Bu yüzden bir şey niçin ile söylendiği için, neden sel oluş yok demek değildir. Aksine nedenli oluş var olduğu için siz, kendisi neden olanın yerine ve üzerine niçin ile anlam yüklüyorsunuz. Yani yağan yağmurun birçok nedeni vardı. Yağan yağmur birçok unsurlardan bileşim olmakla, bu bileşenlerin yağmur olgusu içinde sentez bağıntısı vardı.
Biz bu birçok nedenli bağıntıyı bilemiyoruz. Çoklu bağıntıyı bilmez olduğumuz için nedenli bağıntıların yeri bize boşluk devinmesi oluşla görünüyordular. Bizler bu boşluk devinmesinin içini, niçince olan anlamayla doldururuz. İçini niçince ile doldurduğumuz olayın nedenli olan devinmesine yapışan sahte bir maymuncuk hareketinin anlamıyla, süreci anlama ediyorduk!
Nedenler yağan yağmurun içinde sentezi durumlarıyla vardırlar. Yağan yağmur sürecinin içinde bizim bilmez olduğumuz nedenli durumlar vardır. Bilemediğimiz nedenli durumlar bu yüzden bize boşluk devinmesi oluşla görünür. Söz gelimi yağmur süreci içinde nedenli olup biten olaylardan sadece bir tanesi; “damlanın yerçekiminden ötürü yere düşüyor olmasıdır”.
Siz yağan yağmur olaylı süreçlerdeki yerçekimi katkılı nedeni bilmediğiniz için bu yer çekimli neden sel boşluk devinmesinin içine siz kafanıza göre “her bir damlayı, bir melek yere indiriyor” demenin anlamlarını yüklüyordunuz. Siz düşen damlaların yerçekimine uymakla yeryüzüne düştüğünü bilirseniz “her bir damlayı, bir melek yere indiriyor” sözü size elli kez de söylense, bu söylem sizin nazarınızda içine gireceği bir boşluk devinmesi bulamaz.
Yağmurun oluşma ve yağmasına dek sentez olan birçok neden sel bağıntıları vardır. Isı, su, su buharı, toz zerreleri, süblimleşme, ısı düşmesi, sürtünme-elektriklenme, manyetik alanların oluşması, yer çekimi gibi bir yığın ayrı ayrı olayların boşluk devinme sentezleriyle birlikte ancak bir yağmurun yağmayı gerçekleşmesinin olayı vardır.
Nedenli bağıntıların her biri ayrı ayrı bir nedendi. Bununla beraber siz bileşkeyi değil, sadece yağan yağmurun yağma sonucunu görüyordunuz. Bu yüzden sizler nedenini bilemediğiniz için yağan yağmura; “niçin oluşları”, izafe ediyordunuz.
Oysa kurtuluşun felsefesi içinde din iman anlamalı söylemlerle size, iradenizi bir yere teslim etmenizi söylenmiyordu. Kurtuluşun felsefesi toplumsa dili, yani nesnel nedenli olan söylemi niçin ile anlayanlara da, süreci din iman üzerinde niçin ile anlatmıştır. Saltanat, hilafet yanlısı mücadele içinde olanların din iman eksenli söylemlerine karşı kuvvacılar, kendi hareketlerini böylesi mücadele ile de anlaşılır kıldılar. Kişilerin zihninde hazır olan bu sembol kalıplarına seslenmekle durumu izah ediyordular. Kadro, kurtuluş savaşının sosyal elli olan bu anlama anlatma sembol dil kalıplarını kullanmakla, katılımcıların süreci iç sinmelerini de istiyordular.
Yani kişilerde oluşturulacak yurdu savunma dirençleri; sosyal anlayışlı dilin din, iman, cami eksenli söylemleri anlamaya hazır olan zihinsel kalıpların içine bu süreç tercüme ediliyordu. Bu gayret, yurt savunmasına katkı verecek olan kitlelerin de; bu süreci anlamaları içindi.
Kurtuluşun felsefesi; sosyo toplumsa işleyişin merkezi olan yönetim ile sosyo toplumsa merkezin çevresi olan alan arasında yükümlenme bağıyla girişmeyi kitlelere bilinç ediyordu. Yani yönetimle çevresi arasında ve çevresi ile yönetim arasında; karşılıklı yükümlenmelerden kaynaklı iradeler olduğunu söylüyordu.
Bu iradeler “üretim gücü sahipliğiyle ve üreten emek gücü” sahipliğiyle damgalıydı. “Emeğin ve emek üretim gücünün sahibi olan yöneten iradenin de sahibiydi”. Emeği ve üretim gücünü kaptıran iradeyi de kaptırıyordu. Bir yönetim birliği içinde nesnel ve öznel girişmeli üretim gücünü veren şeyler vatandı. Kolektif irade sahipliğiydi.
Yönetim; ya da merkezle, çevresi neden vardı? İlkin kişilerin doğada iş birliği içinde güvenle sağlama yapmaları nedenle vardı. Totem meslekli yaşama geçişten sonra da, totem meslekli üreten grup gücünün; gruplar arası üreten ilişkilerinin takasla sağlatma yapabilmesi nedeni ile vardı.
Kurtuluşlu felsefe; üreten ilişkilerin karşılıklı yükümlülük koymalarından ötürü; karşılıklı yükümlülük koyanların hak ve görevlenmeleri nedeniyle de kişilerin yurttaşlık hakları ve yurttaşlık iradeleri var diyordu. Yurttaşlık emeği ve sahipliği ortaklaştıran bağsan kavramdı.
Yurttaşların kendilerinde olan bu özel ve parça iradeleriyle; genel ve bütün irade birliği ortaya koyduklarını söylüyordu. Genel ve bütün irade yöneten iradeydi. Kuralları ve sınırları belli olan yetkilenme olmakla denetlene bilirlik sual edilebilirlikti. Toplum özneleri tarafından süreli görevlendirmeydi. Oysa o güne kadar din, iman, cami söylemli sembolizmler içinde iradenin, reaya denen güruhta olmadığını hep söyleye gelmişlerdi. Yine bu dinsel kalıplar iradenin zıllullah olan; ulul emir olan padişahta; iradeyi seniye, olduğunu söylüyordular.
Siz; din, iman, cami eksenli sembolik söylemlerin, nesnel boşluk devinmeli; neden sel alanın içine konuşlandıklarını bilmiyorsunuz. Neden sel alan içinin, alan yön akışı; niçin ile akmadığı halde, siz nedenli olanın; niçin ile devinir izafi bir anlamla doldurulduğunu da, bilmiyorsunuz demektir.
Nesnel alan içine doldurulan din, iman, cami gibi söylemlerin bu sembolik anlamları bugüne kadar bize, iradeyi bir yere teslim etmeyi fısıldadılar. Sembolik kalıpların teslimiyeti fısıldayan etki olması karşısında kurtuluşun felsefesi irade üreten emek sahibi olan yurttaşındır diyordu.
Siz de üreten emeğinizle; üretim yaptığınız her alanın sahibisiniz diyordu kurtuluşun felsefesi. O günler için üretim daha çok %80 tarım ağırlıklıydı. Kolektif irade sahipliğinin vurgusu da elbet te tarım üzerine olacaktı. Kolektif irade sahipliğinin; özel efendici irade sahipliğine ve zıllullahın gölgesi olan saltanatçı irade sahipliğine, karşı konulması için; ” köylü milletin efendisidir (irade sahibidir)” diyordu. Efendi; köleci sistemden beri; malı, mülkü, kölesi ve üretim araçları olan irade sahibiydi.
Yani Kurtuluşlu felsefe size; ”irade sizindir” diyordu. “Siz yurttaşsınız ve sizin olan irade üretim alanınız olan yerlerle belirlenir” diyordu. Bu üretim alanlı yerler, yaşama alanınız olmakla; yurdunuzdur diyordu. Yurdu savunmanız; yurdu korumanız demekti. “Yurt, ayakta kalmanız için gereken yerdir” diyordu.” Yurdunuz da iradenizin gerçekleştiği alandır” diyordu. Yurdunuz yoksa üretim yaptığınız yer de yok demekle; emeğe sahip olduğunuz iradeniz de, yoktur diyordu.
Kurtuluşlu felsefe savaşması sonrasında da iradenin sizde olduğunu söyledi. Sizlerin hak ve görevleri olan yükümlenme içinde siyasal ve hukuksal eşit yurttaşlar olduğunuzu söyledi. Siz üreten emeğin çevresinde, özgür iradelersiniz. Üretim alanlı gerçekleşmeler içindeki iradeyi denetleyen geçici süreler dışında bir yerlere teslim etmemelisiniz. Siz bilmezlikle size iradeyi teslim etmeyi buyuran içi boş olan anlayışları, bilmiş bilmiş olmakla konuşursunuz demektir!
“Cumhuriyet kuruluncaya kadar, camilerde hutbe verişle, Allah'ı ve Allah’ın dinini; toplumun Müslüman kimliğini kullanan, Kuvayı milliye taraflıları, Cumhuriyet döneminden sonra sanki tavır değiştirmişler, sanki geçmişte bunlar, hiç olmamış gibi anlayışça düşünmeler karşısında insan olarak, düşünen olarak tepki gösteriyorum” diyorsanız, berhavasınız. İrade teslimiyetçi olan sembolizmin, farkında bile değilsiniz demektir.
Kişi olarak siz iradenizi teslim etmek isteyebilirsiniz. Ama sizin dışınızda, sizden bağımsız bir kolektif bilinçle, kolektif bir irade vardır. Ki bu irade iş birliği ve iş bölüşümü olan üreten emek sahipliğinin bilinci olan iradedir. Bunu birine cennet karşılığında sattınız mı (teslim ettiniz mi) arkası kölelik oluşla ve sömürü oluşla gelmektedir. İşte bu bilinç size tarih boyunca irade teslim edilmez demeyi öğretme mücadelesi içinde gelişti. İrade teslim edilmez. Ama değişken bir ortak iradeli kararlarla ve yetki ile ortak kullanılıyordu. İşte sembolizmin demediği buydu.