RAMAZAN İBADET AYIDIR-2
Ramazan ayı; içerisinde barındırdığı "Kadir" gecesiyle daha da bir kıymet kazanır. Çünkü bildiğiniz üzere Kur’an, Kadir Gecesinde indirilmiştir ve dolayısıyla Ramazan-ı Şerif, Kur’an-ı Kerim’in indirildiği aydır. Bu ayda; Kuran-ı Kerim'le olabildiğince vakit geçirmek, en güzelidir. Çünkü bu ayda, Rasulullah (sav) ile Cebrail aleyhisselam karşılıklı olarak Kuran-ı Kerim okuyup tekrar ederlerdi. O yüzden; günümüzde halen devam eden mukabele okuma ve günlük cüz takip etme âdeti de, bu uygulamadan kaynaklanmaktadır. İşte bu mana ile bakıldığında; Ramazan ayında dünya, büyük bir mescit halini alır. O mescidin farklı farklı köşelerinde, milyonlarca hafızlar oturup Kur’an okurlar ve müminlere, Ezel ve Ebed Sultanının sözlerini dinletirler.
Ramazan ayı; huzura, rızaya erişebilmek için bizlere sunulmuş büyük bir fırsattır. Günah işlemeye oldukça meyilli bir nefis taşıyan insanoğlunun; açlıkla nefsini terbiye edip dizginlemesi ve yemek içmek gibi dünyevi ihtiyaçları terk ederek, bir süreliğine melekler seviyesine çıkması; o hal ile Cenab-ı Hakk'a (cc) daha çok ibadet etmesi ve O’nun rızasını kazanmak yolunda, daha fazla salih amel işlemesi için verilmiş, büyük bir hediyedir. Oruç tutmaktaki esas gaye de bu olmalıdır; melekler seviyesine çıkmak! Çünkü melekler yiyip içmezler, günah işlemezler, isyan etmezler; sürekli ibadet halinde Cenabı Hakkı tespihle meşgul olup, O’nun emirlerinden bir an olsun ayrılmazlar.
İşte, tam da bu manada bir oruç tutabilmek için; sadece mideye değil, bedenimizdeki tüm organlara hatta benliğimizdeki tüm duygulara da oruç tutturmalıyız. Dilimizi yalandan, gıybetten, kötü sözlerden korumalı; bunların yerine Kur’an okumalı, salavat ve zikirlerle meşgul olmalıyız. Gözlerimizi haramlardan, kulağımızı kötü ve gereksiz sözlerden koruyarak, vaktimizi olabildiğince ahirete yönelik işlerde değerlendirmeliyiz. Yapabiliyorsak; hayalimizi, düşüncelerimizi bile tefekkür yolunda kullanarak, mükemmel bir oruç tutabilmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Orucun, bizi kötü amellerden uzaklaştırdığını bilmeli; bizim, onu değil; onun bizi tuttuğunu unutmamalıyız.
Gelelim bir diğer önemli konuya… Eğlenceler!
Şu iyice bilinmelidir ki: Ramazan ayı; kesinlikle eğlence ayı değildir!
Ramazan ayı; ibadet ayıdır.
Son yıllarda görsel medya aracılığıyla, eski Ramazanlarda nasıl eğlenceler yapıldığını anlatan birçok program sunulmaya başlandı. Bu programlar sayesinde, insanların aklındaki Ramazan ayı; gündüzleri aç ve susuz kalınan, geceleri de bu açlığı giderme çabası içerisine girilerek, midelerin türlü türlü yiyeceklerle tıka basa doldurulduğu ve sonrasında çeşitli eğlencelerle, oyunlarla vakit geçirilerek harcanan bir zaman dilimi olduğu şekline girdi. Bu anlayış; Ramazan ayının kutsallığına gölge düşürmekte, gösterilmesi gereken hürmeti kırmaya çalışmakta; hatta toplumsal çerçevede, bu mübarek ayın değerini, kıymetini azaltmayı amaçlayarak, hissedilmesi gereken feyiz ve maneviyat yavaş yavaş hiçe indirilmeye çalışılmakta ve bu yöndeki yayınların çoğalmasıyla büyük bir algı yanılması hedeflenmektedir. Müslümanlara, Ramazan ayının yüksek maneviyat içeren bir ay olmaktan ziyade eğlencelerle geçirilen bir ay olduğu hissi verilmeye çalışılmaktadır. Bu hususta çok dikkatli ve de uyanık olmamız gerektiğini belirtmek isterim. Bu anlayışın engellenmesi, artık hepimiz için bir görev hükmünü almıştır.
Gelin, bu Ramazan, hep birlikte bu algıyı düzeltmeye çalışalım. Öncelikle kendimiz, yaşantımızla örnek olup sonra başkalarının da tam manasıyla yaşamasına vesile olalım. Ramazan ayının eğlence ayı olmadığını, ahirette kavuşacağımız sonsuz ve de sınırsız mutluluk için kaçırılmaması gereken büyük bir fırsat kapısı olduğunu; bizzat yaşayarak anlatalım. Dergâh-ı İlahi’den bize hediye edilen bu nimeti, dünya için kullanıp da boşa harcamayalım.
Evliyaların piri Abdülkadir Geylani Hazretleri (k.s.) şöyle buyurmuştur: “Sene bir ağaçtır. Recep ayı, onun yapraklanma; Şaban ayı, meyve verme; Ramazan ayı ise meyveleri toplama zamanıdır.”
Rabbim bizleri, o meyveleri bol miktarda toplayanlardan eylesin.
Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun.
MUSTAFA GÜL (HAMDİ)