Kafa putu düşünmesi içinde olunan durumlar tıpkı türbana özgürlük,
türbana demokrasi, türban dini bir inanç ve insan hakkıdır, demesi gibidir. Bu
tarz düşünce putları sistemi her zaman enfekte eder. Parlamenter mantığa direnirler.
Tıpkı diktatörlüğün demokrasiye direnmesi gibidirler.
Türban ortaçağ koşulları içindeki durumuyla güncelin El
başlangıç koşullarına irca edilmesini simge etmekle, egemenliğin ve iradenin kullanılması
bağlamında tekelciliğe bürünmüştür. Bu nedenle daima diktatörlüğün kullanımına
yol olmuştur. Ağız söylemi içinde güzel güzel başka şeyi ifade eder gibi olmasıyla,
hep diktatörlük değirmenine su taşırlar.
Kafa putu olucu durumlar diktatörlük ve inanıcı simgeler
gibi zihniyetle her ortam içinde boy veririler. Diktatörlük ve inanıcı simge gibisinden
olan türlü dirençlerin her biri El mantığı olan şartları, kendi zamanları içinde
olan durumların ilişki bağıntısıyla hafıza ederler. Bu hafıza El zihniyetli
oluştur. Tartışılmayan tekil ve keyfi irade kullanılmasından yana olmaktır Bunlardan
biri fiili temsilciliktir. Diğeri ikincisi o imleci güdüleyen inandırıcılık
zihniyetidir.
Her iki tavır da ortaklaşan ilah iradesine karşı; keyfi ve
tekil takdirle olucu zihniyeti oluşmaktır. Biri fiili durumun temsilcisi. İnançlılık
ta fiili durumun taraflı inşacısıdır. Ve fiili durumla uygulama olan diktatörce
zihniyete yatkındırlar. İnanıcı düşünce putlarını söylemek dışında geri
bağlanımla hiçbir kanıt söylemezler. Söyleme gereği de duymazlar. İnanmış
olması ve inandırılmış olması yeterlidir.
Diktatörlük olan zihniyeti diktatörlük oluşla
istemediklerini söylerler. Tutum ve söylemlerin diktatör oluşa verim olduğunu
bile idrak edemezler. Seçeneksiz tutumla inanıcı oluş zaten kör noktayı oluşur.
Bu kör noktalı beraberlikle zihniyetin iradesini simgeleyen alametler yoluyla
güncel olana meydan okumaktadırlar
Hâlbuki demokrasi, diktatörlüğün içinde doğmuş olmasıyla,
demokrasi yeni olmuş; diktatörlük te put olmuştu. Daha açığı diktatörlük üreten
ilişkiler sonucu olmamakla üreten ilişki bağlamlı değildir. İlahi dönem gibi
üreten ilişkinin kendi kendisini düzenleyen, yönetim şekli değildir. Aksine
üreten ilişkiye El koyan olmakla diktatörlük ortaya çıkar.
Bu nedenle diktatörlük ilahi dönemden doğmamış olmakla ilahi
dönemi enfekte eder. İlahi dönemi enfekte şartlarıyla süreçli kılar. Sınıf menfaatti,
özneli tek yanlı düşüncedir. Üreten ilişki özü gereği farklı dallarda
üretimdir. Farklı dallarda üretim yapmak; farklı koşulların, farklı düşünce ve
isteklerin zorunlu bir yanyana konmasıdır. Yani zorunlu olan farklı şartlarla farklı
düşünmeler olan inşa şartlarını ortaya koymak zorunda olmakla bu konsensüse
düşüncesini söylemekle sürece katılır.
Konsensüs içinde bir madenci grupla, bir ekici ya da bir
çoban grubun şartları da farklı olmakla düşünce ve istekleri de farklı
olacaktır. Farklı gereksinmelerin, farklı üreten meslekleri de kendilerini temsille
konsensüsle süreç içine katılırlar. Bu da irade ve kolektif oluşun zorunlu
olurla kendisidir.
Parlamento süreci, ortak kanaatler iradesini ortaya koyan
modern sistemdir. Tarih; bu misyon bilinci ve şimdiki sürecin somutluğu
karşısında kolektif aklı kullanmakla, egemenliği üreten emekler eliyle
yürütmekteydi. Tekçi iradeli put mantıklar, tarihi misyon ve somut gerçeklik
sunamadıklarından “bu durum ezelden beri böyledir” simgeli ikon ortaya koyucu türbanla,
parlamento karşısına dikildi.
Yontu dikme (put dikme) somut olur dikit biçimiyle;
geçmişten günümüze kadar olan süreçler içinde türlü türlü biçimleriyle de olsa;
El sahipli egemenlik ihdasının meydan okumasını mana eder. El, mülk benim deyip,
kendi mülkü üzerine istiva etmekle kendisini izafe eden Baal’leri (dikit taşları)
dikmişti.
Bu baal dikit taşlar o yerin; El Baal’e ait oluşunu ya da o
yerin El mülkü olduğuna atıftır. Dikitler karşılaşılan her yerle El toprağı
denmesi olurdu. El mülküdür girilemez deniş sekleri simgeliyordu. Herkesin olana karşı; yeni tip, özel bir
sahiplik üzerinde, yasak oluşu ortaya koyuyordu. Baal dikili yerler özel mülk demekle
kutsanan kutsal toprak demekti.
İyi de El, sahipliği olmasını belirtir baal denen taş (dolmen-put)
dikitleri kime karşı dikiliyordu? Put dolmenler tapım için mi dikiliyordu?
Yoksa dolmenler bir nedenle dikildikleri tarzda; olmuş bitmiş hazır ve nazır olan
durumları mı tazimde bulunmaya denk düşüyordu?
Bir baal, bir Hacer ul Esvet, bir Kâbe; tapım saygılıma yeri
olmadan çok önce; mülk sahipliğini ve mülk koruyuculuğu olmanın dikiti olmaktan
dönüşleri simgeliyordular. Kime karşı? Mülksüzlere karşı. Niçin dikit ve inşa
oluyorlardı? Mülk sahibi meşruiyeti baskı ve basınç alameti olmakla, dikit ve
inşaydılar.
Siz de bu sahipliğin iradesine sahibi ortada gözükmüyor iken
üzerinize bir gözetmen olmasıyla; size bir hatırlatıcı olmasıyla; zihinlere
gömülü bir dekoder olmanın dikit olucu zihin takipçileriydiler. Sizler zihni takipçiliği sembolize eden simgeler
kuşatmalı koşullu bağlılığınızı; seremonine olur fiil anlamıyla sözleşiyorsunuz.
Bu sözleşmeyle bu tür göze sokulan sahiplik anıtına rıza gösterip; rızayı
fiille, tazime ediyordunuz. Böylece köleci yaklaşımın ant içmesi (ritüeli ahit
sözleşmeleri) içinde oluyordunuz.
Bu ritüeli ant içer yaklaşımınızla, bu duruma “ezelden beri böyledir”
demeyi onaylıyordunuz. Böylece ortaklaşa olan ilahi ölçekli vicdanınızı bırakıyordunuz.
Ortaklaşa olmayan süreçleri mülk hakkı deyişle vicdan yerine koyuyordunuz.
Yerine konulan mülk hakkı; kira, kâr, faiz, komisyon, rüşvet, himmet, bağış, icar,
ihsan, lütuf, kader vs. olucu kıyaslama değer yargıları; hep El ölçeğine göreydi.
Böylece siz pırıl-pırıl olmakla sızlayan El ölçekli bir vicdanın sahibi oluyordunuz.
Bu vicdana göre oluşan değer yargılarınız nedenle El’in sizi
görmediği yerde sizin kendi yaptıklarınızla kendi kendinize sorgulanmanıza
vicdan oluyordu, Dikitler bu tarz baskı ve basıncı her yerde vicdana kazımaya hazırdılar.
El sahiplikle damgalı dolmenler karşısında siz, sızlayan bir vicdanla dikite
ağlayıp; El sahipliğine sığınıp; buraların vicdani arınma duvarı olması karşısında
ağlıyordunuz. Böylesi ibadetle ya da ayini dolmen etrafında dönme ritüeline
çevirip kendi kendinize bu değerlerle yargılanıyordunuz.
Put ya da Baal’ler ilk önce ilahi yapıya göre ortak mülk
olmamanın karşısına özel mülk olucu meydan okuma belirtisi olmakla dikiliyordu.
Ki artık eskisi gibi ilah mülkünde geziyor gibi elinizi kolunuzu sallaya
sallaya gezemezsiniz demekti. Baal ya da put dikimi El sahipli özel mülk
anlamına geliyordu. Burayı görünce siz; kendinizi kontrol etme bağlamında çarpmışla
kaçıyordunuz. Baal, backgrounddu.
Baal ya da put dikiminin ikinci nedeni de, baal dikili yer; hem
mülk sahibinin kimliğini size söylüyordu. El, Bel, baal, Balbal, İsis; İştar,
lat, uzza vs. gibi adlarla anılan El’in sahipliğini ve kendi mülk egemenlik
alanını sınırlıyordu.
Üçüncü oluşla baal dikili bu alan içinde olmak, ya ölümdü;
ya da o dikiti temsil eden El’e isteyerek veya istemeyerek köle olmaktı.
Dördüncü oluşla da başka El’lerle olan sınır ihtilafını, bu dikitlerin
varlığıyla savunuyordunuz. Kimi kez bir Elden kaçıp diğer El’in insafına
(köleliğine) sığınıp, takipçiden kurtuluyordunuz vs.
Yani yağmurdan kaçarken doluya da tutulabiliyordunuz. Put dikimi köleci dönem içinde bu niyetle
başlamıştı. Buna imanla direnç noktalarınız oluşuyordu. Yine bu put dikimleri
olan dolmenlerin olduğu yerler nerede nasıl ve hangi Ele göre davranır
olacağınızı size gösterir. Size, dikkat diyordu.
Baal gününde İsis gününe göre davranamazdınız. Güvende,
esende ya da; tehlikede oluşunuzdu. Yine panteon içindeki bu Baal’ler size inek
değil de koyun; kara koyun değil de 2 yaşında ak koyun; ya da güvercin veya
mercimek vs. sunmanızı, size çağrışmayla; söyleyen anlatım dili oluyordu.
Put söylemli anlayış, bir öncesiyle, şimdi arasında aracı
bir bağ oluşla süreci kavrayıştı. Yeni olanı; eski olan, bilindik olan, yol
haritası olan üzerinde anlama yapmayı, bilmeyi; düşünsel oluşla kafalarda
evirip çevirmedir. Bu da eski parametrelerle yeniyi, anlamamak olmasıyla;
yeniyi anlayamamaydı.
Çelişki şuydu. Yeni olanı eskiye göre anlıyordunuz. Bu durum
yeni olanı, eski bilinene göre tarif eden anlama oluşuyla doğru bir süreç iken;
eski olan yeni olanın kontur ve boyutlarıyla bire bir örtüşemez. Kişi yeni
olanı eskiye göre, kırpar. Yeni üzerinde, eskiye göre olan kırpmalar nedeniyle
yeni olan eski olana göre olur. Ve yeni olan eski olana göre anlaşılmaz da olur.
Yeni olandan eski olana göre yapılan örtüşmez olanın kırpmalarıyla
yeni olan; eskiye göre kayıplar verir. İşte
bu kayıplar nedenle yeni olanın eskiye; eski olanın da yeniye karşı dirençleri
artar. Eski olan da bu dirence karşı, kendi kafa putunu koyması ile yeniye direnir.
Oysa örtüşmez noktalar fark edilip; fark
kavrandığında yeni bilinç ortaya çıkacaktı.