GECEYİ ALLAH
İÇİN KULLANMAK VE MAKAMI MAHMUD,
Peygamber Efendimiz s.a.v ‘e Allahütealâ
gece kalkmasını ve gecenin en az üçte biri, bazen yarısı kadar üçte ikisinden
daha az sana has olan nafile (ilave olarak) Kur’an’la namaz kıl diye emrediyor.
Umulur ki Allah seni Makam-ı Mahmut’a ulaştırır diyor. Allahütealâ Makam-ı
Mahmut’u Peygamber Efendimizi daha sağlığında ulaştırmıştır ve Makam-ı Mahmud’un
sahibi yapmıştır.
17/İSRÂ-79: Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en
yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).
Gecenin bir kısmında uyan ve
sana özel nafile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'an'la) teheccüd namazı kıl!
Rabbinin seni Makam-ı Mahmut'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.
Makam-ı Mahmut; 7. gök katının, 4. âleminin
ismidir. Makam-ı Mahmud da Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve kendisinden sonra
gelen dört halife ve sahâbenin bütün önde gelenleri yer alır. Devrin İmamı da
7. kata çıkabilenleri çıkardıktan sonra zikir hücrelerinden ve Divan-ı
Salihîn’den dönenleri bu makamda bekler. 7. katta Resuller için nikâh
müessesesi tahakkuk eder. Orada yapılan nikâhı Peygamber Efendimiz (S.A.V)
gerçekleştirir. Önde Peygamber Efendimiz (S.A.V) vardır. Yanında Devrin İmamı
O'ndan sonra dört halife gelir. Ondan sonra geniş bir saha içinde, 30-40
kişilik 6-7 sıra ardarda gelir. Divan-ı Salihîn’de de Zikir Hücrelerinde de
Ümmül Kitapta da herkes oturur ama Makam-ı Mahmut'ta herkes ayaktadır. Bunun
hikmeti ve sebebi Allah'a aittir.
17/İSRÂ-80: Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece
sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîren). Ve
de ki: “Rabbim beni sıdk ile dahil et ve beni sıdk ile çıkar. Ve bana senin
katından (gizli ilminden) bir yardımcı sultan kıl.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V) sıdk ile
(sadıklardan olarak) ölmeyi (mezara girmeyi) ve kıyâmet günü yine sıdk ile
dirilmeyi (mezardan çıkmayı) talep etmektedir.
Fizik bedenler mezarlarından
yükselerek çıkacaklar ve İndi İlâhi'ye (Mahşer Meydanı'na) geleceklerdir.
Kıyâmete kadar binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen insanlar bu süreyi bir saat
gibi algılarlar.
10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen
nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ
kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahütealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir
saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar
(aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce
ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve
hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a
ulaştıramadılar).
Herkes için ölüm kaderdir. Herkes
ölecektir, gömülecek yer olan mezara girecektir ve oradan kıyâmet günü
dirilerek çıkacaktır. İşte marifet, mezara Allah'a tam bir sadakatle, Allah'ı
doğrulayarak, varlığına kesin olarak şahit sıfatıyla, doğrulardan örülü bir
hayat yaşadıktan sonra sıdk (sadakat) ile girmektir. Ve oradan aynı
standartlarda çıkmak söz konusudur.
Allah'ın katından yardımcı sultan
Cebrail (a.s)'dır. Cebrail (a.s), Allah tarafından gizli ilminin yardımcısı
olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e gönderilmişti. Her zaman O'nunla
beraberdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah'ın ilm-i ledununu, Cebrail
(a.s)'dan öğrenmiştir.
Mekke'den Medine'ye giderlerken,
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Hz. Ebubekir bir mağaraya girdiler. Onları takip
edenler de mağaraya geldiler. Allahütealâ hemen bir örümceğe ağ ördürdü. Orada
ilm-i ledun bir sultan (Cebrail a.s) vasıtasıyla gerçekleşti. Peygamber
Efendimiz (S.A.V), ilm-i ledunun gerçek sahibiydi. Birçok fizikötesi olayı
yaşamıştır.
Bir gün namaz kılarken “Ya Ali,
cebel (dağ)!” diye bağırmıştır. Birkaç saat sonra gelen Hz. Ali, düşmanların
saldırısına uğradığını, sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in sesini duyduğunu
ve dağa yöneldiğini söylemiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V),
sahâbeyle beraber yola çıkarlar. Acıkırlar. Bir tek keçide biraz süt var, başka
hiçbir şey yoktur. Peygamber Efendimiz (S.A.V), sütü sağmaya başlar. Bir
keçinin sütü, beraberinde olan elli, altmış kişiyi rahatlıkla doyurur. O ilm-i
ledunun sahibiydi, ilimle mücehhezdi.
Peygamber Efendimiz her gece kalkıyor ve
bu nafile namazı kılıyordu. Peygamber Efendimizi aynen taklit eden sahabe O ne
yaparsa ahsen bir örnek olarak aynen yapıyorlardı. Peygamberimiz teheccüd
namazı kılarken de gelip dışarıda ışıktan akseden gölgesine uyarak namaz
kılıyorlardı. Peygamber Efendimiz geceyi dokuz saat kabul edersek en az üçte
biri olan 3 saat, bazen dört saat bazen beş saat bazen de üçte ikisi kadar 6
saat namaz kılıyordu. Peygamberimiz s.a.v Allah tarafından korunmuştur ama
sahabe-i kiram zaten yarı aç yarı tok geziyorlardı ve ertesi gün işe gidenler
ve sefere gidenler ve hasta olanlar vardı. Bu yüzden güçten düşüp sararıp
solmuşlardı. O yüzden Allahütealâ Müzemmil suresi 20.ci ayeti indirdi ve Kur’an’dan
kolayınıza geleni okuyun. Siz Peygamberiniz gibi dayanamazsınız diyerek
teheccüd namazını biz tüm Müslümanların da kılmasını istemiştir. İlm-i ledün
teheccüd namazında hızır aleyhisselam tarafından öğretilir.
73/MUZZEMMİL-20: İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil
leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu
yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum,
fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve
âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî
sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve
akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin
tecidûhu indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe),
innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle
beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan)
onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur'an okumak, zikir yapmak,
kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve
gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman
dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi
kabul etti. O halde Kur'an'dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın
hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah'ın fazlından (rızık) isteyerek
dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah'ın yolunda savaşacaklarını
bildi. Artık O'ndan (Kur'an'dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin,
zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır
olarak ne takdim ederseniz, onu Allah'ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir
ecir olarak bulursunuz. Ve Allah'a istiğfar edin (tövbe edip Allah'tan mağfiret
dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.
Sahabe-i kiram ve Peygamber Efendimiz
gecenin büyük kısmını hep ibadetle geçirirlerdi.
51/ZÂRİYÂT-17: Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn(yehceûne). Onlar geceden
uyudukları şey (zaman parçası) çok az olanlardı.
Fizik vücutlarını Allah'a teslimden sonra
sahâbenin en çok 4 saat zikirsiz zamanları kalıyor. Onun da çoğunu teheccüd
namazına hasrettiklerinden sahâbenin uyumak için pek az zamanı kalıyordu.
32/SECDE-16: Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve
tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar).
Rab'lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden
infâk ederler (verirler).
Allah “yanlarını yataktan uzaklaştıranlar”
ifadesiyle yan üstü yatarken onların daimî zikrin sahibi olarak geceler boyu
uykuda iken de zikir yaptıklarını ifade etmektedir. Buradaki infâk fizik infâk
değildir; yani birinin eline geçen buğdaydan, arpadan başka insanlara da pay
vermek veya paradan başka insanlara nafaka vermek infâk diye düşünülmemelidir.
Buradaki infâk, fizik vücudun nefsi infâkidir. Fizik vücut zikir yapar.
Allah'ın katından salâvât-rahmet ve salâvât-fazl nurları nefs için gelir. Fizik
vücudun göğsüne gelir, Allah'ın göğüsten kalbe açtığı yoldan geçerek nefsin
kalbine ulaşır. İnsanlardan uykularında da yan üstü yatarken zikir yapanlar,
kalktıkları zaman Rab'lerine korku ve ümitle dua ederler. Talepte bulunurlar.
Yani zikir yaparlar, diyor Allahütealâ burada. İşte gece kalkıp da zikir
yaptıkları zaman Allah'ın katından gelen salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl
nurlarını göğüslerinden nefslerinin kalbine göndererek, nefslerini Allah'ın bu
nafakasından infâk ederler.
3/ÂLİ İMRÂN-17: Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel
mustagfirîne bil eshâr(eshâri). (Onlar),
sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar (Allah'ın
huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (Allah için verenler) ve seherlerde
mağfiret dileyenlerdir.
Seher vakti; imsakten yarım saat evvel
başlayan ve bir parçası imsaka tekaddüm eden yarım saatlik zaman dilimidir.
Allah ne vermişse onlara sabredenler sabirînlerdir. Allahütealâ sabır sahipleri
için diyor ki:
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû
ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi
oldukları ve ayetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş
oldukları için..
Her devirde mutlaka bütün kavimlerde bir
Resul vardır. Bu Resullerden birisi mutlaka huzur namazının imamıdır. Onlar
sabrın sahipleri oldukları için imam olmuşlardır. Nefslerindeki afetler
sabırsızlık afetiyle beraber yok olmuş, sabır hasletiyle beraber bütün
hasletler gelmiş, nefslerinin kalbini doldurmuştur. Bu insanlar İlm'el yakînin,
Ayn'el yakînin ve Hakk'ul yakînin sahipleridir. Sabrın sahibi olanlar Allah'ın
Ayetlerine sadakat gösterenlerdir (sadıkîn). Ruhlarını, vechlerini, nefslerini,
iradelerini Allah'a teslim etmişlerdir.
Kanitinler, bu dünyada Allah için
ibadet yaparken kendilerini Allah'ın huzurunda görebilenlerdir. Fizik
vücutlarından, başlarından yukarıya doğru bir şeylerin Allah'a ulaştığını,
Allah'ın Zat'ında kaybolduğunu, orada bir süre kaldıktan sonra tekrar o bir
şeylerin Allah'tan ayrılarak başlarına kadar ulaştığını yaşarlar. Namaz boyunca
bu gidiş geliş birkaç defa tekrar edilir. Yavaş bir tempoyla ve vücut belli
belirsiz ileri geri hafif bir sallantının içindedir. Bazen bu sallantı sağa
sola da olabilir. Ama mutlaka onlar kendilerinden bir şeylerin Allah'a doğru
yola çıktığını, O'na ulaştığını tekrar kendilerine geri döndüğünü hissedebilen,
namaz boyunca bu olayı ardarda birkaç defa yaşayabilen insanlardır. Kanitinler
servetlerini Allah yolunda harcayan, infâk eden insanlardır (munfikîn). Sonra
da seherlerde Allah'tan bütün insanlara mağfiret dileyenlerdir (mustağfirîn).
Devrin imamı mustağfirîndir. İnsanları mağfiret hedefine ulaştırandır. Çünkü
arşı tutan meleklerle beraber ve kişinin ve devrin imamının talebiyle Allahütealâ
kişinin günahlarını iki defa affeder ve böylece günahlarını sevaba çevirmiş
olur.
İnfâkın Allah için olması asıldır. Allah için
yapılan, insanların Allah'a ulaşması için sarf edilen, insanlara Allah'ın
ilminin ulaşması için sarf edilen bütün paralar infâktır.
Allah razı
olsun.