Kafa putlarının güvencesiyle yetinenler, bu tür kararlı takılmalar
içinde kalmakla; ilerisini tasarlayıp geliştiremez. Benci tutumla dış dünya
arasına yeni sosyo-toplumsa davranışlı olayların gelişmesine izin vermez. Ben
olan süreci kesikli yaparken; biz olan da kesikli olan süreci ileri akıtmada çok
öncü rol oynamakla bizi kolayca en az enerji harcama düzeyi içinde kılar. Kafa
putu mana anlayışlı olanlar, bu bilinç düzeyini taşıyamayanlardır.
Kafa putu olan tutumlar, tamamen bir düşünce tembelliği
olmakla belirir. Putçu mantık, ben ile biz olan düzey düzlem gibi süreçlerin
sonrasında; yani iki düzlem arasında ortaya konur. Böylesi süreçte bencil oluş;
dışta biz olan davranış olmakla, ben gibidir. Savunma ve sağlayışsa vs. olan
tutumları bize göre olmanın içinde bene göre olur. Put olan davranış içinde önceki
biz olan davranışınız, sonraki biz oluşsa davranışınıza dönüşmeyi engellemekle,
biz olan eylem birliği de put oluşla karşımıza çıkar.
Bir önceden oluşturulan "biz" olucu davranış
düzenli kararlılığın içinde olanlar; ileriyi kestirme üşenci gösterirler. En az
enerji harcanma düzeyi ile enerji sakınımını yaparlar. Bu tarz putçu tutumla; bu
tür eğilimi kuvvetli olan kişilerin bu tür yaklaşımları dışta paylaştıkları
direnç noktalarıdır. Put ta bu haliyle benler arası bir benci oluştur. Sınıflar
arası çıkar nedeniyle egemenlerin tertibi olan pek çok siyasi putçu yaklaşımlı
tertiplerini de buna eklerseniz; putçu davranışlı tutumlar hayli karmaşık
ilişkilere döner.
Totemi sosyal yaşam içinde irade yoktur. Dıştaki toplam
zorlukların bizi eğim olması içinde bizler bir birine tutunmanın; düzenli ve tekrarlana
bilir bir işbirliği içinde olmakla varız. "Biz" oluş, ben olanın dışa
uzanmış bilinciydi. Beyniydi. Kişi "biz" üzerinde ben oluşunu anlıyordu.
"Ben" üzerinde "biz oluşa gidiyordu. Yani kişi teklikte (bende)
çokluktu (bizdi). Çoklukta (biz olanda) teklik (ben) oluyordu.
Ben ile biz olmak; "biz" olduktan sonar yeniden
"ben" olmak zorundaydı. İlk ben biyolojikti. Biz dedik ile oluşan ben
sosyaldir. Biz duyuşu üzerinde, biz bağıntısıyla değişip dönüşen ben de;
biyolojik ben üzerine inşa olan sosyal yeni bir sosyal bendi. Sosyal ben biz
olandan yansıma olur, adeta bölüntüdür.
"İlk biyolojik ben" ile "bizden" sonraki
aşama içinde çözülen "ikinci ben"; aynı ben değildir. Biyolojik
referans üzerine girişen ama biyolojik referans içinde de olmayan bendir. Çükü
ikinci ben biz bağı üzerindeki özellik yansımasıyla parçalı olan bendir. Ben
kendi başına bu yansımayı veremez.
Biz bağı üzerinde çözülmekle ikinci tür ben sosyal bilinçli,
bendi. Bu ikinci ben içinde, ilk ben vardı. Ama ilk olan biyolojik ben içinde
"biz bağıntılı yansımayla beliren sosyal ben" yoktu. Sosyal ben dışta
oluşur. Biz bağının oluşup çözülmesinden sonra ancak oluşur.
Bu nedenle biz oluşa katılan ilk benle; biz oluştan sonraki
çözülmeden elde edilen ikinci ben; aynı ben değildir. Bunu iyi kavramalıyız.
Pekmez içine bulanıp çıkan kaşık, yine kaşıksa da; ilk kaşık gibi değildir.
Pekmeze dalıp çıkan kaşık ilk kaşıkta bulunmayan özellikler içermektedir.
Biz, benler senteziydi, Sentez üzerinde ben olanda yeniden
ve tekrar biz bağıntısı üzerinde parçalanan bendi. İlahi sosyal yaşam; sentezi
olan gruplar adına iradi kararlar almanın da ortak kararlar vermenin de irade
birliğiydi. El'in ilk tipi, bu ortaklaşma irade olana karşı oluşlarla göre
kendisini tanımlamaydı.
El, malı mülkü olmayan tüzel ilahi iradeye göre; malı mülkü
olandı. El; ortak kararlar alan tüzel ilahi iradeye karşı da; mal mülk
sahipliğinin tekil iradesiydi. Tekil oluşu tek mal mülk sahibi irade olmaktan
ileri geliyordu. Biz olanı ben yapan egemence mantıktı. Biz bulaşmasını değil
El bulaşmasını kabul eden bendi.
El, ön ittifaklı olan; kamunun olan (ortaklığın olan) malı-mülkü;
özel mal, mülk sahibi yapan öznel iradeli kendi taraflarıyla birlikte, kötü bir
anlaşma içinde girişen güç olmakla ortaya çıkmıştı. Ortaklığa karşı, ortakları
olmaz olmakla legaldi (Lugal'di). Yani yeni yasa olana çok uygundu. Meşruydu. Yeni
yasa da sürecin ilkten beri böyle olmasıyla (hiç ortakları olmamakla tanınma)
olmakla anlaşılıyordu.
Sapıklık neydi? Yeni mantıklı çıkarım olan sürece göre; olup
bitenlere, baştan beri böylesi bir ortak tanımazlık üzerine inşa kılındılar;
denmişti. Böyle olunca ortak tanımazdı söylemin yapıldığı sırada, karşılarında
ortaklaşan yapılar vardı. İlkin ortaklaşan olan yapılara göre ilhamla
ortaklaşmayan yapıları söylüyorlardı. Ortaklaşan yapılar, süreci bu ilhamı
ortaya koymanın düzeyine getirmişti.
İşte ortaklar tanımayan yeni yapı; ortaklar tanıyan eski yapıya
sapık diyordu. Güya atalarınız ilk yasa olan; ortaklaşmazdık olan doğru yol dan
sapanlardı diyor. Yeni yapı süreci yamulttu. Süreci ortaya koyma zorunluluğu
olan ortaklaşmacı oluşa; haksız olan kendisini ortaya koyabilmek için kendi
öncesine sapıklık diyordu! Kişi beni tüketirken elbet ortak olamaz. Biz olan
sosyo toplumsa ben de üretirken ortak olmak zorundaydı.
Aslında ilkten beri yasa olan, süre gelen ortaklaşmacı
inşaydı. Yeni yapı yeni süreçle tepe taklak edildi. Üreten emekler üzerinde
ortaklar tanımayan bu süreç bir illüzyonla kendisini ilkten beri böyle olurun yasası,
kılınmıştı! Başlangıç inşası içinde işbirliği, dayanışma ortaya koyan gayret ve
güç birliği henüz üreten ilişki ve üreten emek değildir. Bu nedenle ortaklar
tanımayacak sürece girecek olan artı ürünü verememekle zenginlik
biriktiremiyordu.
Artık ürün veren birikimlerin kaynağı üreten ilişkilerdi. Üreten
ilişkilerde üreten gruplar arası bağıntı olmakla toplumsal ilişkiye dönüşmüştü.
Toplum o günkü grup mesleklerini içermekle entegre oluşun tamlığıydı. Artı ürün üreten emeğin, toplumlarıyla ortaya
konacaktı.
İnşanın başında toplumlar yoktu. Toplumsal zenginlikler de yoktu.
Toplumsal (kamusal) birikimler yapmış zenginlikler de yoktu. Ki üzerinde
ortaklaşma tanınmayacak olan mal, mülkte yoktu. Yani ilk yasa ortak tanımazlık
değil; aksine grubun ortak sağlama ve daha sonra da ortak üretim gücü olan emek
gücü; ilk yasa oluşla kutsanan ve inşa, olandı.
El, yeni kuramı içinde eski olan egzajere eden süreci yanına
çeken vaatler veriyordu. Vaatler ileri biz olucu bilinç düzeyine göre değildi. Biyolojik
ve som bencillik üzerine olan vaatlerdi. Böyle olunca vaatler kişilerin
hoşlanma duygusuna hitap ediyordu.
Vaatler henüz ilahi dönem içinde tartışılan ya da telkin
edilen olmakla ilahi dönemle anlaşılıyordu. Kavradığı ortada durup duran zenginliği kendi
eline geçirmekle oluşun duygusal ikiyüzlülüğü içindeydi. İlahi dönem içindeki o
aşamayla köleliği, yoksulluğu, zulmü şunu bunu görünmez oluşla bu vaatlerin
öznel düşünce içinde kendine göre olur yansımaları hayli etkiliydi.
Yeni olan kişisi
menfaati olanı kavratıyordu. Değirmenin suyunun nerde gelir olduğunu değildi. Bunu
diyemediği için mal-mülk El’in; ümitsiz olmayın El de mal mülk verir demekle
değirmenin suyunu tarif ediyordu. Korkmayın ağılda oğlak doğsa ırmakta otu
biter diyordu.
El çevresindeki İnanırlarıyla kendisini mal mülk sahibi kıldı.
Bir ittifaka ait ilk elden olan o ittifak mesleklerini bilir entegrasyon
bilinçli kişi ve kişilerden vaat kâr bir grup oluştu. El bu grubu çevresinde
topladı. Böylece bu yapabilirlikle ittifaktan ayrılıp göçerler olmanın iradesini
olmuştu. Bu yapı, yeni gittiği yerdeki ham arazileri kendilerine bağ, bahçe
yapabilen; koyun, kuzu yetiştirebilen, kulübe-bina inşa eden "ön ittifaklı
kazanımla toplumsal gücün kendilerinde de yansıyan donanımına sahip";
sosyo toplumsal yapılardı.
(
El Kavgaları 7 başlıklı yazı
Bayram KAYA tarafından
9.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.