El’in düşünceci ritüeli, kişisi mal sahiplik hakkı ve sahipliği olan kişilerin irade tasarrufu oluşla ortaya konmuştur. Oysa capcanlı ve ortalık yerde yürürde olmakla El’den önce ilahi olan kolektif süreç vardır. Ve El bu var olana karşı, capcanlı olana karşı; kendi var olmasının mücadelesi içindedir. Yani El kendini ilaha karşı ortama ihale ediyordu. El kendisini ne puta karşı ne de şeytana karşı “tanınmasını” istiyordu.  Sırf “ilaha karşı tanımlı olmasını; ilaha karşı tanınır olmasını istiyordu”. Karşısında olan biri olmadan zaten var olan “ben zaten var olanım” demekle kendisini tartışılır edip ortaya koyamazdı.

 

İlahın karşısında sosyal anlayışlı totemin dışında kimse yoktu. Totem ne üreten ilişkidir. Ne de irade kullanan mana anlayışıdır. Bu nedenle ilah üreten ilişki ve irade kullanan güç olmakla sosyal anlayış ve totem de değildir. Karşısında kimse olmamakla üretim ilişkili iradeyle ortaya konan yapı mana anlayışıdır. Oysa El, kolektif sahiplik ve kolektif irade olan ortam içinde karşısında ilah vardır. Ve El kendisinden önce olan tıpkıyı yani kolektif sahiplik olanı kişi sahipliği ve kolektif iradeyi de kişi iradesi yaptı

 

Ama üreten ilişki olmayan El, deyişle paylaşan ilişki olan El; ancak var olanın; kolektif güçle birikir olanın; ortaya konanın kişisel düzlemde sahiplikle paylaşılmasını tartışmaya açabilirdi. Çünkü bu tartışmanın ayakları yere basıyordu. Yani kolektif (ilahi) süreç El’in gözünün içine sokulu iken; durup durur iken El’in; ilah gibi üreten ilişki sahipliği olamamakla; bilinen apaçık durum içinde "evvel benim" diyen bir El olamazdı. El’in, canlı kanlı kolektif oluşu karşısında El’in böylesi bir söylemi ayakları yere basmamakla o zemin içinde "evvel benim” diyen bir El olamazdı. Üreten ilişkili irade karşısında, bu belirlilik ve bağlaç karşısında El; ancak hülle yoluyla ve illüzyon yoluyla bir zait (arttırma) oluşuyla El tartışılamazdı.

 

Ve El bu boyutuyla tartışılır da değildir. El'in "Ben zaten vardım. Evvel benim" demesi için kolektif sürecin köleci sürece dönüşmüş olması. Ön ittifakı sürecin çoktan unutulmuş olması gerekecekti.  Üstelik te kolektif hafızanın ortada silinmesi sonrasında silinen yerde oluşan boşluğun yeri doldurulur iken ancak El "evvel benim. Ben zaten hep diri olanım" diyebilecekti.

 

Aksi halde yerinde olan ilahın yerini kaplayamazdı. Var olanın önüne konamazdı. Yani çocuk; ananın, babanın önüne konamazdı. Ancak tarih bilinci olmamakla unutturulanın ve bilinemez olanın yerine; put dedikle El'in bu söylemi konabilirdi. El ilahi dönemin değişmesi dönüşmesi gelişen evrimsel oluşu üzerine inşa oluyordu. Ama kendi iradesinde bir değişme olmaması gerektiği saplantısı nedenle; değişmeyi put diye; sapıklık diye kötülemekle; kendisinin asıl ve doğru olan olduğunu söylüyordu.

 

El süreçli inşalar içinde kölelerin sahibi olan sahiplikler; kendi aralarında köleci ittifaklı konsensüslerle oligarşiye dönüşmeye başladılar. Böylece yer yer ilk monarşinin El süreci tamamlanmış olacaktı. Oysa ön ittifakların içinde "üreten totem meslekli grupların, emek gücü sahiplikleri" vardı. Şimdi köle ve kölelerin üretim gücünün kişisi sahipliği vardı. Bu da yeni bir üretim hareketi değildi. Bu nedenle her iki zaman aynı biçimde akmıyordu. El'in kendisi, El’in kendi öncesine göre bilinenleydi.

 

El oluşurken, bilinir olan süreç; kendi öncesi olan süreç; İlahi dönemli süreçti. Bu nedenle El, ilaha göre zıt tanım olmakla bilinen “El ilah” ya da El illah veya Ellahtı. Siz ilahı bilmeden El'in neden ortaklığa karşı olduğunu da bilemezsiniz. Ya da El'in ortaklığa karşı oluşundaki celallenmesinin nedeni içinde El’in kendisinden önceki döneme tepki olduğunu çıkaramazsanız. Bu da anlak düzlemi içinde sizin süreci özümseyememiş olmanız demektir.

 

Bırakın El öncesi dönemi; El'in inşa olması bile ön ittifakın kendisi içinde, ittifakın totem meslekli gruplar düzleminde kendisini parça süreç oluşla her biri bir el egemenli süreçtirler. Bunların oligarşik sentezi yine bir ortaklıktır. Oligarşi de ilerdeki parçalı olacak süreçlerin bir araya gelmesiydi. Oligarşinin tevhidi olması içinde bir El,  ön ittifaklardan sonra El'in ikinci kez oligarşin içinde ortaklığa karşı çıkışıydı.

 

Kolektif dönemler içinde (ilahi dönem içinde) kolektif özellik, bütün kişiler üzerine dağılım olan bir denklikti. Oysa El dönemi bütün kişiler üzerinde nimetin de külfetinde denklikle dağılım olmamakla vaat olunan sanal bir denkliği, mecazen söylenmekle; sahipliği olan tek kişiler seyittirler. Yani sahip efendilerdiler.

 

İşte El, kişileri sahip kılma bağlamında seyitler dışında herkesin üzerinde fiili bir gerçekleşme olmayandı. Kolektif belirme türü tutumu sadece rızk sahibi kılmadığı kişiler üzerine sanal bir atılılık içinde olduğu türlü vaatler iledir. İşte bu El seyitlik, kolektif dönemle herkesin üzerinde olan üretim hareketinin tüm özelliklerini; El seyitlerin şahsında birlemeyi anlam eder. Böyle olunca “tüm kişiler de olması gereken özelliklerin ve kolektif paylaşımlar; sadece El seyitler üzerinde özelliklerle kolektif limitet ortaklıklar olması demektir. Kişiler üretse dahi mal, mülk, servet türü sahiplik özelliği olmayanların, El olan karşısında eylem ve davranışlarının kulluk kertesini geçmemesi demektir.

 

Kul ya da kulluk karşısında, sahipliği olanlar da El seyitlerdir. El seyitler tüm olanı veya külli olanı sistem içi yani kolektif olanı temsil ediyordular. O nedenle El; Yehwe gibi ancak mal-mülk sahipliği olanların duyarlı olma, öğrenme ve bilmesi olanı "sen ilim olanı bilmekle de; tüm kullara denksin" diyecekti. Yani “elinin altında bulunan kölelerle bir olmayacaktı”. Bu da evvel ve ahir olma içinde tümel oluş dediğimiz külli oluş durumu El’in bir özelliği olmakla, El seyitler de kendi nezdinde bu tür El olan ıraları içerirdiler.

 

El seyit olan o kişi; sahiplik bilmesi olan iradesiyle tanımlıydı. Sahiplik tanımlı belirmesiyle sahipliği olmayan kullara kendi mal-mülk, servet sahipliğinin çekimiyle bağlanır.  Yani mal mülk gibi üretim gücü; üretim gücünden yoksun kişilerin zorunlu olan üretim hareketi üzerinde, kişinin emek gücüne bağlanır. Üretim gücünden yoksun kişiler emek güçleriyle çalışırlar. Doymaları (beslenmeleri) dışında kalan emek güçlerini kendi sahiplerine terk ederler.

 

Emek güçlerini sahiplerine terk eden kölelerin terk ettikleri bu toplam emek gücü, köle sahiplerinin zenginliğini artırır.  Sahiplerin köle emek güçleri üzerindeki sahiplikleri nedenle “artan” bu mal, mülk ve servet sömürüsü; efendilerin sahipliğini artırımlı, çoğalmış yapması; El’in zaitlik olan sıfatı altında gizlenir. Yani efendi kişi sömürdüğü emek gücüyle zengin olmuş değildir de; Zait olan El’in bu kişiye zait olan sıfatıyla “ikramda bulunup” kişinin malını mülkünü artırmasıyla kişi servet sahibi olmuş olur!

 

Rızk verme işinin “tanınması”; sürecin geçmiş ve zorunlu geri bağlanım yasasına göre tüm meşruiyet siz olmasıyla; meşruiyet siz olma üzerini örtme yapmanın ilk aşamasıydı. İkinci geri bağlanım yasasına göre çalışan biri, kendi çalışması içinde ya da grup kendi çalışması içinde doyduğundan fazla çalışmakla bu fazla çalışması kendisine veya grubuna kundura, kumaş, kitap, bilgisayar olukla dönüyordu.

 

İşte çalışanların emek gücü; El sahipli mantığın içinde köleleşen çalışanlarına, kumaş olukla; kundura olukla; bilgisayar olukla vs. dönmesi gerekenler; çalışanların kendilerine dönmüyordu. Çalışanların bu emek güçleri efendilerine kalıyordu. Efendilerin de, serveti olukla birikiyordu. Bu tarz birikmeler efendinin malını mülkünü artırmakla; efendilerin servetini çoğaltıyordu.  El zait olan “tanınma” da bu tür geri bağlanım yasası olan yem borusunun efendiye bağlanması olan ikinci bir meşruiyet siliğin üzerini, örtülmesiydi.  

 

Köleye dönmeyen emek gücünün sömürüsüyle ancak artan, çoğalan serveti şimdi El’in Zaitlik olan sıfatı yapmış oluyordu! Zaitlik efendinin sömürü kaynağının üzerini örten gözbağı oluyordu. Böylece bilginin ve bilincin de üzerini örtüyor. Bilme efendinin kendisinde kalıyordu. Fail de fiil de El’di! Bu gözbağı olucu söylem El’in mülkü artıran ve azaltan olmasının söylenmesiydi. Zenginliğiniz, fakirliğiniz ve köle oluşunuz El’dendi.

 

Zenginliğin, fakirliğin yapanı-edeni-öznesi yani faili El’di.  Faili El olan eylemle yani fiille El; tanımlı bir belirmedir. El’in şahsında, fail ve fiil olan bu özellikti (sıfattı) bağ üzerinde kullar; El’e tevekkül edip biati olmanın beklentisi içindedirler. El’in zait ligi olan artırıcı, çoğaltıcı olan sıfatı; bu türden beklentisi olan vaatlere pek denk düşüyordular.

 

Bu nedenledir ki El dönemi içinde ortaya çıkan yoksulluğun zaitlik beklentisi olan sadaka, inayet, lütuf gibi gözbağı illüzyonları ilahi dönem içinde yoktu. Yani ilahi dönemlerin sadakası ve sadaka kültürü yoktu. Bu nedenle ön ittifaklar "sadaka malı, mülkü artırır (bereketlendirir) demiyordu. Demesini de bilmiyorlardı. Ve yine ilahi dönem “sadaka ömrü uzatır" diyen bir El kültürlü veciz sözleri hiç söyler değildiler. Çünkü ilahi dönemlerin sadaka kültürü üzerinde sömürme yapmakla ortaya koyacakları ne bir yaşamları ne de bir sadakalık yaşamlar üzerinde sürdürecekleri sömürüleri yoktu.

( El 13 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 16.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu