ALLAH’IN BİZİ
ZİKRETMESİ NE DEMEKTİR?
Bizim Allah’ı zikretmemiz, ALLAH ismini
devamlı tekrar etmemizdir. Allah’ın bizi zikretmesi ise rahmet, fazl ve salavat
nurlarını göndermesidir.
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya
(Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez)
küfreden olur.
2/BAKARA-152: Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni). Öyle ise Beni
zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
Küfürden ve dalâletten kurtulmak için
Allah'a ulaşmayı dilemek gerekir. O zaman kalbin mührü açılarak, kalbin içine
îmân girer. Böylece kişi küfür üzere olmaktan kurtulur, mü'min olma şerefine
ulaşır, şükredenlerden olur. Allahütealâ hem Dehr (İnsan) Suresi 3 hem de
Bakara Suresinin 152. ayet-i kerimelerinde şükürle küfrü karşı karşıya dizayn
etmiştir.
Şükür, küfrün tam zıddıdır. Çünkü
mutluluğu yaşayanlar, huzura adım adım yürüyenler, o duydukları huzurun
karşılığında Allah'a hamdedeceklerdir, şükredeceklerdir. Ama kâfirler, hiçbir
zaman Allah'a şükretme gereği duymayacaklardır. Allah'a ulaşmayı kalplerindeki
küfür sebebiyle dilemeyecekler ve bu yüzden gidecekleri yer cehennem olacaktır.
Burada bir hususa daha işaret ediyor
Allahütealâ. Zikir müessesesi, kişiyi her gün biraz daha Allah'a şükreden bir
pozisyona getirir. Kişi mü'min olmadıkça, küfürden kurtulmadıkça ne kadar
zikrederse etsin, kalbinde hiçbir şey gerçekleşmez. Allah'a ulaşmayı dileyenler
ancak onlar şükredenlerden olurlar. Ve şükür, onların davranış biçimlerini
teşkil eder.
39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye
takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve
kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve
men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve
salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih
(benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir.
Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur
(yatışır). İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir.
Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum
minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için,
üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O'nun melekleridir ki O,
mü'minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş
şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi
vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum
min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un
alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî
olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına
uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri
(inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve
fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden
hiçbiri ebediyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini
tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi
bilendir).
Allah razı olsun
Burhan AKSU