Geçmişteki her bir ilahlar, üreten meslek sahibi, meslek bilir ve meslek öğretir kişi ve kişilerdi. İlah grup sahipliği ve grup tüzel kişiliği, kişi ve grup iradesidirler. İttifakı girişmeler nedeniyle ilahlar öngörü sahipliğini de kazanmışlardır. Zaten, ittifak kararı alma, kendi iradesi bulunma olan ilah özelliği totem yapılarda olmayandı. İlahın takdirce öngörülere sahip olması da, ilahı bu yönleriyle totemi mana anlayışından ayrılırlar.


Kısaca ilahlar bir yönüyle somut; canlı kanlı; iradi otoriter yapı temsilcilikleriydi. Diğer yanıyla etki olan öznel bir mana anlayışıydılar. İnşacı taban referansı nedenle ilahlar; üretim yapan, ittifak olan, iradesi, öngörüleri olan totemdi. Ama bunların hiç biri totemde yoktu. Totem demek bu nedenle doğru değil.


İlahlar yeni düzenin (ittifakı düzenin) çok ve hızlı zaman değişkenliği karşısında ön görüleri olandı. Değişmenin zorunlu belirimleri (semptomları) nedenle ilahların elbette yeni ön göremezliği de vardı. Ama ilahi grup yeteneği zaman içinde bunu karşılar olmanın karar ve iradesini oluşmaya muktedirdir. İttifaklar bu donanımla sentezci ortaklaştıran mana yapılarıydılar. Yaratıcı değildi. Üstelik kendi totem mesleği olan işini görüp; işleri düzenleyen ilahların öngöremez ligi asla sorumluluktan kaçmak değildi.


İlahlar baş başa vermekle diğerlerinin sorunu olmayan bir sorunu kaale alıp, ortaya çıkan bu öngörülmez iliklerin ilahi kurulda görüşmekle yükümlüydü. Öngörülmez olanın nasıl çözüme ulaştıracaklarını tartışırlardı. Sorunu ortaya koyan tarafın ortaya koyduğu öneri diğer grupların kendi grup meslekli işleyiş akışa uygun kılınmanın görüş sunma ve uzlaşmasıyla yükümlüydü.


Her biri grup kendi totem mesleği deneyimi doğrultusunda açıklamalar vermesiyle kurulda ortak çözüme varıyorlardı. Bu kendi dışındaki grupları da kaale alan yüküme tutum şimdiden sonrasına yöneten grup kolektif ligi olacaktı. İttifakı kolektif içinde bilme; bulma ve deneyim aktarma süreçli miras olacaktı. İşte bu süreçler gruplar arası ittifaklar bilincini “kolektif insanlık mirası” olmanın öngörüsü haline getirdiler.


Sorumluluktan kaçmak, köleci, özel mülkiyetçi düzenle "kaderleri yarattım" diyen El mantığının ürünüydü. Kaderleri yaratmak demek kolektif olana karşı meydan okumaktı. Kolektifin kararı değil benim sahipliğimle benim kararım esastır diyordu. El’in kararı her bir kişinin her bir kişiye ait kaderi oluyordu. Kimi kişilerin mal mülk sahipliği kaderdi. Çoğunluğun da maldan mülkten yoksun olması yine sahiplerin malı olmaya bir kaderdi. Mal mülk sahipliği irade sahipliği olmakla sorumlu oluştu. 


Mülkü olmayan kişilerin iradesi de yoktu, sorumluluğu da yoktu. Ama El bunlara, her türlü sorumluluk yükleyecekti. Kolektif güçle ortaya konan zenginlikleri “rızk diye dağıtmak” olmasaydı mülklü-mülksüz veya zengin-fakir yahut efendi-köle türünden kaderler hiç olmayacaktı.


Birden daha çok kişinin hasbelkader yardımlaşması kolektif oluş değildir. Kolektif oluş hem size ait; hem size ait olmayanı bağıntı durumlarını; düzenli sürelerle yeniden ve yeniden ortaya koymasıyla kullanımsa eden süreçlerdir. Bağıntı bilincidir. Kolektif süreç; totem dönemle ortaya kondu. Kolektif süreç totem dönemi kendisine tarihi eksen başlangıcı yapar. Kolektif oluş önce doğada sağlatma içinde sonra da gruplar arası üretim hareketi içinde düzenli, periyodik oluşma ve oluşturma süreci olmanın gücü olmakla, totemdi; kutsaldı; manaydı.


Kolektif oluş kişisi yetilerden çok daha büyük “bileşke olanın karar hükmü olmakla” önce totem grup gücüydü. Sonra da ittifakı üretimle “özellikçe bileşke olanın karar hüküm gücüydü”. Saygı da-kutsama da; bu nedenle kolektifle yaptıran gruba ve grup gücüne saygı, gruba bağlılık olmakla; kolektife saygı, kolektife bağlılıktı. Kolektif oluş ön ittifaklı süreçlerden beri de yeni bir değişme katkı içermedikçe büyük oranda öngörülebilirler içeren pekin oluştu.


Oysa El mantığının geçmiş ile inşacı bir geri bağlanım yasası yoktu. Kolektif gücü ‘özel mülk sahipliği’ kılan El mantıklı köleci sistem; tümden ön görülemez olanlarla ‘çalışmadan kazanan kâr sahipliğini içeriyordu’. Yani köleci El mantığı; kolektif olan üretim hareketi üzerinde; üretmeden kâr sahibi olmanın asalaklığıydı. El sahipliğini; kişilerin kendi sınırlı sonlu emek gücü sahipliğiyle karıştırmayınız.


El sahipliği, köleci sahipli yapı içinde; mütekabiliyetle neyi, nasıl, neye göre meydana getirerek iş yapacağınıza göre davranmaz. Gerçek oluş yerine; nasıl bir lütufla (kolektif sahiplik yerine lütuflu olma ortaya çıkmıştı); ne şekilde, hangi hallerde; lütuftan nasıl yararlanacağınızı; keyfi oluşla söyler. Bunun için köleci sistemde pekin anlama (durulma) yoktur. Bulanıklık ve puslu oluş vardı.


Pekin bilgi ve pekin davranış lütuf edenin himmetine ve inayetine kalmıştır. Bugün böyle olan, yarın bambaşka olacaktı. Bugün söylenen El sözü, yarınki El sözü ile değişiyordu (nesih ediliyordu). Keyfilik, zorunlu bağ ilişkileri dışında; buradaydı. Yani nesih edilenin bir zorunlu yanı bir keyfi oluş yanı vardı.


Kişi sahipliği ile kolektif sahipliğin birbirine göre çelişmeleri vardı. Sahipliği olan kişi zaten kölenin ve köle emek gücünün sahibidir. Kolektif sahiplik, kolektif üzerinde kişi emek gücünü takasa sokar. Takas sonrası kişilerin kendi emek güçleri kişilere kişinin doymasından başka; diğer yaşamsal olanakların tüketilmesi olur.  


Kolektif üzerinde takasa uğrayan emek gücü, değişimle; bambaşka olanakların tüketilmesi olmakla her bir kişinin kullanımına sunulur.  Oysa El değişimle bambaşka olanağa dönüşecek emek gücünü ele geçirdiği için köle bundan yararlanamazdı.


El mantıklı sahiplikle; kolektif sahipli çelişkiler birbiriyle aynı değildir. Kolektif sahiplik içinde zorunlu ilişkilerin; zorunlu olana göre öznel düzenlenmesi vardır. Hâlbuki kolektif yapıdaki zorunlu bağ ilişkilerinin aynısı köleci El mantığı içinde keyfi takdirin inanç imanına dönüşür.  Bu illüzyondur. Bu nedenle zorunlu olan keyfi El düzenlemeleri olarak söylenir.


Zenginliğin elinde gitmesini istemeyen El değişmezliğin savunucusudur. Oysa zaman değişince şartlar değişir. Yeni şartlarda yeni sözler, yeni ilişki tipleri söylemek gerekir. Bu sizin dışınızda zorunlu bir varoluş yasasıdır. Bir de insanın öngörüsüzlükleri nedenle yanlış ve duygusal karar vermeleri de bizi yeni kararlar alamaya zorlar.  


İşte kolektif sahiplikle kişisi sahipliğin çelişkisi ve değişmez olanın değişir olma çelişkilerindeki doğru olanla, yanlış olanın çelişmesi içinde El pekin olandan kaçınır. Bu durum da El; açık açık söylemek yerine söyleyeceğini, bin dereden bin su getirerek söylüyordu. Diyordu ki; " El olarak ben bir hükmü değiştirirsem ya da unutturursam (!) daha iyisini getiririm" türünden söylemlerle belirtiyordu.


Kolektif üretimin kolektif sahipliği noktasında; bir çevrimle kişisel sahipliğe dönüşür. İşte kolektif sahipliğin kişisi sahipliğe dönüşeceği yerde El araya girer. El mal mülk sahipliğini, bu çevrim yerine kendi iradesi olarak koyar. Paylaştıran kolektif çevrim noktası El iradesiyle gizemli güç olup biter. Böylece gerçeği ve nedenle düşünmeyi iğdiş eder. Nedenle düşünme yerine iman ahdini sokar.


Bu iradeyle yüz kişilik yüz paydan, doksanını kendi alır. On payı doksan dokuz kişiye karın tokluğu olarak verir. İşte El iradesi ve El takdiri budur. Değişen şartlardaki El neshi de buna göre olan nesihtir.


Bu sözler bilmezi oluşla sömürülen yığınların oluşması için ve yığınların sürü gibi yönetilmeleri için pek gerekliydi. Elbette bu sözün diğer bir anlam yansıması da olacaktı. “Bir hükmü değiştirirsem ya da unutturursam daha iyisini getiririm” sözündeki bu yansıma zorunlu olan gerçeklik karşısında boyun eğişi bilen ve deneyden gelen bilgi de vardır. Ama bu bilinç bilgi olarak değil de ayraç içindeki söz gibi gizemli şekilde keramet gibi söylenmekle; tümden taat, itaat ve kurbiyetle illüzyona hizmet ediyordu.


Şeyler değişmek zorundaydı. Toplum ve kolektife oluş ta; üretim hareketi içindeki bir değişmeyle değişen bir yeni ilişki tipinin paylaşımlarıyla zorunluluktu. Kolektif paylaşım kişisi sahiplikti emek gücünüzdü. Kolektif paylaşımda bilgi vardı, akıl vardı sorgulama vardı, çıkarım yama kritiğe etme vs. vardı.


Çünkü kolektif içinde bunları yansıtan nesnellik, emek gücünüzün size mukayese edilen bir skaler akıl olmasıydı. El tarzı kişisi paylaşım keyfi irade ve keyfi takdirdi. Akıl, fikir, sorgulama yoktu. Bunlar yerine inanç ve iman akdi olan sözleşme vardı. İşte siz buna “hüküm değiştirme, unutturulanın yerine daha iyisini koyma” diyordunuz. Açık açık söyleyemediğinizi kişiler üzerinde egemence olacak bir inanca mantıkla söylüyordunuz.


Bir üretim ilişkisi ve üretim hareketi içinde teknik, teknolojik gelişme; üretim ve paylaşımdan kaynaklı zorunlu soyut ve somut değişmelerdi. Bu gerçekler karşısında monark olan El’in ikinci bir söylem sözü de tekil El söylemi olmak yerine; birçok El olan “tevhitçi oligarşinin sözü” olmak, zorunda olmasıydı.  İşte tevhitçe olan oligarşinin bu söylemi de; “hükmü değişen, unutturulmakla yerine daha iyisi konan” sözlerden birisi oluyordu!


Oligarşi değişmeydi.  Birleşmeler olan üretim hareketi sonrasını, her bir egemen El’lerin kendisine göre paylaştıran bir değişmeydi. Monark oluşa göre söylenmiş sözler, oligarşiyi sürdürür olan sözler değildi. Yeni olan egemence paylaşan değişmeye göre; yeni söz söylemek gerekiyordu. Nesih bunun için de gerekliydi. Nesihle oluşun ikna şekli; hali ile "El size bir sözünü unutturursa, yerine yenisini ve daha hayırlısını getirir" demek olacaktı. Bu söz aslında mutlak monarşi döneminde El’e ait değişmez olmakla söylenen “kader ve takdir ve irade sözlerinin değişme karşısında çark etmesiydi.


El’in yeni olarak getirdiği hüküm, El’ler ortaklaşmalı paylaşımla oligarşinin ağzına göre olan “daha iyisi olan”  bir söylemdi! Gerçeği açık açık söyleyememenin bin dereden bin su getirten kıvırtmasıydı.


Elbette mutlak monarşiye göre olan önceki sözlerin (bay erkine göre olan bir sözlerin); hak-ı, hukuku, adaleti, yargısı şimdi de meşruti monarşiye söylem, hüküm olmak zorundaydı. Meşruti monarşiye göre olan hükümler oligarşiye göre olmayacaktı. Mutlak monarşiye göre olan hükümler meşruti oligarşiye tıkaç olacaktı. İstese de meşruti monarşiye doğru olamayacaktı. Açıkçası, “padişahım çok yaşa“ diye taat, itaat, zikir ve kurbiyeti tazimde bulunmakla ayrıştıran bir oligarşin söz; halk için olma yolunda olan cumhuriyet içinde, doğru olabilir miydi?


Her bir totem mesleği sahipliği ve grup üretkenliği; söz söyleme ve irade kullanmaya meşruiyet ilikti. Buradaki sahiplik, grup sahipliğiydi. Söz; grup sözüydü; İrade; grup iradesi olmakla, tüzeli bir totem grup çokluğu olması, unutulmamalıdır. İttifakı hüküm de, tüzeli olan grup temsili ilahlar çokluğunun ortak kararıydı. Kolektif başlayan ve kolektifi bir temel olmakla süre gelen ne kadar kişisi sahiplik olursa olsun; kişisi özel oluşun yanında kolektif yansımalarını da vermek zorundaydı.


Totem mantık kolektif bağ ile kendisinin çoklukta tekil oluşuydu. İttifak içindeki her bir totem gruplu iradeler de ittifakı çoklukta ittifakı tekillikti. Yani ittifak gruplar tekilliğinden de oluşmakla çoğuldu. İttifak; çoğul oluşların birlik tekilliğiydi. Şu halde sosyo toplum ve üreten grup meslekleri düzeni ile birlik içinde tekil olanlar, çoğuldu; çoğul olanlar da tekildi.


Tekil olan sosyo-toplumsa çoğulluk, ya da çoğul olan sosyo toplumsa tekillik, iradesi de; ortaklaşa ittifak iradesi olmakla; tekil iradeydi. Her sosyo toplumsa ittifakı tekil oluş çoğul olduğuna göre sosyo toplumsa tekil hükümler çoğul olan, ortaklaşan hükümdü.


Ön ittifaklardan beri köleci döneme kadar ilahlar kurulu (meclisi) vardı. Totem grubunun ve totem grup mesleği temsilcili, yetkisi olan ilahlar toplantısı, her biri tekil ilahlarla oluşmanın meclisiydi. İlah olarak tartışırken her biri kendi totem mesleğinin özeliğine göre olan düşünce ve sözlerle çoğuldular. Bileşenli ortaklaşan karar iradesinin sözü olmakla da tekildiler. Grupları tarafından yetkilenmiş (seçilip görevlendirilmiş) temsilci ilah ve ilahlar; kendi ilahlar meclisinde (kurulunda) birbirine danışırlardı.


Danışılma zorunluluğu her bir ilahi grupların kendi gördüğü iş ve mesleklerin kendisine özgü istek ve talep, görüş, duyuşuna göre olmakla bağıl davranışlı danışma zorunluydu. Bağıl davranışlı girişmeler de bileşke uzlaşısıydı.


Suyu oluşan hidrojen ve oksijenin her birinin kendine özel yansıması ve davranış akışı vardı. Hidrojen ve oksijen olan her birinin enerji akışı ve enerji düzenlenmeli valans bandı süreçleriyle birbirine ortak özellikle bir bağıntı girişmesidirler. Su bu girişme ve bağıntının ürünü olan ortak bileşkenin hükümdür.


Tekil oluşta asla bileşke olanın karar hükmü olmaz. Bunlar birleşip, sentez olup, suyu oluşmakla; bunların ortak bileşke kararları suyun özelliği olmakla ne hidrojenin hükmüdür; ne de oksijenin hükmüdür. Ama ortaklaşa olan bu hüküm de zorunlu olarak hidrojene ve oksijene göre olmakla asıl ve temel bir geri bağlanımdır. Su tekil hükümdür. Su hidrojen ve oksijen sentezli çoklukta birliğin tek olan hükmüdür. Sentezin böylesi birçok olan içinde oto kontrolle tek olma hükmü vardır. Su özelliği, çokluğu oluşanların hiç birinde ya da her birinde olmayan “bir” özelliktir.


Gruplar kolektif benci ben davranışı içinde olmakla; hem kendi grubu dışındaki gruplarla sağlatmalar yapmak zorundadır. Hem de kişi sel bencil ben oluşlar empatisi ile kendi grubu içinde kendi emek gücüyle üreten ilişkiler girişmeli sağlatma olur. İşte ittifaklar bu iki sağlatma bağıntılı girişmeler olmakla ittifaktır (sudur). İttifakın ortaklaşan hükmü kişiye göre değildir. İttifak ta özellikçe “bileşke olanın karar hükmü” vardır. Ama zorunlu olarak kişiye göre paylaşılan sahiplenme olmak zorundadır.

( Müruru Zaman 10 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 21.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu