Değerli dostlar;
Allah kısmet
ederse bu akşam (07 Mart 2019) günü akşamı, yeni bir üç aylara daha kavuşacak ve
bu mübarek aylardaki ilk kutlu gece olan “Regaip
Kandili” ni eda edeceğiz, inşallah.
On bir ayın
sultanı dediğimiz mübarek Ramazan ayının yaklaştığını bizlere müjdeleyen Recep
ayının bu ilk gecesi, aynı zamanda yeni bir rahmet sağanağının da habercisidir.
“Üç Aylar” olarak adlandırdığımız Recep, Şaban ve Ramazan ayları; bizler için
sevap kazanma bakımından kaçırılmaması gereken büyük bir manevi sofraya davet
hükmündedir.
Başta
Resulullah (sav) olmak üzere; yüzyıllar boyunca onun sünnetine uyan istisnasız tüm İslam alimleri
bu ayların önemini vurgulamış, Cenab-ı Hakk’ın (cc) rızasını kazanabilmek ve ana
vatanımız olan cennete ulaşabilmek yolunda çok kârlı olduklarını bildirmişler; bu
ayların layıkıyla değerlendirilmesi yönünde çeşitli tavsiyelerde bulunarak sınırsız
ecir kazanabileceğimizi müjdelemişlerdir.
Bir mümin, bu
aylarda yapacağı çeşitli ibadetlerle, seksen senelik bir manevi ömür
kazanabilir. Cenab-ı Hak (cc) normal günlerde sevapları on katı, günahları ise
bire bir olacak şekilde yazdırır.* Bu mübarek aylarda ise kazanılan her bir
sevabın, okunan her bir Kur’an harfinin karşılığını yüzlerce kat fazlasıyla
verir. Bununla birlikte, işlenen günahları yine bire karşılık bir yazdırır.**
Büyük zatlar; eserlerinde,
bu mübarek günlerin önemine özellikle dikkat çekmiş ve bu rahmet sağanağının
kaçırılmaması gerektiğini ehemmiyetle vurgulamışlardır. Recep ayında işlenen her
bir salih amelin, sevabın yüzlerce katıyla çarpılacağını, bu kazancın Şaban
ayında üç yüz misline çıkacağını, Ramazan ayında bin katına ve hatta Kadir
gecesi gibi özel vakitlerde otuz bin katına kadar varacağını, derin ilmi
bilgileriyle bizlere haber vermişlerdir.
Kimileri bu gibi
hesapların nasıl elde edildiğini merak edebilir. Çok örnekler verilebilir ama
bir örnek vererek konuyu uzatmamaya çalışacağım. Cenab-ı Erhamürrahimin Kuran-ı
Kerim’de, Kadir Suresindeki bir ayette, o geceyi kastederek: “Leyletul kadri hayrun min elfi şehr” buyurmuştur.
Bu ayetin manası: Kadir gecesi bin aydan
daha hayırlıdır. Kadir Suresinde geçen bu “bin ay” ifadesi yıl olarak
hesaplandığında 83 sene etmektedir. Gün olarak hesap edilince (bir ay, otuz gün olarak kabul edildiğinde)
30.000 güne karşılık gelmektedir. Yani bir mümin, o geceyi, Cenab-ı Hakk’ın
(cc) rızasını kazanmak amacıyla çeşitli ibadetlerle meşgul olarak (tespihlerle, zikirlerle, tefekkürle O’nu
(cc) anarak; salavatlar çekerek) değerlendirse; bir gecede sanki seksen üç
sene, ya da otuz bin gün yaşamış da hiç günah işlemeden tamamını ibadete
ayırmış gibi sevap kazanabilir.
Peki, bu mübarek gün ve gecelerin nasıl
değerlendirilmesi gerekir?
Alimler
tarafından belirtilen ortak görüş kısaca şudur: Üç aylar boyunca günlük
farzların haricinde yapılması gereken başka bir farz ibadet yoktur. Ancak Resulullah
(sav) tarafından uygulanmış birçok sünnetler vardır. O (sav), bu aylarda çokça oruç
tutar ve diğer zamanlara oranla nafile ibadetlerle daha çok meşgul olurdu. O’nun
(sav) bu uygulamaları sebebiyle bu aylarda; varsa kazaya kalmış namazlar,
oruçlar eda edilmeli; yoksa nafile namaz ve oruçlarla vakit değerlendirilmeli;
Kur’an ve Kur’an ile ilgili tefsir kitapları okumalı; salavatlar çekilmeli…
Bu konu çok
uzun olduğundan, gerekli araştırmayı sizlere bırakarak devam etmek istiyorum.
Resulullah (sav), üç aylar
gelince şöyle dua ederdi:
“Ya Rabbi, Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl; bizi Ramazan’a kavuştur.”
***
Üç aylar
içerisinde bulunan ve “kandil” olarak adlandırdığımız mübarek gecelerde yapılan
ibadetlerle ilgili yanlış bilinen ama maalesef yaygınlaşmış olan bir iki hususu
belirtmeden geçemeyeceğim.
Çevrenizdekilerden
mutlaka duymuşsunuzdur. Şu kandilde şu şekilde namaz kılınır, o namazda şu
dualar okunur vs. derler. Bunların hiçbirinin mecburiyeti yoktur. Sadece bazı
âlimler tarafından, insanların o geceleri değerlendirmesi için tavsiye edilmiş
güzel uygulamalardır, o kadar!
Piyasadaki bazı
dua kitaplarında da gördüğümüz, her kandile özel namaz ve o namazın nasıl
kılınacağı hakkında bilgiler, sünnette yoktur. Bu, namaz kılmayın demek
değildir! Aksine, mübarek gün ve gecelerde herkes dilediği gibi ve dilediği
kadar namaz kılabilir. Sadece belirlenmiş bir şablonu yoktur.
Diğer husus:
Kandil günleri tutulan oruçlar…
Yanlış
anlaşılmasın! Kandil günlerinde tutulan oruçlara da bir şey demiyorum, diyemem
de zaten. Kandil gecelerinden, özellikle “Berat gecesi” kastedilerek söylenmiş
olan “Gecesini ibadetle, gündüzünü
oruçla geçirin” mealinde bir Hadis-i Şerif vardır ve dolayısıyla bu, Resulullah’ın (sav) bizzat tavsiyesidir. Benim dikkat çekmek istediğim nokta: o oruçların
tutulduğu zaman diliminde yapılan yanlışlıktır.
Bunu, şu
şekilde açıklamaya çalışayım:
Örneğin: bu
akşam kandil. Çoğu mümin kardeşimiz gündüz oruç tutup akşam olunca da geceyi değerlendirmeye
çalışacak. Buraya kadar her şey normal ama o oruç tutan kardeşlerim bilmiyorlar
ki; dinen yeni bir gün, akşam ezanıyla başlar. Yani: bu gece kandil ise kandilin
vakti akşam ezanıyla girer ve bu geceyi takip eden gün, kandilin gündüzüdür. Yani
oruç tutulması gereken zaman dilimi bu gündüz değil, bu geceyi takip eden
ertesi gündüz olmalıdır.
Bununla
birlikte “biz, kandili oruçlu bir ağızla karşılamak için gündüz oruç tutuyoruz”
diyenler de vardır, saygı duyarım ama bu yanlış uygulamadan dolayı çoğu mümin, gündüz
oruçlu olmanın etkisiyle akşam iftarını açınca üstüne çöken rehavet sonucu
geceyi tam olarak değerlendirememektedir. Bugün oruç tutan kişi; kandil
gelmeden oruç tutmuş, kandil gecesi de yorgunluktan dolayı yapmak istediği
ibadetleri yapamamış, dolayısıyla kandilin sevabını büyük oranda kaçırmış
olmaktadır.
“Bir gün”
olarak ifade ettiğimiz 24 saatlik zaman diliminin -mevsimine göre değişmekle
birlikte- yarısı gece, yarısı da gündüzden oluşmaktadır. Kullandığımız miladi
takvime göre yeni bir gün, gece saat 00.00’dan itibaren başlar. Fakat dinimize
göre yeni bir gün, akşam ezanıyla başlamaktadır. İşte bu hususta ortaya çıkan
yanlışlık da bizlerin gün ve gece ayrımını kendi alemimizde tam olarak
kavrayamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Aslında birçoğumuz
farkında olmasak da bunu hayatımızda uygulamaktayız. Şöyle ki: Perşembe
akşamlarına “Cuma gecesi” deriz ya hep. Hiç düşündünüz mü neden “Cuma gecesi”
diyoruz? Çünkü Cumanın gecesi gününden önce gelir. Ya da başka bir örnek
vereyim: Yarın, Ramazan ayının ilk günü olsun. Bizler bu geceden itibaren
teravihe başlarız, peki neden daha oruç bile tutmadan teravihe başlıyoruz?
Çünkü bu gece akşam ezanıyla birlikte Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz ve
Ramazanın ilk gününün gecesi, bu gecedir.
Gelelim mübarek
gecelerin nasıl ihya edileceğine.
Her konuda
olduğu gibi bu konuda da en iyi tarif, yine Resulullah (sav) tarafından
yapılmıştır. Sahih kaynaklarda geçen “Yatsı namazını cemaatle birlikte kılan kimse, gece
yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün
gece namaz kılmış gibidir.” **** Hadis-i Şerif ’i, her
günümüz için geçerli olmasının yanında, mübarek geceleri ihya etmenin de asgari
ölçüsünü bizlere en iyi şekilde bildirmektedir. Bu Hadis-i Şerif’e istinaden
bir mümin; en basit haliyle, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılarak
mübarek bir geceyi ihya etmiş sayılır ya da sabaha kadar uyumayıp çeşitli
ibadetlerle meşgul olarak, tüm geceyi fazlasıyla ihya etmeye çalışır. Herkes
yapabildiği kadarıyla istifade eder.
Rabbim
bizleri, bu mübarek gün ve geceleri hakkıyla değerlendiren kullarından eylesin.
Üç Aylar
hakkında söylenebilecek, yazılabilecek o kadar çok şey var ki tamamını buraya
sığdıramayacağımı bildiğimden, konuyu uzatmamaya çalıştım. Ama yine de uzun
oldu.
Lütfen,
hakkınızı helal edin.
Üç Aylar ve
Regaip Kandilinizi tebrik eder, dualarınızı beklerim.
Allah’a (cc)
emanet olun.
Mustafa GÜL (07.03.2019)
(*): “Kim Allah’a güzel bir
işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle
gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık
edilmez.” (Enam Suresi - 160)
(**): “Şu
kesindir ki Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez. Ama kulun zerre kadar
bir iyiliği bile olsa, onu kat kat artırır ve ayrıca kendi tarafından büyük bir
mükâfat verir.” (Nisa Suresi - 40)
(***): Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 1, s. 259
(****): Müslim, Mesacid s.260,
Tirmizi, Salat 165, Ebû Davud, Salât 47