Aynı sözcüklerin müruru zaman öncesi anlam ve anlatımları başka; müruru zaman sonrası anlama anlatım dili bambaşkadır. Tufanın da, kurbanın da, tapınağın da, ilahın da, El’in de, kardeşliğin de, babanın da, dayı gibi her bir sözcüğün de ön ittifaklar içinde bir müruru zamana göre bir dili vardır.
Sözcüklerin ilk anılma dili olarak ortaya konup, gruplar arası ittifak dili olması; ön ittifaklarladır. Bu dilin köleci dile göre anlamlar değiştirmesi hem normaldi, hem de sözcüklerin anlaşılmaz olmasıydı. Köleci dile göre anlaşılmaz olan ön ittifaklı dil ve bu dilin ahit olan aktarımlarının anlaşılmaz olmasıydı.
Yazı öncesi müruru zaman dilinin anlatımlarını bilmeyen oligarşi dili; ön ittifaklı müruru zaman sonrasının dili olması nedenle; oligarşi dilinde gök yukarı yer toprağı değil, yıldızlı semadır. Eski gök kavramı anlatımı içinde yukarı gök topraklarından inen Akadlar zaten; şimdi ittifakın tümden kendisi olmuştu. Anlatıcı da kendileriydi. Gökten yere gelenler de Akadlardı. Sümer’i (yeri) de fethetmekle zaten birleşmiş olan gök ve yer şimdi Akad’dı, Ortada gökle yer kalmamıştı. Anlatanlar da Akadlardı.
Akad dili de yazılı bir oligarşi diliydi. Akad, Sümer gibi isimlerin olmadığı bir dönemin söylemi içinde kendilerine aktarım yoluyla söylene gelen “gökten yere indiler” denen kutsal bir söylem vardır. O zamanki söylemler dili ifadeleri şöyleydi. “Bir zamanlar ilahlar yerden göğe çıkarlardı. Gökteki ilahlar da yere inerlerdi. Beğendiği insanlarla evlenirlerdi”.
Bakınız yerden göğe çıkıp, gökten yere inen ilahlar birden insan olurlar. Eğer siz ön ittifakının ilahını bilmezseniz. Ön ittifaklı dilin gök ve yer kavramını ve insanı bilmezseniz. Gökten yere inmeyi ve yerden göğe çıkmayı (gitmeyi) de bilemezsiniz. Oligarşi birliği olan Akad söylemi olan dil sırasında ortada eski söylemle gök ve yer yoktur.
Ama oligarşi dili içinde üzerinde yaşanan, gezilip koşulan, ekilip dikilen topraklar olmakla; Akad diye, Sümer diye, Babil diye vs. söylenen yerler vardır. Yıldızlı, yağmurlu, Güneş’le, rüzgârlı vs. olmakla başucu üstünde “gök” dediği bir yer tanımı vardır.
O halde; “Bir zamanlar ilahlar yerden göğe çıkarlardı. Gökteki ilahlar da yere inerlerdi” tarzı eski müruru zaman öncesi kutsal aktarımlı söylemlere göre gökte anlatıcı olan şimdiki Akadlar ya da Sümerler veya Babil’iler ya da Asurlar inecek değillerdi ya. Gökte inse inse yıldız inerdi. Yıldızlar kaymakla yere inerlerdi. O halde; şimdiki köleci oligarşi dilende bu anlatımlar: "indiği zaman necme (yıldıza) ant olsun ki" , veya “ yıldızın yerine ant olsun ki…” ye dönüşen dil ve mana oluyordular.
"Yıldızların yerine yemin" ediliyordu. Yukarı yer oligarşi dilinde gök olunca; gökteki oturanların yeri de unutulan; bek raundu olmayan hafızayla, yıldızların yeri olmuştu! Adı sanı olmayan Akad yurdunda oturanlarla, aşağı yer de oturanlar ittifakı; "insandan kurbanlar vermekle tufanların olduğu yerlerdi. İlah kurbanların yenildiği ilahların canından kanında olunmakla; aidiyeti, ait eş olunan; kardeş olunan seremonilerdi. Seremoniler o eski AHİD ittifaklı yerlerdeki bu kabil hafızaların dehşetini içeren “yıldız yerleri” olmakla; yıldızların yerleriydiler".
Oligarşi ahitçe olan tevhit dili; eskiye göre neyin ne olduğu belli olmayan sözel aktarmalı bir hafızayı da depo ediyordu. Bu hafızayı hikâye ediyor, öğüt diliyle söylüyordu. Diğer yandan da devamı olduğu köleci monarşin ittifakı olan ilk El ittifaklarına vurgu yapmakla kendisine pay çıkarıyordu. Ön ittifaklar kolektif dil ve kolektif anlatımlardı. Ön ittifaklı kolektif dil; köleci ittifak içinde köleci dilin anlam ve anlatım ifadelerine göre açı sal bir momentum içinde kırınım ve sapmalarını yaptı.
İşte o zaman “daha adı olmayan gökler ile daha adı olmayan yerlerin “ gök ve yer tanımları bambaşka oluşla gök ve yerdi. Yer ve gök; hem yön, hem yer, hem de ittifak yapan toplum sal gruplarının adıydı. Ön ittifaklı anlam ve anlatımlar köleci durumla yer ve grup adlarına göre bir müruru zaman süreçli dil durumuna düştüler.
Oligarşi sadece köleci El ittifaklı eski ahitçe kelimelerle, güncel söyleyişler içindeki anmalar yapıyordu. Hem müruru zaman öncesi ön ittifaklı ahitleri ve hem de monarşin El ahitlerini tanımakla oligarşi; kendisinin tanınır olacağı zemini hazırlıyordu. Oligarşi dili köleci olmayan ön ittifaklı eski ahitçe antlar içinde kendisine doğru taşınan gök kavramındaki hafızaya, kendi dilindeki gök anlamını söyleyişle; "Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, eğer bilseniz bu gerçekten çok büyük bir yemindir" diyordu.
Oligarşi dili doğu, batı ittifaklı toplumlardan tutun da çok şeye yemin eden bir hülle içinde olmasıyla oligarşi mana anlamasının yeni anlatımlı tarih dili oluyordu. Bugün bizim anlayıp anlattığımız tarih dili müruru zaman dili değil, köleci müruru zaman dili olmakla buydu.
Oligarşi dili o eski Ahit beldelerine Ur, Uruk, Erden, Uruffak, Eridu gibi kutsal şehirlerine izafeten "El beled" diye ant içiyordu. Ve yine "yemin olsun, tanınmak için gönderilenlere" diye görevlendirilen, ya da gönderilen, uyarıcı ve sakındırıcı türündeki apilular ile köleci oligarşi tevhitçisi olmuş propagandacı sözcülerin meşruiyetine yemin ediliyordu. Oligarşi tevhidi olan mana gücü: yeni hülle üzerinde nelere yemin etmiyordu ki...
Monark El, şimdiki sınırlı sorumlu kooperatiflerdeki geçici divan oluşması gibi kendi kendine sınırlı sorumlu bir yetkilenme ve yetkilendirmeydi. Bu nedenle Tur'un sahipliğini veren ile o sahipliği alan El aynıydı. Yani aynı El hem yetkilenme olan El’di. Hem yetkilendiren El’di. El’in mülk sahibi olduğunu söylemesi, kendi kendisine yetkilenmesiydi. Mülkünü keyfine göre dağıtması da yetkilenmeden ötürü kendisini yetkilendirmeydi.
Kendi yetkilenmeli; kendi sahipliğine ve kendi iradesine itaat ve taat eden inanıcılarıyla ahit eden de El’di. İlahlar kendi totem meslekli ürünleriyle özdeşleşmişlerdi. İlahlar ve ilahi gruplar o ürün adı ile anılıyordu. El de sahibi olduğu ürün adı ile özdeşleşen isimle anıldı. Oligarşinin dili tümden bu monarşi diline vurguydu.
Eski hafızadaki eski ilahi tarım toplulukları; ilahi çoban toplulukları düzenli anlayışlar şimdide El ahdi ile “incir”, “zeytin”, “hurma” gibi ürünler üzerindeki; totem meslek sahipliğin isim özdeşleşmeleriydi. İncir de hurma da zeytin de ittifak eden gerçek birer tarımcı El topluluklarıydı.
Oligarşi dili; monarşi içinde El ile iman ittifakı yapan tarımcı köleler inanıcınla incir ve zeytin gruplarıyla her bir El’in kendi özel köleci ittifakıydı. Oligarşi başta bu ittifakları iyi biliyordu. Oligarşi her iki eski El ahitlerine bağlılık vurgusu yapacaktı. Oligarşi tevhidi geçen zaman içinde kendisini öne çıkaran vurguları yapmakla Eski El ahitleri de oligarşinin şirki olacaktı.
Yani monarşin El ahitleri de sonraki oligarşiye göre müruru zamandı. Oligarşi, zeytin ve incirdeki referans anlamı unutacaktı. İncir zeytin gibi kavramalardaki incir ve zeytinden eski El ahitle olan köleci inanç grupları değil; incir ve zeytin bitkisi anlaşılacaktı. Böyle olunca süreç anlaşılmaz olmakla sanki gaipten verilen haber gibi söylenip anlaşılır olacaktı. Köleci El dili kolektif ittifakın gaipten haberciliği olmuştu. Oligarşi dili de hem kolektif dilin hem monarşin El ahitle olan dilin gaip, habercisi olmuştu.
Yani oligarşi kendisinin sentez parçası olan bu türden eski tarımcı El sahipliklerdeki; El ahit namelerine hitap etmeyi de unutmuyordu. Oligarşi öncesi El sahipli tarımcı yapılar içinde “tin El sahiplik ahdi” ile “incir sahipli köleci ittifak üzerinde başka bir El sahiplik ahdi” vardı. Oligarşinin kutsalı olan söylem, bu nedenle; kendi ittifakının parçası olan "Tine (incire) ve zeytine ant olsun ki..." diyordu.
Şimdiki ulus yapısı içinde oligarşinin bir benzeri olan yeni bir tevhit dli vardır. Bu dil emek üzerinde ve kolektif yatırımlı dil üzerinde; işçi, işveren, emek, ücret, finans, kar vs. olukla anlam ve anlatımdı. Kolektif üzerindeki enfeksiyonla; kolektif yatırımlar “işveren sahipli yatırımı diye tarif edilince; işveren yatırımına göre olan süreç içinde “emek gücüne göre olması gereken anlam ve anlatımlar” kayboldu. Gaip duruma düştüler.
Bu emek gücü üzerindeki gaipçe durum içinde oluşan çelişme ve sınıf mücadeleleri ortaya çıkacaktı. Emek gücü üzerinde sorun çıktıkça oligarşin burjuva ideolojinler ile işbirlikçi aydın ve siyasetçileri de; "yemin ederim ki, ben de bir Arap kadar Arabım, bir Laz kadar Lazım. Bir Çerkez kadarda Çerkezim" diye yemin edecekti. Bunlar sorunu, çelişki olan ve sorunun kaybolduğu yerde değil de başka yerde arama yapan hüllece söylemlerdi. Kolektifin olanla; kolektifin olmayan arasındaki enfekte edilen çelişkin olaylımalar da aynı müruru zamanla hüllece hafızalı olmanın mantığı olan söylemlerdir. Bu mantık, günümüzü yeni hülle üzerinde meşrulaşma ve sahiplenmedir.
Emek asal ekseninde meşrulaşıp mahsuplaşma (sabit dönen) sahiplenmesini bilmeyen; bilmezden gelen kasıtlı dil; böylesi bir dille yanıltıcı olmak zorundadır. Tarihin El mantıklı hülle dili şimdilerin de aynı mantığıdırlar. Ve aynı hülle dilin sosyolojik kültür içindeki enfeksiyonuyla olmanın hafızasıdırlar. Yeni olan üniter ligin sağlam olmayan eksen sahipliği nedenle, bu söylemler de burada "Laz, Arap, Çerkez gibi eski ahit taraflılarını anmakla" güya kendilerine yeni üniterlik içinde güven ve tanınma meşruiyeti iliğini kazanıyordular.
Kolektif bilinç; kolektif güç; kolektif sahiplik ve kolektif miraslı emek gücü üzerinde, mahsupla olan kişisi sahipliklerle egemenlik hakkı olmayan her ahit; ya da her ahitçe üniterlik; hülle ve hülle dilinin mana dili olmaktan kurtulamazlar. Hülle diline kayan aldatma şuydu. Kolektif olan kolektif sahipliklerin oligarşiye verilmesiydi. Oysa:
Mütekabiliyet mahsuplaşmalı esasın, kendi değiştiricilerine ve kendi dönüştürücülerine bağıntılı olmakla girişme; mütekabiliyet mahsuplaşmalı sahipliklerin değişkenliklerini ortaya koyacaktı. Mütekabiliyet mahsuplaşmalı süreçlerin biri gruplar arası üretim hareketi içinde grup veya sektörün emek gücü farklılığı olmasıyla, mütekabiliyeti mahsuplaşma esasının ortaya konacağı, bir ayarlayıcı değişkenliklerdi.
İkinci mütekabiliyet mahsuplaşmalı grup ilişkileri içinde de kişisi emek gücü farklılıklarını ortaya koyan nitelik ve niceliğe göre kişilerin sahiplikleri; bu mütekabiliyeti mahsuplaşma esasının değiştiricisi ve dönüştürücüsü olmasıyla, kolektif süreç girişmesinin reosta ayarını oluşacaktı. Demek ki sektörler arası emek gücü üzerinde yansıyan mütekabiliyeti mahsuplaşma vardı. Bu kişinin kendi emek gücü olan durumlardı. Bunla, mütekabiliyeti mahsuplaşmayı ayarlayan kişisi sahipliğin belirleyicisiydiler
Yeni oligarşinizle ulus devlet içinde güven ve tanınma kazananlar da El Ahit’lelerdir. Ulus devlet oligarşinle burjuvaziyi tanıma üzerinde ulus devlet oldu. Kolektife ait olan tüketilecek mütekabiliyeti mahsuplaşma olacakların sahipliklerini sahiplenen oligarşinle burjuvanın ulus devletiydi. Geçmiş ile arasında hayli fark vardı. İşverenle masaya oturup emekten gelen gücünüzle kölelik sözleşmesinde iradeyi müzakere eden beyanlarda bulunuyordunuz. Ortak tanımayan El karşısında üreten ortak olarak masaya oturup iradeye taraf oluyordunuz. Az şey mi?
Ulus devlet içindeki oligarşinle burjuvazi tevhidi içinde kendisine eski El ahit eşmesi içinde meşruiyet eşme bulanlar da; eski El Ahit’lelerdir. Eski ahit te El’e taat, itaat ve ibadet olan kurbiyete itaat vardı. Ama El’e karşı olmakla, El’e yaklaşmayıp, uzaklaşma masiyeti içinde taraf olanlara taat ve itaat yoktu.
Önce oligarşiye yaklaşmayana; oligarşiye karşı masiyet içinde olana taat ve itaat yoktu. Ki El’in kendisi de eğer oligarşiye girmemişse, oligarşiye yakınlaşmamışsa; El de masiyet olan itaatsizle oluşa dâhildi. Oligarşi içinde oligarşiye taat ve itaatle olduktan sonra tinden zeytinden olan kendi efendinize taat ve itaatle olacaktınız ama masiyetle olmayacaktınız .
Oligarşi içinde kendisine yer bulan El’ler böylece yeni ahde taat, itaat ibadet ve masiyet (yasaklananı yapmamakla) ile oligarşiye yaklaşmalı durumla birleşme içinde olacaklardı. Şimdi oligarşi dili; eski ahit taraflısı olan tekil El'lere ve El ahdine atıfla oligarşinin sözü bu nedenle "Biz" demekle başlıyordu.
Bu nedenle oligarşi içinde oligarşi de tevhidi olan El, diğer El'leri de hesaba katarak; yeni olan güncel tevhit hükmünü biz diye söylüyordu. Buradan da cevap bulunması gereken yeni bir temel çelişki ortaya çıkmıştı. Monarşin olan El, “benim hükmüm değişmez” diyordu. “Ben mutlak olanım” diyordu. Oysa Monarşi olan El’in oligarşiye katılması demek; El’in mutlak olmaması demekti. Mutlaklığından feragat demekti. Oligarşi mutlak olan El’in irade, karar ve hükmünün değişmesiydi.
İşte bu nedenle güncel hüküm (oligarşi hükmü), eski olan El hükmünü ne kadar tanırsa tanısındı; Ne El tekildi. Ne hükmü tekildi. Oligarşi diliyle, oligarşiye hitap eden oligarşinin ahit hükmü bile biz der iken bile; mutlak olan, ben diyen El’lere göre değişen ve ortakları olan hükümler olacaktı. Oligarşi ve oligarşi içindeki El’ler bu çelişmeyi görmüş olmakla; "Biz bir hükmü kaldırırsak yahut ta bir hükmü (ahdi) unutturursak, yerine daha iyisini getirmek için bunu yaparız" diye çoğul hülleyle konuşuyordu.
Kısaca El; ön ittifaklı ilahın kolektif gücüne ve kolektif sahipliğine, kolektif hafızası olan tarih bilincine karşı bir hülle yaptı. El bu hülle ile kolektif oluşun kendi özelliğini; kendi gücü gibi; kendi takdiriymiş gibi kendi üzerine aldı. Böylece nesnel ve inşacı kolektif tarih bilinci El'in irade hükmü olma yanılsamasını ortaya koymuştu. İşte bu tam bir hülleydi.
Hülleci El bu kez de Oligarşin monarşi içindeki El'ler üzerinde hülle yapmakla her bir El’e atfedilen yeminle; “yemin ederim ki... (kasem ederim ki...)” diyen sözleriyle; yeni vaat ve vaazla olan sözlerle konuşmasına başlıyordu. Yemin hülle olanın, doğru olmayanın iknacı ve sahte olucu metoduydu.
Oligarşinin tevhitçi dilinde "yemin etme" yeni bir hülle şekliydi. Oligarşin içindeki yeni tevhitçi El'in, eski ahit üzerine olan El ahitlerini tanımasıydı. Eski ahdi tanıyacaksa yeni ahde ne gerek vardı? Vardı çünkü eski ahitler üzerinde oligarşi kendisini tanınma ediyordu. Kullandığınız sürece eski vardı. Yeni bir hülle olmakla bu da oligarşinin hüllesiydi.
Oligarşinin hüllesi bu nedenle eski ve ilk ortaya konan El ait El’in hülle ve oyunlarıydı. El’in bu anlayışı kolektif dönemdeki totem meslekli süreçlerine atıfla meslekler şimdi El imanının kendi adlarıydı. İlahi sürecin totem meslekli kolektif patenleri şimdi monarşin El’in patenti olmuştu. El iradesi kolektif sahipli patenti monarşin olan El’in üzerine bu patenti döndürmenin, hüllesiydi. Totem meslekli grup süreçlerini El, kendisine El’in sahipliği yapmıştı. Ve bu ilk hülleydi. Ve ilk hüllece olan da El’di.
Totem grup mesleği olan köşkerler, hallaçlar bu hülle ile şimdi El mesleği olan El iman öğretileriydi. Oligarşiler de bu totem meslekli sahipliklere; “ incire, zeytine ant olsun ki…” demekle El sahipliği dediler. Bu sahipliği demekle kalmadılar. El’e ait bu eski El ahitlerini andı ve kutsadılar. Eski ahitler oligarşin sürecin başlanış doğrularını oluşturmakla, şimdi de oligarşinin değişmez gerçeği oldular.
Ve şimdi de tine, zeytine ant içmenin yanında “ âlemlerin (oligarşiye katılanların) rabbine ant olsun ki…” demekle de oligarşinin dili oligarşiye yemin üzerinde referans oldu. Yeminler aslında eski ahitlere bağlılığın özel ahdi bağsan oluş çekimiydi. Şimdi de oligarşiye bağlılığın genel bağ çekimiydi.
Yeminli atıflar kutsandı. Kutsamalar, hüllelerin doğru olma mana anlayışlarını kuşku duyulmaz kıldı. Hülleleri şiddetlendiren taat ve itaatlere, çekim ekseni yapıldı. Oligarşinin, eski ahdi anıcı atıfla yemin etmesi; eski ahdi kendi hüllesine eşletmesiydi. Oligarşi eski ahitle kendisini aynılaştırdı. Oligarşi eski ahitle meşru olan yeni tip sahipliğin âleme (yeryüzüne) yayılma oligarşisiydi.
Oligarşi eski El sahipli meslekleri oligarşi entegrasyonu içinde kendi tevhidine irade yaptı. Böylece oligarşi eski ahdi kendi meşruiyet ligine hülle yapıyordu. Böylece El; oligarşi tevhitle şimdi oligarşin ahit üzerinde yeni bir hülle gelişme ile yeni imanın yeni inanç ahdini oluşturuyordu.
Rab yeryüzü (âlem ) sahipliğine soyunan oligarşi mana anlayışının, oligarşi sahipliğine göre anlam ve izah edilmesiydi. El olan ahit durumlara göre oligarşinin kendisi hidayetti. “Rabbine an olsun ki onlar (panteon birliği içindeki oligarşini olan farklı farklı El inanıcıları) aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yaparlar”. “Fe ve rabbike. Rabbine ant olsun ki…” diyerek “biz onları da (farklı El sahipliği çekişmeli İnanırlarını da) (mesiyeti olan) şeytanı da dirilteceğiz” der. Eski El ahdine kapılış şeytanlıktı.
Ve yine “fevebirabbike”; “ ant olsun ki, hepsini sorguya çekeceğiz” Hepsi kim? Bir önceki oligarşiye göre yeni oligarşi içinde oligarşiye karşı çekişmeli olan El inanıcıları. Sorguya çekecek olan kim? “ sorguya Çekeceğiz” demekle “biz” diyen oligarşi müttefikliğidir (oligarşi sentezidir).
Böylece eski ahitler üzerinde oligarşi girişmeli yeni ahitle güncel durum, doğmuştu. Bu güncel durum içinde hak olan; doğru olan, gerçek olan; oligarşiydi. Oligarşin oluşun tevhidiydi. Doğru olan ahit te, yeni ahit olmuştu. Güncel olan, doğru olan “hak geldi”; eski olan, yanlış olan, “batıl olan ahit zail (yok) oldu" deniyordu. Eski olan önceki, gerçek toplumların gerçek yaşamları ile süreci anlatmanın mana kavramlarıydı.
Bunlar kıyası kabil ile tarihin geçmişten geleceğe aktarılmasına, her zaman hafıza ola gelmişlerdir.
Ne var ki günceldeki değişen şartlar içinde eski yaşantıdan eser kalmaz. Eser kalmayan eski yaşantıları destekleyip anlatan sözlerin karşılığı olan mana devinmesi içinde ki anlamlar, şimdinin yaşantı ilişkileri ile anlaşılmaz olurlar. Böylece eski yaşam içinde kullanılan anlam dili olmakla aktarılan eskinin gerçek manalı düşünceleri; şimdinin anlam dili içinde anlaşılır olmamakla; eski dil kendilikten hem şifreli hem de batıl oluyordu.
Onlarca örnekler gibi ön ittifakları anlatan yer-gök kavramı da bu tür ön ittifaklı eski yaşam gerçekliği olan anlamıyla iki kavramdır. Gök ve yer sözcükleri şimdiki oligarşi içindeki anlamıyla ve anlatım dili ile bulutlu ve yıldızlı semayı anlam eder. Yer de artık ön ittifaklı dönemdeki gibi aşağı toprak değildi; müruru zamanla oligarşi içinde sadece toprağı, yeryüzüne doğru olan âlemle dünyayı anlatır olmuştu.
Bu tarz erken döneme ait söylemlerdeki mana ve bilinç, şimdiki söylemle anlatılıp şimdiki söylem sel ifadesiyle anlaşılınca; yoruma muhtaçtı. “Gökten yere inmek gibi”; “İnanna’nın gök gezmelerine çıkması” gibi; Dumuzi’nin yeri turlaması” gibi ifadeler akıl almaz çelişkiler ve anlaşılmazlıkları ortaya konuyordu.
Dumuzi’nin yer gezmesi nedenle Akad yurdu Gök’ü boş koyması ile ittifakı görüşmelere inen Dumuzi gezmesi ile boşalan bu boş yer olan ittifakı günleri anma; oligarşi dilinde “yıldızın yerine yemin eden” anlamıyla oligarşi ahdi içinde hiç bir şey anlamak olası bile olmuyordu.
Eskinin dilinde Akad yurdu olan gök ile gök yerlerde oturan Akatlılarla gök; Akad’ın yurduydu ( gök Akad’ın yeriydi). Şimdiki anlamıyla Akad’ın yerinde El Sargon sahipliği olan bir Akad oligarşisi vardı. Oligarşi de sadece Akad’ın yerinde oturanlar değildi. İlk ön ittifaklı grupların hafızasında kazınmış bir Akad yeri olan gök vardı. Şimdiki oligarşi, Akad’ın yerinde daha büyük, daha geniş olmakla fazla bir alandı. Oligarşi içinde Akad sarayı merkezli yönetimin oluşmasıyla; Akad yöneten bir merkez olmuştu.
Erken dönemde ittifaka gelen totem meslekli grupların bulundukları yer, gök tarifli iki yerden gelenler bu iki bölgenin kesim yerlerine gelip, buluşurlardı. Yerdeki karabaşlıların yurdu da boş kalıyordu. Böylece yerdeki ve gökteki bu iki grup buluşması ilk kes temas edenler olmakla; büyük bir tarihi kırılma günü anmasıydı.
Boş kalan “yıldızın yerine yemin” bu travma günlerini anmaydı. Travma, tarihte ilk kes totem yaslara aykırı olmakla ilk kes ahit sözleşmelerini yapmanın da ilkiydi. İlkler önemliydi. Bu nedenle aşağı yer olan Sinear denen yerdekiler; yer denilen yerlerinden kalkanlar Sümerlerdi. Sümerliler, aşağı toprak yerle, yukarı toprak gök arasındaki bir buluşma noktası olan kesim alan içine Akadlarla buluşmağa geliyorlardı.