Bir birim üretime karşı; karşı grubun üretimini yaptığı bir birim ürünün takas olan değiştirme değeri paradır. Para bir birim mısıra, bir birim kundura olukla, karşılıktır. Para bir birime bir birimdir. Üretim karşılığı dolaşımda olması gereken hacimle bir birimdir. Para üretim kadar hacim birim olması gerekir. Kapitalist sistemde bir birim üretime karşı, iki, üç birim üretim varmış gibi para iki, üç birim ürüne karşılık hacme ulaşır. 

Ortada iki, üç birim üretim olmamasına rağmen; karşılıksız olarak paranın iki, üç birim para olmakla dolaşımda olması demek; paranın hacminin artmasıdır. Yani üretim, tüketenler kadar; tüketim de üretenler kadar olukla bir birimdir. Pekiyi de bir birim üretim varken; para neden iki, üç birim olur?

Paranın satın alma gücü oyunuyla para iki üç birim olur. Ve üretmeden mal mülk ve para sahibi olup; tüketenlerin tüketimini karşılamak için üretenler üzerinde oynanan oyun nedenle para hacimce artar. Bunu size maliyet ve talep yetersizliği diye yuttururlar. Adına enflasyon derler. Enflasyon ekonominin ya da üretim hareketinin bir sorunu değil, sömürme ve sömürülmenin bir sorunudur.

İlk üretim hareketi içinde, çocuklar, yaşlılar gibi zorunlu üretime katılamayanlar dışında; üretmeden tüketenler yoktur. Üretime zorunlu nedenlerle katılamayanlar, üretememekle beraber kolektifin bilincini, kolektifin mirasını, gelecekte üretimde yer alacak neslin devamını sağlama gibi gerekçelerle tüketime tabii tutulurlar. Bunlar meşrudurlar.

Üretecek durumda olup ta üretmeyenler; El ile mal mülk sahibi olanlardı. Nasibi kısılanlar değil nasibi hiç verilmeyenlerin mal mülk sahiplerine çalışması nedenle üretmiyorlardı. Bu süreç ilk kez mal mülk sahiplerinin üretmeden tüketir olma kurnazlığıydı. Daha sonra paranın takas değeri olukla dolaşıma sokulmasıyla birlikte mal sahipliği gibi para sahipliğinin de işe yaradığını gördüler. Para adamları da (burjuvalar da) üretmeden tüketip, kazanmayı keşfetmişti. İşte bunlar üretim hareketi içinde meşru değildiler.

Bunlar üretim hareketi içinde meşru olmak için mal mülk sahipliğini öne çıkarıp mülk hakkını kutsamakla; üretim hareketini temel rayından çıkardılar. Üretim karşılıklı takas olmaktan çıkıp mal mülk kazanmaya yönelmiştir.  Üretim zorunlu oluş değil de; mal, mülk, zenginlik, şöhret kazanmak için yapılan bir aktivitenin algısına dönüşmüştür. İşte enflasyon dalaveresi de buradadır.

Günümüz sistemine göre de, ilk üretim hareketinin temeli olan bir birimlik üretim (hacmine) karşı, bir birim (hacim) takasla para, sabit değerler (KUR) sistemidir. Sabit sisteme göre bu kazanan! sistem içinde enflasyon olan durum nedenle; dış ödemeler sıkıntıya girer. Sabit kur karşısında para değeriniz düşer (devalüasyon olur). Avantalı Liberallerin dediği gibi burada arz talep değil sabit kur ölçüdür.

Kısaca enflasyon içteki para hacminin sabit değerler sistemine göre şişmesidir. İçte enflasyonla şişen paranın dıştaki karşılığı da "sabit kur değerine" göre sizin paranın alım gücünün düşmesidir. Yani içte iki birim para ile aldığınız bir ürünü; yabancı ülkelerde sabit kura göre alırsınız. Bu da başka bir soygun şeklidir ama neyse.

Diyelim ki dıştan alınan bir mal beş saatte aynı maliyetle 1 dolar olsun.  Sizde içeride aynı maliyetle 5 saatte yine bir dolarlık bir mal üretmiş olun. Bu iki ürün sabit kura göre birbiri ile değişilebilirdir. Ama durum öyle olmaz. Siz sabit kura göre üretirsiniz ama geliriniz bir dolar olmaz.

Siz bir dolar gelir elde edip; dıştan alınan 1 dolarlık ürüne karşılık; bir dolarlık üründen iki tane üretmekle ancak bir dolar elde edersiniz. Yani bir dolarlık ithal ürünün mütekabiliyet karşılığı olan sizdeki ürün yarım dolardır. Bir dolar gelir elde etmek için bu eşdeğer takas ürününden iki tane üretmekle ancak bir tanesini alırsınız.

Enflasyon der içteki sömürür. Devalüasyon der dıştakine sömürtülür. Ürettiğiniz ikinci ürününüz enflasyon da olsa, devalüasyon da olsa işteki ve dıştaki ağababaların payıdırlar. Yani içteki bir ürünün fiyatı artarsa; yani bir birime bir birim yerine; iki birim ürüne ancak bir birim alıyorsanız; isteseniz de, istemeseniz de kur değeri bu oyunlarla yükselir.

Zaten dıştan alınan eşdeğer takas ürüne (kura) iki birim ürün vererek almakla dışarıya verilen mal artar. Yani dışarıda beş birim ürün alıyorsanız karşılığında eş değeri olan beş birim ürün yerine on birim sahte ve sanal bir eşdeğerle takas ürünü veriyorsunuz demektir. Bu ihracatınızı artırmış gibi görünür. Öyle ya beş birim alıyor, on birim satıyordunuz! Sömürü olmakla size; ihracatı artırmak için devalüasyona gidildiği söylenir. Amerika ihracatı artırmak için pek pek devalüasyona gitmez nedense?

Devalüasyonla alım gücünüz azalacağı için ithalatta azalır. Bunu da size ihracat artmış, ithalat azalmış gibi gösterirler. Hâlbuki sabit değiştirme değerine göre; ithalat azalmışsa, tüketmiyorsunuz demektir. Üreten biri için tüketmemek amaç olabilir mi? Üretip te tüketilmeyeni fare deliğine mi bırakacaktınız?

Devalüasyonla ekonominiz, dengeye (sabit değerler sistemli takasa) gelmez. Bir birime bir birim üretirken, bir birime üç birim ürettiren devalüasyonla; sömürü eşitsizliği artar. Sömürenlerin sömürü ekonomisi dengeye gelir. Üstelik sizin devalüasyonla dengeye sokmak istediğiniz ekonomi karşısında diğer ülkelerin de devalüasyon yapmaması gerekir. Yani sömürü olmaması gerekir. Bu, bu haliyle olası mı?

Bunlar yetmeyince paranın değerini altına dövize göre yükseltmekle bir başka sömürü ortaya konur. Buna da Revalüasyon denir. Uydur uydurabildiğin kadarla. Üretim hareketi içinde başlangıç koşulu içinde üretim; altın, döviz, kazanmak için başlatılmış olan bir üretim hareketi olması olanaksızdır.

Başlangıç koşulu da günümüzü belirlemede etkindir. Seçme ayıklama süreci; üretim hareketi içinde olmaması gereken yapaylıkları ayıklamalıdır. Üretim hareketi içinde olması gerekip te olmayanları da üretim hareketinin adaleti ve meşruiyettik hukuku içine sokmalıyız.

Düzenin sabit değerler sistemi dediği; sistemin ara sırada olsa başlangıç koşullarına bağlı kalmasıyla sistemin kendisini rayına oturtmasının zorunluluğudur. Ne nedenle olursa olsun; sonuçta denge koşullarında uzaklaşmanın da bir sınırı vardır. Bu nedenle bu sınırlara ulaşıldığında sistem buhranlar (krizler) yaşar. Git geller yapar.

Açlık bir arz ve talep olmayıp zorunluluktur. Kundura üreten; bilgisayar üreten; sağlık üreten; eğitim üreten birilerine, buğday üretiyorsanız; bu arz ve talepten değil zorunluluktandır. Bilgisayar üretimini yapmak günümüze kadar talebi oluşuyla değil, zorunlulukla, zorunluluğun yasalarıyla ortaya kondu. Bilgisayar zorunluluğun; arz ve talep ise fiyatlandırmanın; satın almanın; kazanmanın ürünüdürler.

Değilse yüz tane koyununu güden Mehmet Ağa ne bilgisayarın buluş olacağını bilir. Ne bilgisayara talep oluşturur. Ne de size bilgisayar üretin diye taleple yönelir? Ve dahi onun yaşam koşulları bir bilgisayarı desteklemez. Kolektif hayat içindeki üreten ilişkiler ve yaşamlar; bilim ve bilgiye dek teknik gelişmeler bilgisayarı zorunlu destekler. Radyoloji araçlarını, turnike araçlarını destekler.

Denge ve dengesizlik koşulları arz ve talebe göre değil, kolektif zorunluluklara göre ortaya konur. Kapitalist denge ve dengesizlik koşulları sömürülen sınıfın değil, sömüren sınıfın, emperyalistlerin denge ve dengesizlik koşullarıdır. Bir üretim hareketi içinde üretme ve tüketme en azından günlük aylık yıllı üretme ve tüketmelerle kendisini ortaya koyar.

Her üreten diğer yandan tüketendir. Buğday üreten, kunduranın; sağlığın; eğitimin tüketeni iken; sağlık, kundura, eğitim üretenler de buğday üretenin tüketenidirler. Bu nedenle üretim ve tüketim temeldir. Mal mülk sahipleri efendiler; para ve servet sahipleri burjuvalar, ortaya konan illüzyonlarla üretmeden tüketilirler.

Bu nedenle bu illüzyonlarla yedi göbek sülalelerini çalışmadan geçindirecek servetler otaya koyarlar. Siz zorunlulukla çalışırsınız. İş bulamazsınız. Aç, sefilsiniz. Sistem denge koşuları olan mütekabiliyet ilik içinde değildirler. Mal, mülk para sahiplikleri olan zenginlikler; hiç bir denge koşulu ürünü değildir. 

Üretmeden, üretimi bilmeden üretmeyenlerin yedi göbek sülalesinin debdebeli yaşam içinde olmaları hiç bir denge koşullarıyla izah edilemez. Aksine kâr, kazanç, kredi, finansman, iş bitiricilik, komisyon, ihale, müteahhitlik, enflasyon, devalüasyon, kur farkı gibi onlarca katakulli dengesizlik illüzyonlarıyla vardırlar.

Onlar çalışmaz. Üretmeyi bilmez. Üretmezler de; gönenç içindedirler. Var mı böyle dünya? Ne yazık ki var. Hem de böyle bir dünya onlar için "saklı cennettir". Onların yaşadıkları da size vaat edilen cennettir. Cenneti hak etmeniz için ölmeniz bile söylenir. Bir illüzyon oyunu da buradadır.

Söz gelimi üretim ilişkileri insanların vücudunu satmaları için de ortaya konmamıştı. Ama belli bir üretim hareketi düzeyinden sonra kâr, kazanç kapısına dönen üretim ve sömürü hareketi olan kölelik emek gücüyle birlikte insanın vücudunu da alıp satmıştı. Hiç bir mütekabil takas esası içinde karşı tarafın dişiliğini erkekliğini bu takas olan sunuma mukabil sunması yoktu. Bunların üretim hareketini başlatan yaşanmalar olması olanaksızdı.

Buğdayın üretimi başka zorunluluktu, üreterek takas edilen muadil, farklı kullanımlar da başka şekil karşılanıyordu. Sexten önce neslin devamı ve onunla eş zamanlı beliren sex te bir zorunluluk ve onun da sağlama şekli üreten ilişkilerden çok farklı. Üreten ilişkilerinizden öncedir. Üretim hareketiniz olmasa da seks ve neslin devamı; karnınızın doyması gibi süredurumlarla doğa da vardı. Ama neslin devamı hiç bir zaman üretim yapıp; karnınızı doyuranın, size sahip olması şeklinde sağlama değildi.

Onlar için cennet yaşanıyorken ve cennet size görünmez saklı cennet iken; sizin için cennet öldükten sonra, dünyadaki gibi üreteni belli olmayan bedava bir cennettir! Hâlbuki ki bir enerji biçimini; başka bir enerji biçimine değişip dönüşmeden; onu değişir dönüşür enerji biçimleriyle üretmeden yaşanır bir yaşam ve yaşanır bir cennet yoktur.

Hayatın, evrenin, var oluşun; bin bir kılığa giren kullanım ve bağıntılı enerji düzey ve düzen ilişkileri olduğunu unutan bilmezlik; böylesi cennetin üreticisi ve tüketicisi olmayı bırakıp; bedava ve sömürü olan cennetin peşine düşer. Sömürüldüğü gibi sömürmek ister. Sömürüyü insan olma ilkesine aykırı olduğu için değil sömüremediği için lanetler.

Bedava cennet; yine birilerinin huri gibi sex köleleri olmasıdır. Hurinin köle olduğu aklına bile gelmez. Huri ile birlikte olacağını düşünür. Huri kendisi olmadıkça kim köle olursa olsundu. Bu kafada adalet, hak, hukuk çıkmaz. Köle İzaura gibi, Afrikalı Kökler gibi bir totem soy ırkların kölelik hizmetleri görür olması; cahil için cennet olması yeterdi. Bunu niye böyle görür? Dünyadaki zengin yaşamın algısı öyledir de ondan. Üzerinde çıkolota verdirilen ağaçlar, gazozdan akıtılan ırmaklar var eden algı; kendi sömürülmesini hurileri sömürmekle üretmeden bedava tükettiği bir cennettir! Denge koşulları olmayan tamamen dengesizlik koşullarına göre bir cennettir.

Madem üretmeden tüketimi yapılan böyle bir cennet var; neden milyarlar bu cennetin dışındaydı? Demek ki;  buradan da anlaşılıyor ki milyarlar cennette olmadan; milyonlar cennete yaşayamıyorlardı. Milyonların cenneti yaşamaları için milyarlar cennet dışında olmalıydı. Milyonların cennet hayatı için milyarların daima cennet dışında vaat edilen cennet hayaliyle kalmaları gerekiyordu. Oradaki sex kölelerinin de kendilerine sex hizmeti veren köleler olduğunu düşünmek bile istemiyordu!
( Denge Ve Dengesizlik Süreçleri 27 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 30.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu