Özlemler biriktiren kehanet.
Şehrin beş hali ismi yoksunluk;
sıfatı ayrım; yüreği yaralı yine dağlarken heceleri.
Ölümü örttüm üstüne kelimelerin
aslında soluğumu tuttum ve öldüm.
Şiir oldum bu gece.
Dün ise hikâye kıvamındaydım.
Yarına bir makaleye konarım belki
yine sakil kalemin neferi olduğu sevgimden nemalanırken yazdığım her cümle.
Hoyrat kancaları var gecenin. Sihir
bildiğim gözleri var aşkın.
Kanayan kâbusları var bir de hele ki
kardığım ömrü yok sayan iklimler nezdinde ikilemler doğurduğum…
Şaibeli bir sancıyım yine az sonra’mı
boykot eden zaman aşımı hücrelerin kanıksanmış esaretine bel bağladığım ve
yüksünmeyi unuttuğum kaderin de sabrıma katık yapan ihaneti var dün denen
minvalin.
Öykünmek ise aslıma nasıl ihanet
ederim?
Nefreti boca eden ve kinine tapan
iblisten yana derdim bir de nefsine tutsak.
Körelmemek adına yazıyorum
belki’lerim öğüttüğüm yüreğimde konuşlu ne çok şey var ne çok insana ait
aslında aidiyetimi sorgulamaktan filan da vazgeçtim.
Geldim dün.
Ve buradayım an itibariyle.
Yarınımı bıraktım Rabbime yine
kutsalıma sığındığım ve her şiirimi kutsayan aşkı bıraktım nadasa.
Sevmeye programlı bünyem.
Hoyrat iklimlerden geçtim ama hep
sevdim.
Zamanın tutanaklarında kör harfleri
sulh bildim; ölü imleçleri ise gizime aldım aslımı sunarken Yaratana, her
yaratıyı saygıyla selamladım.
Mühürlü gözlerinde yalanların ikrara
duran kayıtsız ve katıksız cehalet.
Nam.
Dem.
Kirden arınmak ise sahipliğimin
sahipsizliğinde beni boykot eden.
Kinayeden uzak seyirler diliyorum
epeydir.
Azalmak gerek aslında ama ben
çoğalmayı şerh düştüm evrene. Mukozasında ömrün gaipten gelen bir sevinç ve
sevgi huzmesi yine içimin duraklarına asılı sayısız yolcu sayısız ben’den
üreyen ve hezimete uğrayan sen tınısında sizlik cümlelerle hasbıhal ediyorum
aklımın merdivenlerine takılı aklımın sıtma üşengeçliğinde her nasılsa
sevmekten usanmadığım ve üşenmediğim.
Demin açıktı televizyon.
Gözüm klavyede, kulağım aşkın
frekansına ayarlı ama yine de duydum çiy sarı saçlı kadının attığı
kahkahalarına tanık olduğum şu söylem.
Kibrine inat dedi işte.
Dedi ki… denmedik ne kaldıysa zaten
birileri söylüyor.
Kısaca: sevmeyi öğütlüyor yapay saçlı
kadın.
Zanların da muteber dolgusuna dikkat
çekmek istedi.
Ellerini şaklattı.
Sahi, sevmek ne önemli, dedi.
Kapadım sesini televizyonun aslında
iki kadını da ebediyete kadar susturdum.
Sevgiyi bonkörce harcayanlara
bakıyorum da.
Bir de kendini zengin ilan edenlere.
Zenginliğin sihrinde aslında
zikredilen hep maddiyat demek ki; bir yerlerde yanlış yaptım bir ömür boyu.
Sürüngen fiiller sıkıştırıyor bir
yandan.
Sünepe mizaçlarının saldırısındayım
ne de olsa özgün olmalıyım yoksa bana ne el-âlemin kadınının dediğinden.
Ekranda söylüyorlar gerçeği
uygulamaya gelince hep ters köşe yine mizaçlarının tutukluk yaptığı.
Sevdiğim kadar da var hani: tutuklu
kaldığım şu duygu cumhuriyetinde, özgürlüğümü ilan ettiğim yine suskun geçen
günün gecesinde taarruza geçen kelimelerin kölesi olmaya dünden razı olduğum.
Sevginin ikbali.
Aslında sevgi kazanımın tam kendisi.
İyi de kötülük ve nefret neden pek
bir revaçta?
Dediğime de bakmayın hani ne de olsa
herkes kendinden mesul ötesinde Hakkın nezdinde neye tekabül ettiğimiz önem arz
eden asla ve asla birilerini inandırıp göz boyadığımız çakma sıfatlarla şah
iken şahbaz olduğumuz yine Allah katında karşılığını buluyor er geç.
Sevgiyi kuşandığımız kadar mutluyuz
ve yine kendimizi armağan ettiğimiz kendimiz kisvesinde hangi muteber duygu ise
şaha kalkan.