Açlığın karşılanması türünden bilincine vardığınız kimi zorunlulukları buğday olarak kundura olarak siz üretip; yıldırım gibi zorunluluğu da paratoner ile siz engelleyip; siz kendinize göre olumsuz durumları ortada kaldıramayıp ama hastalıklar nedenle ölümü istediğiniz de geciktiriyorsanız; özgür iradeniz var demektir. Kendi kararlarınızı kendiniz alıp üreten ilişki üzerinde özgür irade kullanıyorsunuz demektir. 

Üretemiyorsanız eğer bilgisayar yapma ve bilgisayar kullanma; hava yastığı ile kazalardan korunma, kuluçka makinalarında istediğiniz zaman istediğiniz kadar kuluçka civciv üretip üretmeme, seralarda her mevsim sebze yetiştirip, yetiştireme; apandisitten kurtulma türü iradeleri kullanamıyorsunuz demektir. İrade zorunluluklara karşı değildi. Zorunluluğu yok etmeye yönelik değildi. 


İrade üreten ilişkiler üzerindeki sahiplikle; zorunluluğun bilincinde olmakla; zorunluluğu üreten ilişki üzerinde toplum sal hareketle; istediğiniz zaman çabuklaştırmak. İstediğiniz zaman yavaşlatmak, istediğiniz zaman bir süre geciktirme durumuyla ortaya konan kolektif bir üretim ve kullanım ruhunun, kişiler üzerine dağılmasıyla olasıdır. Aslında El üretemiyordu. Üretememekle özgür ve özgür iradeli değildi. Benim dediği üreten ilişkiler ürününe sahip olmakla sanal bir sahiplik iradesi vardı.

Denebilir ki El, süreç akış yapsın diye eşitliği bozup; mal mülk sahipliği ekseninde pay dağıtmakla; kimine mal takdiri yapmış. Kimine de mal verme takdirinde bulunmamıştı! Bu kökten yanlıştı. Evet, akışın olması için ortamda potansiyel farkı ya da basınç farkı ile etki alanları oluşmalıydı. Bu doğrudur.

Ama El'in akış yapmayan sürecin akış yapmasını gözeterek böyle davrandığını söylemek tümden yanlış olur.

El'in tam yetkili kıldığı mal, mülk sahipliği durumuna biz; yüzde yüz durum diyelim. Şimdi yüzde yüz duruma karşı, yüzde yüz olmayan potansiyel gerilimli oluşlara bir bakalım.

El yüzde yüz mal verdiklerinin karşısına; yüzde yüz mülk vermediği köleleri koymakla müthiş bir %100 gerilim farkı ortaya koymuştu. Yüzde yüz gerilim farkına yıldırımlarını atarken; araya da nasiplerinden kısılmakla bir pay verilenlerden oluşan tampon gerilimler koydu. El şimşeğini de bunlara gösteriyordu.

İki süreç arasındaki farkın yüzde yüz değil de; %001, %002-3-4 olmasıyla da El sürece yine vızır vızır akış yaptırırdı demenin haklı serzenişinde bile bulunmayacağım. Çünkü bu süreç kasıtlıdır. İyi niyetli değildir. Köleler yaratmak; sürecin ve El'in suiistimali amacını ortaya koymaktadır.

Bir durum içinde yüzde yüz payla oluş; sistemin kendi çevrim enerjisi olmakla, sistemin kendisidir. İşte El her şeyin sahibi olmakla yüzde yüz pay sahibi olup bu payda lütfediyor ve sistemi çekip çeviriyordu.

Oysa amaç tıkanmış bir akışa, yeni bir ruhi düzenlemeler içinde akış yaptırılacaksa ve illa da bu yola girilecekse; mülk verdiklerine ve mülkten vermediklerine de %99,9; %98,8 vs. oranlarında olmakla paylaşım herkese  %100 ile %99 aralıkla değerler çevresinde ki hak edişe, emek eksenli eşitsizlikle yine sürece gürül gürül akış yaptırılabilirdi.

Farklı kullanım değeri üreten, totem meslekli totem ürünlerinin sahipliğini ve farklı kullanım değeri olan totem ürünler, birbirine karşılık takas içinde olmakla, süreç zaten akıyordu.

Sürecin akıp, akmama gibi bir sorunu yoktu. Yani farklı kullanım değeri üreten gruplar hünerli emekler değişimi ile sürece akış yaptırılmıştı. Bu doğal ve doğru bir akış ve gelişine göre karşılama olan inşa şekliydi. El'in bu gerçeklik karşısında dili tutulduğundan; "tek takdir yetkilisi benim" diyordu. "Benim karar almada takdirime ortak olan hiç kimse yoktur", diyordu. Oysa karar alıcılar totem meslekli ürün ve mal sahibi olan gruplar tüzel ligiydi.

El; ortak kararların alındığı üreten ilişkilerin üzerinde, ürünleri paylaşırken devreye giriyordu. Emek ürünlerine ve insan emeğine, üretim araçlarına bu benim diyordu. Ümitle beklerseniz pek ala sizin de olabilir dedi. Politikacıların bitmez tükenmez vaat yinelemeleri gibi cazibe olan vaat, yinelemekle bizi peşine takar.  El üreten ilişkili sürece özel sahiplik yapmanın mal mülk sahipliğini ortaya koyuyordu.

Üreten ilişki üzerinde mal mülk sahibi olmak başlı başına bir sahiplik irade ve irade kullanılmasıydı. Emek sahipliği yerine üretmediği sahipliği icat etti. Böylece sizin zorunlukla, üreten ilişkiler üzerinde sahiplikle ürettirdikleriniz ile size karşı El; irade ve özgür irade kullanmanın tasarruflarını yapıyordu.

El’in doğaya karşı değil, size karşı üreten ilişki sahipliliğiyle irade kullanması vardı. Üreten ilişkiyi de El değil; siz ortaya koyuyordunuz. Üreten ilişkiyi El’in bilinci değil; toplumun bilinci ortaya koyuyordu.

Üreten ilişkiyi, El’in gücü ortaya koymuyor; toplumun gücü ortaya koyuyordu. El’de sizin gibi toplum gücünü kullanıyordu. Tek farkla El Toplumun üreten gücüne ve ürünlere benim diyordu. Sizin demeniz gerekeni, El söylüyor; sizi susturuyordu

Şu halde zorunluluğun bilincine ancak toplumsal güç ve toplumsal anlayışla varabilirdik. Toplumsal gücün kullanımı, bir iradeydi. Biz toplumsal gücün iradesini bize düşen kullanım karşılanması oluşla kullanıp kullanmama iradesi, göstermekle özgür olabiliyorduk.

İstediğimiz zaman uzaya gidemiyorduk. Toplumun gücü Ay’a gittiği zaman biz de uzaya gidip gitmeme iradesini kullanabiliyorduk. Acıktığımızda dalda toplamak irade değildi. Acıktığımızda elimizin altında üreten toplum gücünü kullanır olup, olmamamız irade kullanımıydı. İrade toplumundu. Toplumun iradesi parça durumlarla bizden oluşuyordu. Toplumun bizim dışımızda bizden bağımsız bir var oluşu ve yasa oluşu vardı.

Burada yeni bir ayraç açmak gerekiyor. Toplumun iradesi neren geliyordu? Üreten ilişkiler dediğinizi duyar gibi oluyorum Bu doğru. Ancak üreten ilişkiler nasıl ortaya konmuştu. Kişisel mal sahipliğiyle mi? Ortaklaşan grup sahipliği olan girişmeyle mi? Elbet olgunlaşan grup sahipliği, parçalanır olacaktı.

Bir şey ondan sa, o şey neden gibi çığlaşma yapan soru hepimizin bildiği bir şeydir. Bu bilemediğimiz süreçler karşısında kısır döngüye düşmekten başka bir şey değildir. Aslında bir şey ondansa, o şey de ondandır. Neden-sonuç; var-yok olan aynı şey ve aynı şeyin bir yansıma girişmeli bağıntılarıyla kesikli sürekli sonuç durumdu. Yansıma girişme bağıntısı da irade olmayıp; zorunlu oluştu.

Parça durum olan çocuk sonucuna karşı, anne denen neden; annelik özelliği nedeniyle çocuk parça sürecini ortaya koyabilmişti. Özlem aynı şey olmakla Alp’in arkadaşı, Kaan’ın eşi. Berk’in annesi. Sevgi’nin teyzesi vs. olmakla birçok yansımayla; girişme giriştirme; neden sonuçtu. Nasıl Sevginin teyzesi olmak Özlem’deyse, Kaan’ın eşi olmak ta Özlem’deydi. Alp, berk, Sevgi özleme göre girişme bağıntısı kurmakla Özlemin sonuç bağıntılı yansıma girişmeli haliyle davranırlar.  Özlem bu yansıma girişmeleriyle Kaan’ın eşi iken Kaan’ın annesi olma durumu Kaan’a göre ortada yoktu. Oysa aynı anda Berkin ‘de annesiydi.

Unutmayın Özlem nedeni, kendi üzerine kendisi sonuç olmakla yansımadır. Belli mantık kalıbına göre düşünüp anlamalar yapmakla davranan hepimiz gibi okurun burada fazla zorlanmasını istemiyorum. Bu nedenle otlu bir alan çiftçiye verimsizlik olurla yansırken; aynı otlu alan çobana göre verimlilik olan yansıma bağıntısıyla türlü türlü girişmelerle neden sonuç alanı olacaktır.

Üreten ilişkiler içindeki neyden oluşu; çok fazla çığlıma yapmadan çok gerilere götürülür bir geri bağlanım olan yansıma değildir. Öndeki aracı belli bir aralıkla takip etmek; dıştan bir irade oluşla oraya sokulmuş sınırla yasal oluş değildi. Şeylerin kendi girişme bağıntısından ötürü kendisine firen etkisi kesikli sürekli sınırlama olmasıydı.

Öndeki araca çarpma yansıması sizi öndeki aracı belli aralıkla takip etmenize zorlar. Bu aralık öndeki aracın kendi hızına bağlı olmakla artar azalır bir durumunu aynen size yansıtır. Öndeki neden size yansıyan sonuçla sizdedir. Siz de size yansıyan aynı hızla, bu hız sizin üzerinizde sabit ve geçici referans değerleri olmakla siz bu aralığı korursunuz. Üreten ilişkilerde benzer yansıma neden sonuçtu.

Bu aralığın korunmasına etki eden ikinci, beşinci bir durum yansıması ve durum girişmesi de yine sizi sınırlar. Aracınızın hızı fren mesafesi oluşla bu aralığın korunması olmakla; tekerin yolu kavraması, yolun kaygan olup olmaması gibi birçok karmaşık durumlarla yapılan girişmeler bağıntılı kesim noktalarını oluşturma sonunda, sonuç fren mesafesi olmakla karşımıza çıkar.
( Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 9 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 21.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu