Toplum sal olan kolektif irade; özel mülkiyetçi köleci sistemle beraber parçalanmıştı. Bu parçalanma içinde El ve birçok EL’ler, mal mülk sahibi oldu. Bu mülk kaynağı belirsiz mülkiyet olmakla (kolektifin olanı üzerine zimmet etmekle), EL’in ağzında meşru edildi. Böylece sistem, sistem üstü bir kişi iradesi oldu.
Buraya kadar ön ittifaklı kolektif sürecin parçalanması normaldi. Soru şuydu. Parçalanmadan sonra kişisi irade, mal mülk sahipliği üzerinde mi oluşacaktı? Yoksa kişinin kendi emeklerine kişiler arası emek ilişkisi nedeniyle; kolektif salınımlı bir emeğe mi sahip çıkacaktılar?
Eş deyişle adalet mülkün mü temeli olacaktı? Yoksa adalet, emeğin mi temeli olacaktı? El adalet mülkün temeli demişti! Adalet gibi sembolizmi, mülkün altına korsanız başka olur. Adaleti emeğe göre değerlendirmekle emeğin altına korsanız zaman bambaşka akardı.
El; “Mülk benim; o halde ben adaletliyim”, diyordu! Rab de EL’e sen keremi sonsuz olansın. Biraz merhametli ol. Acı ve bağışlama yap. İhsan et, lütufta bulun diyerek EL’in sağduyusu oluyordu. Kısacası EL’İn sahipliği karşısında El’in iradesi ortaya konmakla EL iradesine karşı kişi iradesi ortaya konmuştu. El’ e karşı kişisi emek sahipliği üzerinde kişi ve kişiler eksenli mücadeleler başlamıştı. Sembolizmin unutturmak istediği ve gözlerden sakladığı buydu.
Kısacası, Kurtuluşlu Düşüncenin önderi Mustafa Kemal, bu kişi egemence olam irade kullanımını “ bağımsızlık benim karakterim” diye sembolize ediyordu. El temsilcisi saltanat iradesi sayesinde işgal için koşa koşa gelenler bu tutum karşısında boğula boğula gidiyorlardı.
Şimdi yeniden zıtların birbirine dönüş yasası konusuna gelelim ki sembol değerler üzerinde ki illüzyonu açalım. Siz araba altında kalmak üzere olan bir çocuğu kurtarmak için yönelirsiniz. Yönelen hareketinizin, yürüme eylemi sırasında; birçok böcek ve karıncayı çayır çimen ve çiçeği de ezersiniz. Bunlarda kutsallığı olan yaşamlardır. Birini yaşatırken birini öldürürsünüz! Bu bir yansımadır. Kaçınılmazlıktır. Kendi azim ve iradesinin deklarasyonu olan kurtuluş hareketi olan iradi bilinç; cami eksenli sembolizmi elbette ve zorunlu oluşla kullanacaktır.
Kendi iradesini kullanmak isteyen kolektif bilinçle; kolektif güçle ortaya konan bir irade ve irade sahipliğiniz yoksa sizin asla kişisi sahipliğiniz ve kişisi iradeniz de yoktur. Kolektif güçle ortaya koyduğu bir iradesinin dahi olduğunu bilmeyen kişi; kendi iradesini saltanata teslim etmek isteyen kişisel anlayışla çelişir. Kişisel anlayışlar, üreten toplumsal ilişkinin temeli olmadığı nedenle kolektif bilinç değildir. Biz doğruyu, eğriyi kişisel isteklerimize göre tespit etmeyeceğiz. Aksine genel yarar olan kolektif yararın eksenine göre biz doğruyu ve eğriyi söyleyeceğiz. Kişisel irade, kendisinin var olduğu kolektif asla doğru; kolektif olmak zorunda.
Çünkü sahibi olduğumuz her şey kolektif gücün eseridir. Kurtuluş sonrasında genel yarar adına irade saltanata teslim edilmeyecektir. Ama bilmezi olan kişisel düşünce “arkadaş ben irademi saltanata vermek istiyorum” diyecektir. Bunu fikir özgürlüğü ve demokratik bir hak sanacaktır!
Karşılıklı yükümsen olan ilişkilerin ortaya koyduğu belirlenimce olan meşruiyetle; “kişi emek” sahipliği oluşun her yansıtması içinde doğacaksın. Ama buna karşı özel mülkiyet sahibi olan muktedirin duygularına tercüman olan düşüncelere sahip olmak; ancak soyut illüzyonlu çarpıtmalarla olası olur.
Emek mülk değildir. Emek değer yaratır siz değer yaratan emeğin sahibi olduğu iradesiniz. Mülkiyet fiyat yaratır. Fiyatı indirir kaldırır. Fiyatlar kalkarken yani fiyatlar yükselirken değer düşer. Fiyatlar düşerken de değerler yükselir. Aslında ikisi de ali cengiz oyunudur.
Değer düşmez de artmaz da. Değer, çağın gelişmişliğine göre olan sağlamalarıyla o zamana göre olan asgari bir yaşam standardıdır. Değeri belirleyen parametreler değişebilir. Parametrelerin artması sonuçta yaşam kalitenize hizmet içindir. Asgari standardı sağlayan kullanımlar çok çok artar. Ama asgari standardınız bu kullanımlarda eksik bırakılmamakla, üreten değerinizin karşılığı olan yaşam kaliteniz asla düşürülemez.
Üreten ilişkilere etki eden parametrelerdeki değişmeler, üreten emek gücünüzde bir azalma yapsa dahi, asgari yaşam standardınız daima artar. Yani değişen parametreye göre azalan emek harcamasına rağmen; yaşama standardınız artmakla, yaşam standardı ile değişen parametre arasında daima ters orantı vardır.
Parametrelerin artışıyla yaşam kaliteniz de artacaktır. Çünkü parametrelerin değişmesine herkes tek tek üreten emek değeri ile katı sağlayacak olanaklarını, kolektifin önüne koyarlar. Üreten ilişkilerin temeli; genel yarar karşısında kişisel söylemlerin genel yarar taşımadığı sürece itibari ve kaale alınır olmamasıdır. Çünkü kolektif inşa içinde inşaya girince kişisel tercih yoktur. Genel yarara (toplumsa oluşa) uygun olmayan sembolik değerler üzerinde belirtilen kişisi söylemlerinde hiçbir anlamı yoktur. Genel yarar da toplum içinde geçerlidir.
Aslında Kurtuluşun Düşüncesinin geldiği yer; bu bağlamıyla, genelde Dünya'nın geldiği noktaydı. Emperyalistler bu gelişmişlik düzey ve düzleminin ıcığını cıcığını çıkarmakla mazlum ülkeler üzerinde baskı ve basınç kurdular. Bizdeki gibi entelektüel çevrelerin farkında olduğu duruma; kimi mazlum ülkeler de; aynı gelişmişlik düzeyindeki sürece, sürecin kendi ilhamı meşruiyetiyle; sömürüye karşı koyuyorlardı.
Kişisel istekler sosyal alan içinde meşrudur. Burada da kolektif istekler yoktur. Sosyal alan içinde kişi olmakla iradenizi istediğinize teslim edersiniz! Toplumsal olanla, kişisel olanın farkında olamıyoruz. Hâlbuki kolektifin zorunlu bir tavırla El mantıklı bilmezi sembolizmini kullanmış olması doğrudur. Ve bu kullanımın zıt oluşla yansıması da doğrudur. Bu bağlamla kolektif olan kişisel istek olurlu bilmezi güruhun kişisi beklentisini, kandırmış gibi olacaktır.
Hâlbuki top yekün hareketler kişisel beklenti için olmaz. Eş deyişle kişisi istekler durumun merkezine konarak kolektif amaçlı süreç çevrimi yapılamaz. Kolektif olan; sizin dışınızdaki bir bilinçle, üreten ilişkiyi referansa bağıt kılan bir sahiplikle kolektif iradenizin kullanılmasıdır.
Sizin dışınızda ve sizden bağımsız olan bu bilinç; kolektif toplumsal bilinçtir. Toplumsal olan zaten kolektif olandır. Bu bilinç toplumsal egodur. Bu bilinç toplumsa tüzeli olandır. Bu bilinç genel yarardır. Bu bilinç genel ve zorunlu istemdir. Zorunlu olanı istemektir. Bu bilinç kişi tutkularını değil, üretim hareketinden kaynaklı sevki tabileri doğuracak olan bilinçtir.
Sizden bağımsız olmakla, sizin dışınızda olan bu bilinci kavrayamayanlar eskiden olduğu gibi bunları köleci sembolizm üzerinde kavramak zorundadırlar. Kolektifçe, olanın istenmesini; köleci sembolizm üzerinde kavrayana yapılacak çağrı da, sembolizm üzerinde olur.
Ortak rezonans değerler de, kişinin anladığı dil üzerinde olur. Genel yararı veren sonuç ta; kişisel sağlamalar vardır. Zaten bunun için bizim dışımızda ve bizden bağımsız oluşla zorunlu olanı isteriz. Bunun kişisel ve keyfilik oluşlarla hiçbir alakası yoktur. Zorunlu olanı istemenin üzerindeki ifa ve ikalardaki çevrimler içinde ancak fikir özgürlüğü olur. Fikir özgürlüğü zorunlu olanın zorunlu inşasını içerme karşısında o zorunluluğun şöyle ya da böyle gerçekleşmesi oluyorsa; bu seçenekler üzerindeki her hangi bir tercihini belirtmek te fikir özgürlüğüdür.
Değilse kişisel bir kaşınma isteğiniz, kişisel sevme isteğiniz, kişi oluşla sevdiğinize iradi teslim olmayı belirtmeniz vs. üreten ilişki olmamakla; fikir özgürlüğü filan değildirler. Zorunlu oluşun sonrasında sembolik beklenti içinde olmanın, böylesi bir gerçekleşmesi olmuyorsa; bu sizin aldatılmanız değildir. Çünkü toplumsa inşa kişisi keyfi istekleriniz için ortaya konmamıştır.
Sembolik anlamalı köleci beklentiler üzerine yaslanmış olan “kişi oluşla isyan ediyorum” türü yukarıdaki parantezin toplumsal istenç karşısında, hiçbir değeri yoktur. Sureti mutlakla irade teslimi, toplumsal istenç değildir. Doğruluk eğrilik; aldanma aldanmama; toplumsal istençli yararda belirirler. Emeklerin teslimini istemek emek sahiplerinin değil, mülk sahiplerinin isteğidir.
Siz genel yararın gerçekleşip gerçekleşmemesine bakınız. Değilse Ali’nin iradesini falana verme isteği, toplumsal talep karşısında hiçtir. Sembolik mana da, zıddı yansımayı vermekle kişiler, kendi beklentisine göre kendisinin aldatıldığını vehmedecektir. Tarihi bilinç üreten ilişkinin olduğu yerde mutlak suretle irade tesliminin facialara yol açtığını deneyim edinmişti. Bu nedenle tarih sel bilinç üreten emek eksenindeki değişken iradeyi kutsamıştır. Değilse Atatürk’e ve birçok bilinçli dehalara, bu tür sembolizm içinde seslenmeniz; hiç gerekmez.
Dehalar sembolizm üzerinden çok, gerçekler üzerindeki durumun bilincindedir. Bu bilinçle geçici sembolizm üretirler. Sembolizm üzerindeki iletimeler, gerçekler üzerinde olmaz. Böyle olsaydı sembolik anlayışlar yurt savunmasını, cennet üzerinde dolambaçlı yolla söylemezdi. Sembolizm genel bir yarar ortaya korken iyidir. Ancak, sizi irade sahibi kişiler kılmamasıyla, muhtaçlığınızı gütmek için sizin emek ve mal sahibi olmanızı istememekle de; sembolizm bu ters yansımayı çokça kullanılmaktadır. Bu nedenle sembolizm, sizin muhtaçlığınızı yönetiyor.
Bu da legal ya da illegal olanın, yani demokrat olanla, anti demokrat olanların olumca sosyo toplumsa sembollü söylemleri kullanması, olmaktadır. Semboller toplumsa olanların ne var oluşudurlar, ne de nedeni olabilirler. Ama maymuncuk oluruyla, virüs gibi kullanılırlar.
Sembolizm bu kabil her şeye, durum olur. Şeyler sembol üzerinde söylenir. Vaat edenlerin, sembolizmin bu tarz kılıktan kılığa giren maymuncuk hareketleri nedeniyle vaadi kapsamında davranacaklarının garantisini veremezler. Tıpkı İran, Irak savaşında birbirine düşman her iki cephenin de, yine birbirine; “Allah Allah” diyerek saldırmalarıyla; birbirlerini boğazlarını kesmeleri de, görünüşçe bu sembolizmi vesile bir neden ile kullanmış olmaları gibidir. Aynı mantıkla; “Allah’ın adın kullanarak kafa kesilmesine isyan ediyorum” niye denmiyordu acaba?