Kazmak zorundayım: kazıp, deşmek
sonra da artıklarını ihanetin gömmek adına doldurmalıyım bir yandan da
boşlukları ve boş olan imgelerle aldatmalıyım kendimi.
Aldanmak kadar yorucu olmasa da sair
duygu.
Sevmekle mükellef olmanın temaşası ve
maruzat bellediklerim.
Derlediğim değil de demlendiğim sonra
da dertlerimi nasıl ki anlatamıyorsam, yüksünmek yerine cahil bir şiir
bellemişken hayatı ve de mesken tuttuğum boş sayfayı.
Uyuya kalmaktan pek haz etmiyorum:
evet, doğru zaten doğru şıkları belgelerken her yeni gün gözümü alamadığım o
ı/şık sonra da şık bir hüzne denk düşüp hırçın deniz misali yordamakla geri
durmak arasında gidip geldiğim.
Korkuyorum.
Sevdiklerimi kaybetmek korkuyorum madem…
ah, güzel Allah’ım: en çok da seni seviyorum ama biliyorum ki kaybolmayacaksın
hiçbir yere işte bu yüzden seni çok sevdiğim gibi korkuyorum ama bu, farklı bir
korku: kaybetmek değil de sana layık olamazsam, diye tereddütler yükleniyorum.
Sevdiklerime meal yine sensin.
Sevdiklerime söyleyemediğim her şeyde
de sensin ortağım.
İşkillendikçe hayattan daha da çok
seviyorum seni.
Geçen gün çiçekçi kadına rast geldim:
hani, kardeşi engelli olan o şişman Çingene kadın.
Yoksa günaha mı girdim? Ona şişman
demek değildi istediğim sadece adını bilmediğim için bu sıfatı uygun gördüm.
Anla güzel Allah’ım anlıyorsun, değil mi?
Öylesine korkuyorum ki yanlış
yapmaktan ve yanlış telaffuz edilmekten gel gör ki; hep yanlış kelimeler
geveliyor tanıdığım tanımadığım kim ise…
Dedim ya; o çiçekçi kadın.
Çok safım artık eminim ve şahit de
oluyorum saflıklarımla dalga geçen insanlara.
Safça seviyorum oysa tıpkı o gün
üzüldüğüm gibi yine saflığımla kafa bulan kaç kişi.
Oysa sadece içimden sarılmak geldi
ona hatta yanımda bir paket bisküvi vardı marketten aldığım, onu paylaşmak
istedim kadının kardeşiyle gel gör ki yoktu yanında kardeşi.
Kötü bir şey yapmış olabilir miyim,
diye sorguluyorum kendimi biteviye.
Vermediğim bir selam ya da selamımı
almayan herhangi biri.
Ürkünç coğrafyası işte benliğimin
aslında önceleri böyle değildim hatta hassasiyetimi ilelebet yok sayacaktım.
Yaş aldıkça yasım da arttı sonra da pekişen kahkahaları insanların.
Sorulardan bıkkınım ötesinde
vereceğim cevapları dinlemeden kendi sorularına yine kendi istedikleri cevabı
veren sayısız insan.
Sevmekle başlıyoruz madem hayat basamaklarını çıkmaya…
işte o ilk basamakta çocukluğumun en güzel yıllarını geçirdiğim insanlar:
elbette önce ailem sonra da yüreğimizin emektar sahibi dört güzel insan. Dört
kanatsız melek güzel Allah’ım: hani çok sevdiğin için senin yanında olan üç kardeş
ve dördüncü melek hala dünyada bizimle. Zaten kala kala o kaldı eskilerden ta
ki dün sabah sevgili melek teyzemi senin yanına uğurlayana kadar.
Zor bir gündü dün aslında her gün
kendine göre zorluklarla dolu oysaki haftaya iyi başlamak istemiştim.
Çiçekçi kadınla ne alakası var, diyen
kimse yok zira bu konuyu kimseye açmadım.
Aldığım çiçeğin sadece iki üç dalını
götürdüm melek teyzeme ve söz verdim yeniden koca bir demet çiçekle tekrar
ziyaret edeceğime dair ama kısmet olmadı.
Dün başsağlığına gittim hala yatağı
sıcaktı melek teyzemin ama boştu ama yüreğim hala onunla dolu.
Geçen gün götürdüğüm o azıcık çiçek
ise hala solmamış sehpada duruyordu ama çiçeğin sahibi güzel insan çoktan
defnedilmişti.
Asla sorgulamıyorum, asla
yargılamıyorum ama kendim dışında hele ki son zamanlarda böylesi yaftalanırken…
sen içimi biliyorsun bu yüzden dert değil artık anlaşılıp anlaşılmamak hele ki
bu son kaybımdan sonra.
Yoksa çiçek mi uğursuz geldi?
Annem çok kızıyor bana ve iyice
saçmaladığımı söyleyip de… arkasını getirmiyor zira o da çok üzgün ve bitkin.
Ağlamaktan insanlar niye utanır ya da
ne sebeple dalga geçerler ağlayan birini gördüklerinde? Yoksa ben hep mi yanlış
insanlara denk geliyorum?
Zor çok zor ama sen hep dayanma gücü
veriyorsun kullarına.
Çiçek almayı düşünmüyorum artık hele
ki o kadından asla almam.
Affet beni, güzel Allah’ım hem sen
bilirsin içimdeki iyi niyeti yoksa bir ömür böylesi yıpranır mıydım?
Yalanlarını ifşa etmemek adına ne çok
yeni yalan söylüyoruz. Kendimi de dâhil ettim ama eminim ki en azından farkında
olmadan söylüyoruz bazı yalanları yoksa kim durduk yerde yalan söyler? Aslında
durduk yerde yalan söylemek için bahane mi yok?
Keşke tüm ı/şıklar berrak ve dingin
olsa ve de sevgiye uzansa yolumuz.
Çiçek almayı hep sevdim hele ki sevdiklerimi
mutlu etmek adına alıyorsam bazen de kendime.
Ama korkuyorum artık.
Kendimden korkuyorum.
İnsanlardan da.
Sevdiklerimi kaybetmek ise en barizi.
En çok senden korkuyorum güzel
Allah’ım ama seni kaybetmekten değil sadece sana yakışır bir kul olamama
korkusu ve evet, derlediğim doğruları çamura bulayacaklar diye korkuyorum hatta
çamura bulanmış ve leke sürülmeye çalışılan doğrularım yok mu…
Kendimden korksam neye yarar ya da
kendimi doğru ifade etmek adına kendimi kendime sunmaktan yorgun düşmüşsem…
Korkmadığım tek bir şey var aslında:
hayattan sonsuza kadar ayrılıp sana kavuşmak hatta ölümü huzurla eşleştirdiğim…
Rabbim, sana emanetim, sana emanetiz.
Korkularım yersiz olsa keşke ama ne
eylersen güzel eylersin bu yüzden içim ve vicdanım o kadar rahat ki.
Yanında olan tüm sevdiklerimi çok
özlediğimi biliyorsun ama en çok da huzuru özlediğimi ve elbette senine
buluşacağımız o bilinmez tarih.
Bir süre çiçek almayacağım ya da
aldığım çiçekleri denize bırakacağım en azından doğaya ait ne ise yine aslına
sunulsun diye hem çiçeklerin dilinden en iyi merhamet ve vicdan sahibi olanlar
anlamaz mı?
Sana emanetim madem, huzurluyum seni
her andığımda ve sunduklarınla ihya etmişken biz aciz kullarını…