Köleci sistem öncesinin (El öncesinin) meşrulaşma derdi yoktu. El, ilahi olmayan bir meşrulaşma şekliydi. İlahi olmayan anlatımlara izah olma şekliydi. Kaos ve kavga buradan çıkıyordu. İlahların oluştura geldikleri gelenek tutumların meşruiyet olduğu, El karşısında göze sokulur olmuştu. El de işte bundan; kendi meşruiyetsizliğinden rahatsızlık duyuyordu.
İlahi durum karşısında El, kendisini meşru etmenin gayret ve hünerini sergiliyordu. Bay erki dediğimiz ilk El hünerli mülkiyetçi parça oluşumların her bir El'i, kendisine farklı seslenilen El'lerdi. Söz gelimi Awram'ın El'i, Awram'a; "Ben El Şadday" diyordu.
Ve hemen sahiplik sıfatını vurguluyordu. "Dağlar sahibiyim (Tanrısıyım)" Çoban mesleği için hayli etkili bir sahiplikti. Dağ sahibi olma nedeniyle çoban Awram üzerine bir etki ve alan basıncı olmaktadır. Awram'da kendi mal-mülk sahipliğini, çevresindeki hizmetçi, asker, çoban ve aile efradına izah etmenin gayretindeydi.
Awram da kendi meşrulaşmasını El sahipliğinin, Awram'a el uzatmasında buluyordu. Birkaç kez yolda ve rüyasında; en son Hebron'da Awrama görünen sahip El Şadday'dı. El Şadday anlatımı Awram'a meşrulaşma oluyordu. Awram El Şadday üzerinde yaptığı ile yapacağı ile kendisini çevreye ihale edip; El Şadday’la tapu tescilini damgalıyordu.
Sümeri "LU" lar (insan-kişi-adam), El'in verdiği mülk sahipliğiyle "GAL" (büyük) oluyorlardı. Böylece mal mülk sahipliği olan ve mal mülk sahipliği olmakla yönetenler LUGAL'lerdi (büyük insanlardı). El tarafında, ittifakın "Lu'su" olan tüm insanları içinde; "gal" olan LUGAL insan efendiler ayrılıyorlardı (insan yazı dizime bakınız).
Hamurabi, kendi egemenliği altına aldığı bütün bu yöneticileri kastederek şöyle demek zorunda kalmıştı: “a-wi-lum su-u/lu sarrum (Lu-gal)/lu belum (En)/lu issuakum (EN-SI)/u lu a-wi-lu-tum/sa su-ma-am na-bi-a-at” (o adamın adı, ister kıral, ister (büyük) bey, ister (ulu nefes) Ensi veya patesi; adı ne olursa olsun).
Henüz kişi adları yok. İsimler geneldi. Sümer LU'ları, LU ve "Gal Lu gal" olarak ayrışıyorlardı. Babil’deki A-wi-lum'lardan Ham-mu-ra-ba (rabba) olaraka ayrılıyorlardı. Hammurabi, kendi egemenliği altına aldığı bütün bu yöneticileri kastederek şöyle demek zorunda kalmıştı: Gal-lu-gal, toprak sahibi Krallar kıralı, Ham-mu-rabba, tanrının sözcüsü, peygamberi"
Ab-ra-ham da bu bakımdan bir kişi adı gibi görünmüyor. Kişi adı olmayan Hamurabiyi (HAM-MU-RA-BA) sözcüğünü Babil sürgününde İsrail'e dönem Tevrat yazarlarının tersten AB_RA_HAM okuması gibi görünüyor. Bu DUMMUSİ’yi de İS_UM_MUD olarak söyleyişler gibi eski bir usuldür.
Bu nedenle meşrulaşmak isteyen El'di. Tehdit ediyor, azarlıyor, vaat ediyor, öfke ve gazaba geliyor hep kendisine "Ben" diyordu. Kendi kabulünü onaylayanlara El; Ziusudra, Awram, Ubartutu, Utnapiştim gibi apilular ağzında "Ben falanım". "Ben filanım". "Ben falan yeri filana verdim" diyordu.
"Senin ile aramda bir akit yapacağım. Ve seni bu akitle (mal mülk sahipliği kılan sözleşme imanla) büyük bir halk kılacağım" diyordu, Dağlar sahibi olan El, yani El Şadday'dı. "Seninle akdim şöyle...sana artık Awram demeyecekler, adın artık Abraham’dır (İbrahim'dir)" diyordu akitle.
"Sana ve soyuna, KENAN ÜLKESİNİ veriyorum ve ben de sizin tanrınız olacağım". Önce El'in kendisi mal mülk sahibi olmadan (Kenan Diyarı gibi mülkle devletlû bir ahit sahibi imanın sözleşmesi olmadan) ve malından mülkünden vermeden (kişileri mal mülk sahibi kılmadan), El tanrı olamıyordu. El ümit etmeye de; ümitsiz kıldıklarına da ümit olarak El oluyordu. "Tek ümidimiz sensin" diye dualar ediliyordu.
El ilahi döneme göre bir milattı. El tarzlı mana anlayışlı yapılanma büyük bir tarihi kırılma indisi taşımakla vuruklar (travma) etkisiydi. Bu değişme dönüşmeler Sümer tufanlarıydı. Tufanlar önce tapınak denen ilahi kült merkezlerini silip süpürecekti.
Tufanların ilki Şuruppak'ta olup, doğal olmayan tufanlardı. Yeni olan köleci ittifaklı beş Sümer şehirlerinin kurulmasıydı. El kendisini mal mülk vermekle kabul ettiriyordu. Tufanlar El'in köleci ittifak hüneriydi. Ziuzudra'nın El'i (mal mülk verici meşrulaşma anlayışı) olan El, Ea; Ziuzudra'nın rüyasına girip bu tufanı söyleşiyordu. Şimdi Abraham ile El'i arasındaki söyleşiyi bir bütün olarak okuyalım.
"Ben El Şadday. Dağlar Tanrısıyım. Bana bağlılıkla hareket et. Senin ile aramda bir akit yapacağım ve seni büyük bir halk kılacağım.
Ab-ram, alnını toprağa değirdi ve Tanrı ona şöyle dedi:
‘Seninle akdim şöyle: sen çok sayıda halkın babası olacaksın. Ve onlar sana artık Ab-ram demeyecekler, adın artık Ab-ra-ham’dır, çünkü seni sayısız halka baba kıldım. Sana ve soyuna, Kenan ülkesini veriyorum ve ben de sizin tanrınız olacağım’.
Ab-ra-ham, El (tanrı) sözcüsü apilu anlamına genel bir isimdir. Halkların sahibi olmakla; halkların babası, efendisi (Bael'i). Tıpkı Ham-mu-ra-ba'nın (Hamurabi'nin ra-ba ) rabba- sözcüsü olması gibi.
Kuşkusuz ki köleci dönem de bir bağıntı ilişki türü olmasıyla hızlı bir gelişme, değişme ve dönüşme yapardı. Günümüzdeki gelişme, değişme ve dönüşmenin içinde kapitalist kazanma hırsının payı çoktur. Burada yanlış olan gelişme, değişme, dönüşme olgunlaşmasının içine kapitalist ya da özel mülkiyetçi kazanma hırsının gelişmelere ve buluşlara temel yapılmasıdır.
Bu çok yalan ve yanlış bir aldatmadır. Kapitalist sistem içinde düşünürseniz bunun yalan ve yanlış olduğunu elbette ki anlayamazsınız. Kapitalist ideologlarda bizi böyle kandırırlar.
Bütün geri bağlanım yasalarını bir an kaldırın. Bugünkü sosyo toplumdan en başa gidelim Temel düzlem dediğimiz som olan kişisi bencilliğine gidelim. Bencil sahipliğin üzerine “kazanma hırsını” koyalım. Bu kazanma hırsı içinde olan som bencili kişi iyon devinmeli süreçleri kullandığımız bu güne asla gelemezdi. Bir kere som bencillik üzerine kazanma hırsı, devinme alanı olmakla inşa edemezdi.
Neyi neye göre kazanma hırsı yapacaktı? Ortada üreten bir emek kullanımı yoktu ki, emekleri sömürür olmasıyla egomuz kazanma hırsına ulaşsındı.
Yani ne inşanın temelinde ne de gelişme değişme dönüşme olucu diyalektiğin temelinde sosyo toplumsa güç olmadan kazanma hırsı yoktur. Kazanma hırsı sosyo toplum ve onun sömürülmesi olmadan gelişme, bilim ortaya koyamaz. Kişisel kazanma hırsı bir kez sosyo toplum üzerine enfekte olduktan sonra da gelişme değişme ve dönüşmelere vesile neden olmayla katkı vermeden edemezdi.
Görülüyor ki geri bağlanım yasası içinde ve başlangıç koşulu içinde kapitalistçe olan kişisi kazanma hırsı hiç yoktur. Kapitalist olan kişisi hırs; kazanan, sömüren bir hırstır. Üreten koşulların olmadığı ilk süreçler içinde neyin kazanmasını ve neyin sömürmesini yapacaktı ki; böylesi bir hırsın bencil oluş sahipliğiyle gelişmelerini ortaya koyacaktınız?
Ve belli şartlar oluşmadıkça (sosyo toplumun gücü oluşmadıkça) da böylesi kuruntu olan var sanılar; değişme dönüşmelere vesile nedenli katkı veremezlerdi. Şu halde kapitalist kazanma hırsı, temel bir neden değil, ilinektir. Belli bir üretim tarzı içinde ancak vesile bir nedendir. Yani vesile neden olmasa da; o ilinek olmasa da; sosyo toplumlar gelişme dönüşme değişme süreçleriyle bilimini yine ortaya koyarlardı.
Değilse ilahi dönem de oluşan mana düşüncesine; ilahi dönemin içinde kimse ilah demiyordu. İlahı geçmişe; köleci sistem içindekileriyle beraber bugün bizler ilahi dönem diye söylüyoruz. Kuşkusuz ki geçmişte bu isimleşişi tanılayan olgusal bir mana düşüncesi vardı.