İşte tiran da tiranlığını bu niçinli anlama üzerine oynar. Yani niçinci olan biri tiranlığa demokrasi için oy verir! Çünkü tiran, kendi tiranlığına demokrasi diyor! Pekiyi, niçin demokrasi? Hep yuvarlak söylemler. İnsan hakları için, halkın kardeşliği için, insanlar arası evrensel hukuk için, evrensel barış için, emek için vs. demeleri içinde demokrasi derlerken niçinciler tüm bunları demokrasi yerine koyarlar! Bu şekilde farklı olanları birbiriyle eş ve benzer şeyler yapmakla içi boş bir sembolik kullanımı ortaya koyarlar.
Yani oltaya gelirler. Şimdi bizler tirana; “sen demokrasiyi, demokratik söylemleri kullandın da iktidara geldin şimdi de senin; bunlar yok muş gibi davranmana isyan ediyorum” türü deyişin hiçbir kıymeti harbiyesi olmama hesbıyla bu tarz söylemleriniz bomboş bir söylemdirler.
Çünkü bir şeyi niçin ile anlarsınız. Bu anlama içinde öğrenme yoktur. Yani öğrenme içinde inşacı yapabilirlik yoktur. Su niçin var? Sorusuna insanların gemi yüzdürmeleri için de var demeniz gibidir. Ama bu söylem içeriği ile gemiyi yapamazsınız. Oysa bu söz gemi yapmadan önce söylenmiş bir söz olmayıp ancak gemi yapıldıktan sonra niçin oluşa uygun olmakla birlikte söylenmiştir.
Niçin ile kazandırılan tutumlar sadece somut olanın; neden sel çekim ekseni etrafında söylenir. Neden sel olan bu eksene atfettiğiniz anlamı, niçin ile birlikte size söylerler. Böylece sizin niçin ile olan bu anlayışa göre bir örnek davranışlar içinde olmanız gözetilir. Asıl yaptıran şey, niçin örtüsünün altında yatan somut nedenselliktir. Sınama yanılma yapan çalışmalarınız sizleri; bilmediğiniz o neden sel oluşa götürür. Deney sizi akılcı tutum almaya zorlarlar. Aklca tavır içinde olmamakla siz, neden sel olup bitenlere, niçin oluşun size göre olan anlam, atfını verirsiniz.
İşte totem de, neden sel olana, niçin oluşu atfeden bir mana anlamasıydı. İlah ta niçin ile olan anlamalar yanına yavaş yavaş nedenli anlamayı da ortaya koyan bir mana anlayışıydı. Şeylere niçin sorusuna karşı böylesi bir görünenden hareketle niçine uygun anlam söylersiniz. Niçin ile olanın üzerine, ritüel olmanın dışında; sizi geliştirecek eylemli bir inşa kuramazsınız. Nedenli anlamadan sonra niçin ile öznel gerekmeli amaçlı eylemler koymanız da pek olasıdır. Buradaki niçin ile anlama süreci kişisel eylem koyuş bazında değildir. Kolektif olanı anlama bazındadır.
Değilse kişilerimiz, kendilerinin bencil oluşundan ötürü; kendisinden hareketle; kendisinden bilmeyle, niçin ile davranacaktırlar. Kişinin anlamadığı şey grup veya kolektif güç olan tüzelce oluş içinde uyulması gereken kurallardı.
Tüzelce olan kolektif kurallar içinde kişi bencilliğinin hemen değil de, biraz gecikir olduktan sonra kişi ihtiyacını sağlar olmaya dönüşmesi olayını kişiler nedeniyle, anlayamazlar. Bu gecikmeli sağlamaya karşı verilecek yanıtı kişi neden sel oluşla öğrenir olmayıp; tabudan, totemden, manadan ötürü bunları niçin oluşla kavrayacaktır.
Sembol değerler üzerindeki doğruyu eğriden ayıracak olmanızda paradokslar oluşur. Bu tarz durumun izahı için yapmanız gereken durumun konjonktürle olup olmamasına bakmanızdır. Ve bu da yine sizin Anzavur Ahmet’i günceli durum içinde şaki sayıp saymamanızdır! Onu Şaki sayarsanız, şakilerin bu kabil sembolce olan sosyal dil kalıplarını kullanmalarının içinde genel yarar bulunmaması nedeniyle; şakilerin kitleleri Allah ile aldatmalarını bulur olacaksınız.
Bu tarz sembolik anlayış içinde olanların işi; sembolik anlayışlarının gereği içinde oluşlarıyla iradelerini bir yerlere teslim etmiş olan kitleleri; din, iman ile aldatmak olacaktır. İradeyi padişaha teslim etmekle; Kurtuluşlu felsefe çevresinde irade birliği yapmak, aynı şey değildir. Anzavurun cami eksenli din iman söylemi içinde, iradeyi padişaha teslim etmeyi söylemesi vardır. Anlamadığınız anlamak istemediğiniz görülmeyen nedence oluş budur.
Din, iman, cami vs. eksenli söylemler geçmişten günümüze doğru olan, kendi sürecini neden sel oluş içinde anlatmanın da, gayretidirler. Niçin ile anlama ve anlatmanın yöntemi, bilimsel gelişmelerden sonra az az terk edilmeleri sonrasında bile giderek istismara daha da açık hale geldi. Çünkü bilimsel olan, aklı işletenle; aklı işletmeyeni ozon gibi açığa çıkarmıştı. Bu seçilim sonrasında aklı işletmeden ortalıkta ayan beyan durup duranlar; amiyane söyleyişle oltalıktı.
Nedense olan gerçekliğin, neden ile olan boşluk devinmelerinin içine; niçin oluşu anlam eden çaba, bilimsel oluştan uzak olan sosyal dildir. Neden üzerine nasıl bir mana dili yüklerseniz, neden sel olan alan, nedeniyle birlikte neden üzerine modüle edilen o mana dilini de taşır.
Kurtuluşlu felsefenin oluştuğu güne kadar din, iman, cami söylemli sosyal dil, hep iradeyi bir yerlere teslim etmeyi bizlere söyledi. Köleci sistemle birlikte niçin ile anlama kendi iradenizi; kendi iradenizle, hep bir yerlere teslim olmanızla birlikte söyleye geldi.
İradeyi asıl nedenden ayırıp; kendi amacı doğrultusunda tanımlıyordu. İrade diyordu; “kendi iradenizle, iradenizi bir yere teslim etmenizle belirir” diyordu. İşte bu dil, köleci bir sosyal dildi. Ve ilk teslim olunan irade; mülk benim diyen mülkün sahibi olan EL’e teslim oluştu.
Köleci yapı bu tür bilmezce oluşların, nesnelce olan boşluk devinmeleri içine, özel mülkiyetçi mantığa göre oluşturulmakla EL iradesi olan; niçin ile olan, manaları, yüklediler. Bu yüzden bir şey niçin ile söylendiği için, neden sel oluş yok demek değildir. Aksine nedenli oluş var olduğu için siz, kendisi neden olanın yerine ve üzerine niçin ile anlamlar yüklüyordunuz. Yani yağan yağmurun birçok nedeni vardı. Yağan yağmur birçok unsurlardan bileşime olmakla, bileşenlerin yağmur olgusu içinde sentez bağıntısı vardı.