Hatta aynı totem mesleğini yapan farklı tecridi grupların dahi aynı şeye farklı isimle seslenişleri vardı. Bu nedenle bir grubun karşı totem mesleğine ait söyleyişlerini bilmediği için karşı totem grubun dili ona anlaşılmaz geliyordu. Her bir totem gruba ait totem meslekli araç ve süreç aşamalarından oluşan adlanmaları, haliyle (ister istemez) diğer gruplar bilmiyordular.
Bir ittifak içinde dahi gruplar alt bileşen uygarlık kültürü oluşla kaz çobanlığı türü totem mesleklerini unutamayıp kutsadılar. Köleci sistem içinde günümüze dek bunun simge kodlarını aktarmaya devam ettiler. Ana damga kodları hep taşındı, kutsandı; ama başka manalar içinde. Ne var ki ana kontur hep başlangıç koşullarını taşır oldu. İkizleşen krallıktaki kralın özel odasına girip aslını unutma diye asa ve çarığa bakması bundandı.
Bir grup en az bir totem grupla, ön ittifak içine geldi. İki totem grubun her biri kendi totem mesleği nedenle, diğer grubun bilmediği, kendi totem meleğine ait görülen işle; görülen işlere özgü isimleri belirten sözcükleri vardı.
Yani iki farklı totem grup; bir ittifak içine geldiğinde; birbirinin bilmediği; kendilerinin totem mesleğini ifade eden sözcüklerini ya da dillerini anlamadıkları iki yabancı dille karşı karşıya kalmışlardı. Açıkçası her bir totem grup mesleğine ait isimlendirmeler karşı grubun anlamadığı bir dil oluşuyla; yabancı bir lisan olmakla süreç içine yansımıştılar.
Söz gelimi mısır üreten, mısır üretmeyi totem mesleği haline getiren bir grup; çapa diyor, çapalama diyor, kazma diyor, tırmık diyor, tırmık yapmaya gitme diyor, sürüm diyor, ekim diyor, tarla diyor, hasat diyor vs. olsun. Bir çoban grup ta gütmek diyor. Asa diyor. Keçe diyor. Koyun, kuzu, yün kırpma diyor. Yün eğirme, öreke, ip, dokuma, ağıl, kırpma, ağıl süpürme vs. diyor olsun.
İşte her bir grubun totem mesleğine ilişkin kullandığı dil, diğerine anlaşılmaz, bilinmez gelecek olması ile gruplar ayrı ayrı, farklı dilleri konuşuyor olacaklardı. Gruplar birbirine göre farklı hünerle bilgi ve becerileri söylüyor gibi oluşla; her grup farklı düşünme mantığını da! ortaya koyuyor olacaktırlar.
Çok sonraki dinler ittifakı olan bu tarihi geçmişi şöyle tarif edeceklerdir. "Bir zamanlar insanoğlu farklı farklı dilleri konuşuyorlardı" diyecektir. Ama neden? Sorusuna yanıt vermeyecekti. Sonra verdikleri yanıtlar da; din sel günlere özgü ortamın özgün yanıtları, o günlere özgü olup bitenlere göre söyleşiler olacaktılar.
İttifaklar nedeniyle; farklı totem kültürler sentezli olan, uygarlıklar ortaya konmuştu. İlerleyen süreç özel mülkiyetli kült (tapım) merkezi türü zigguratların yapıldığı süreçler aşamasına gelmişti. İşte bu dönem Marduk gibi tekleşen tek tanrılı dinlerinde ortaya kona geldiği süreçler olmakla; tek tanrılı dinlere ait halk dağarcığı olan müktesebatının biriktiği dönemlerdiler.
Bu müktesebat içinde kutsal buluşma dönemlerinden kalma bir tanrının çocuğu olma tartışması vardı. "Eğer" deniyordu; "bir tanrının çocuğu isek, ayrı ayrı diller nereden geliyordu?" sorusuyla tartışmalar başlamıştı. Bir babanın çocuğu, nasıl olur da ayrı ayrı dilleri kullanırdı? Türü tartışmaların içinde yeni ufuklar açılıyordu.
"Bir zamanlar insanoğlu farklı farklı dilleri konuşuyorlardı" tezine karşı, o bilinmeyen tarihin "fi" tarihi oluşla kalması; haliyle köleci sistemin “başlangıçta kaderler böyleydi” demesi içindeki özel mülkiyetli anlayışa göre malın, mülkün özel evliliklerin içinde olunan kavrayışlarıyla bu soruya doğru cevapların da oluşamamasıydı. Bu tartışmaların cevabı, "bir tanrının çocuğu olma uygarlığı" içindeki manadan alakasızca; bir alakayla cevabı ortaya konuyordu. Cevap günceli açıklayıcı, geçmişe ise kapalıydı.
Bir tanrının çocuğu olma tezi; ortamdaki birçok dil olması gerçekliği karşısında sanki ayrı ayrı tanrının çocuğu olmakla izah edilir denliydi! Ama yeni ideoloji bu izahı susturur denli baskındı.
Bir tanrının çocuğu olma tezi; sonraki deyimlerle bir tanrının kulu olma mana tezi; Birçok tanrıların çocuğu ya da kulu olma yansıması karşısında tartışmalarıyla yeni savlarını ortaya koydu. Ayrı ayrı etnik ve kültürel dil üzerine oluş gerçekliği yeni bir tanrının çocuğu olma anti teziyle güya yanıtını bulacaktı.
Bir tanrının çocuğu olma, anti tezi; birçok dil içinde olma karşısında orijinin bir baba olmadığını daha ileri gidersek süreç orijinin bir totem grup olmadığını gösteriyordu. Bu nedenle çok dil köklülüğü bir baba (grup-ittifak) çocuğu olma karşısında, yeni tek tanrılı süreç içinde bir babanın çocuğu olmakla kendisine göre bir izaha muhtaçtı.
Bu izah ta günceli bağıntı içindeki örneklerden yola çıkılmakla izah edildi. Yüksek yapılı zigguratlara yeni anlam yüklendi. Zigguratlar da göğe yükselen yüksek yapılar olmakla, insanın göğe erişme isteği olmakla söyleniyordu. Bu anlama göre tanrı gökteydi (arşı denen yüksekte oturuyordu). Zaten süreç merkezden uzaklaşan zaman mekân olmakla köleci kült merkezi ve merkezin gözünden uzaklaşmaydı.
Uygarlık yapabilirlikleri artırmıştı. Güç yarışı vardı. Yeni anlam olan göğe erişmek isteyen insanın hırsı, gökte oturur tasımla tanrıya ulaşma ve onunla yarışma isteği olmakla söylendi. İşte tanrı da kendisiyle yarışmak isteyen insanın oluşturduğu rekabeti bu uygarlık birliğini dağıtıp birbirinin dilini anlamaz kılmasıyla işe başlamıştı! Neden ayrı dil kullanıldığının izahı bir çırpıda söylendi! İman gözü görüyordu.
İnsanlar birbirini anlamasın. İnsanlar birbirini anlayıp güç birliği yapmasınlar ki tanrı ile yarışa girmesindi! Bu öyle bir damgaydı ki, günümüze kadar resim yapma günah sayıldı! Hatta yapılan suretlere bu rekabeti oluştan ötürü Tanrı karşı koymasıyla “haydi bunlara bir de ruh ver” denecekle bin yıllarca resme heykele karşı durulmuştu. Uygarlık güç birliği ile insanların Tanrı ile yarışmaması için tanrı, insanların ağzına ayrı ayrı lisanları koymuştu. Böylece “bir olan rab”; bu nedenle insanların dillerini karıştırmıştı. Daha önce Rab El olan gücün rekabetleri nedenle tekleşmişti. Şimdi de güya insan rakipti!
Demek ki insanlara; ayrı ayrı tanrının kulu ya da çocukları olmaktan ötürü ayrı ayrı dil öğretilmemişti! İnsanlar sırf dil birliği içinde güç birliği yapıp; tanrıya yarışmasınlar diye insanların dilleri karıştırılmıştı!
İnsanlar ziggurat gibi yüksek mimarili uygarlık yapıları ile tanrının gökteki arşına ulaşıp, onunla yarışmasınlar diye güç birliğini bozup anlaşamaz olsunlar diye insanlar ayrı ayrı dilleri konuşuyorlardı!
Totem kardeşliği ve ilah çocuğu olma süreçlerini bilmeyen bu anlatım manaca zevahiri kurtarıyor gibiyse de; yeni bir soruna ve yeni bir izaha muhtaçlığa yol açıyordu. Bu izahat yeryüzü denen âleme (yeryüzüne-ortama) yayılmadan kaynaklı izahattı. Yeryüzüne yayılan egemen iradenin egemenliği altındaki farklı dillerle konuşan insanla iletişmekten ve onu yönetmekten zorluklarla karşılaşması demekti.
Kendisiyle rekabet edilmez olma isteğini yansıtan dilleri karıştırma iradesi içindeki zevahiri kurtaran söylem; diğer yandan yeryüzü egemeni olan irade, egemenlik alanı altındaki alan içinde karışık dili değil de; dil birliğini istiyordu. İşte çelişki buydu.
Tek tanrının çocuğu olma fikri, bu kez tek tanrının yeryüzünü yöneten iradesine boyun eğen çocukları olma iradesini yansıtan fikirle yeryüzünü yönetmeyi bu iradenin ihzarı oluşla söylemekti. Tanrıyla rekabetten ötürü insanların dillerini karıştırma söylemi, bu kez de emperyalist egemenlik altındaki ayrı ayrı dil içindeki insanların, birbiri ile tanışmaları ve birbirileri ile yarışmaları için dillerinin böyle farklı kılındığını söylemek izah olacaktı.
Ayrı dil konuşanların ayrı bir üretim mesleği içinde gruplar olması fi tarihli! geçmişin gerçeğidir. Şimdi de insanlar imparatorluk içinde; bu tür dil sel söylemden kaynaklı ayrı ayrı oluşun sentezi dil üretmesi içinde bulunmasını “birbiri ile tanışma ve yarışma etsinler” diye bu böyledir diyordu. Söylenen buydu. Bu tanışma ve yarışmayı aynı dil birliği içinde (imparatorluk uyrukluğu içinde de) yapabilirdiniz!
Eğer bu tanışma ve yarışma rekabetini “aynı uyrukluk içende bulunmakla” yapacaksanız; bu uyrukluk içinde olabildiğince bir dil birliği ortaya koymalıydınız. Böylece dili; aynı dilek iradeyi belirten zorunlu tutumu; dini bir anlamla inşa etmiş olacaktınız. Süreç; uygarlığın yeryüzüne yayılma, yeryüzünü talan etme ya da yeryüzünü aynı iradenin doğrultusundaki yönetim altında sömürme sürecine kaymıştı.
Ayrı ayrı totem mesleklerini söyleyişin; ayrı ayrı sözcük ya da kelime kullanımından ötürü ayrı ayrı olan dil gerçekliği ön ittifaklar içinde açık açık görülüyordu. Buna karşın özel mülkiyetçi sürecin ileri aşaması içinde ayrı ayrı olan dillerin neden ayrı ayrı olduğu açık açık görülemez olmuştu. Açık açık bilinemez olmakla pek çoğu sentezci; kimi kez de ayrı ayrı oluş varlıklarını sürdürüyorlardı.