidayete erişeceğimin
garantisi. Öyle ya dün hükmedilmiştim bugün arşınlıyorum gerisin geri ya yarına
çıkar mıyım demektense an’ı kurtarmak kadar da beyhude bir ikrar iken söz
konusu.
Demem o ki,
densizliğini göstermektense susmak.
Susmayı zaten
bellemişken mimlenen girizgâhında anlamsız serzenişlerin ve bil mukabil deyip
çekildiğim köşem.
Karaya çalan beyazı
aklamak iken beyazın saflığında suç unsuru teşkil eden çocuk neşem. Bu da
yetmezmiş gibi büyütmeyi beceremediğim önyargılarına ithaf en düzenek denen
illetin metruk bir gezegen iken dünya bellediğim tek kişilik koltuğum o da
yetmezmiş gibi kulp takmayı beceremediğim ama gölgelere de ihaneti asla yok
sayamazken adsız sansız ve yansız o vurucu ritim kaybım ki melali bir yoksunluk
girizgâhı anlamsızlık ve devinimi uçuk bir terennüm konmayı beceremediğim gök
kubbede bin bir safsatayı yâd edip dün’lendirdiğim an’ımı anı belleyip de
maziye gömmektense yarınlara erişmekten kesmişken umudu.
Kereler hem de sayısız.
Dünler zaten yorgun ve
muhalif.
Yarınların kepengini
ise henüz açmadım ki hoyrat bir rüzgârda savrulmayı da ben dilemedim oysa.
Sanıların sancıya
dönüştüğü, sancıların hezeyana ve hezeyanları biriktirdiğim yine makber
başlıklı şu yazım ki yaza yaza hangi kelamı yettireceğim de kalemin yaptığı tek
bir rötuşu bile görmezden geleceğim yine de görünmezden gelinmenin usturuplu
veryansınlarında bir mabedi yine ellerimle yıktığım…
Sona kurulu bir sayaç
ama tetikleyicisi de şu ağlak kalem hem de ne için… Hele ki anlamlandırmayı
adlandıramazken ama adları da yok sayıp sayımı mümkün olmayan devingen
izleklerde rehin düşmüşken bir kez bu sefil benlik…