Benin doğrum bana göre doğru. Senin doğrun sana göre doğru. Senin doğrun bana göre yanlış, benim doğrum da sana göre yanlış. Bu ne anlamsız bir çıkmaz! 
 İyi ama diyeceksiniz ki bir kavram aynı anda hem doğru hem de yanlış olabilir mi? 
 Kim bilir? Bildiğim tek şey ortada ciddi bir açmaz olduğu. Ve bugüne kadar kimsenin bu açmaz noktasında kafa yormaya ve akıl yürütmeye cesaret edemediği… 
 Olabilir mi onu tartışacağız. Ama çevremize ve tarih sayfalarına alıcı gözle baktığımızda bunun böyle olduğunu inkarı mümkün olmayan en somut kanıtlarla görebilmekteyiz. 
 Yapacak bir şey yok. Olan bu. En basitinden bir kültür öğesini ele alalım isterseniz. Diğer inanç ürünlerini herkes kendi mantık mihenginde deneyebilir.  
 Uzak Doğu ve Afrika’nın bazı bölgelerinde böcek yemek, geleneksel kültürün en lezzetli bölümünü oluşturmaktadır. Böcek yiyenlerle karşılaştığınızda yemeyenlere acıyan gözle baktıklarını görebilmektesiniz. Çünkü onların değer yargılarına yani başka bir ifadeyle doğrularına göre böcek, son derece lezzetli bir yiyecek. Bu yüzden yemek kültürlerinde bu lezzetin bulunmadığı ulus ya da topluluklara, parantez içinde söylüyorum, son derece zevksiz olduklarından acımaktadırlar. 
 Bir toplumun değişik inanç ve duyguların etkisiyle doğru kabul ettiklerini çevrelerine ihraç etme eğiliminde olduklarını kabul etmek gerek. Aynen sizin kendi doğrularınızın herkes tarafından doğru olarak benimsenmesini istediğiniz gibi, bizden de aynı davranışı beklediklerini asla göz ardı etmemeliyiz. O halde 
diyeceksiniz ki yüz milyonlarca kişinin böcek yeme zevki doğrusuna uyup biz de böcek yemeli miyiz?  
 Bu noktada sayıya bakıp aldanmayın. Bir inanç ya da ideoloji kaynaklı bir kültürel öğenin olmazsa olmaz bir Mutlak Doğruya ulaşması için sayısal değerin hiçbir önemi yoktur. Öyle olsaydı dünya üzerinde sayıları milyon düzeyine erişmeyen inançların hepsinin yok olması gerekirdi. 
 Bir topluluğun Mutlak Doğru ve ideal kabul ettiği bir kültür öğesini kabul etmek zorunda mıyız diyordum. Benim böyle bir dayatmam olamaz. Aslında ben eğer karşımdaki bir varlık, kendisini insan olarak tanımlıyorsa ona asla dünya ve ahretini kurtarmak adına bile olsa; hiçbir düşünce ve anlayışımı kabul etmesi noktasında bir dayatma yapmam. 
 Cevabınız hayırsa siz de kendi doğrularınızı, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın fark etmez, başka kişi ve toplumlara kesinlikle Mutlak Doğru diye dayatmaya kalmayın o zaman. Çünkü bütün doğrular yukarıdaki en basit örnekte görüldüğü gibi tamamen göreceli olup; sosyolojik, psikolojik ve çevresel birtakım sanrıların sonucunda ortaya çıkarak zamanla inanılmak suretiyle doğruluk mertebesine yükseltgenmiş demagojik yanılgı hatta beklentileri ifade eden düşünce ve inanç kalıplarından başka bir şey değildir. 
 Biz gene konumuza devam edelim isterseniz. 
 Ama benim doğrum mutlak doğru. O zaman seninki doğal olarak mutlak yanlış oluyor tabi. Bu arada seninki de sana göre mutlak doğru. Dolayısıyla sana göre benimki mutlak yanlış olmak zorunda.  
 Gel de çık işin içinden. Bir tarafın mutlak doğrusu başka bir tarafta nasıl mutlak yanlış olabiliyor kardeşim? 
 Kör müsün gerçeği göremiyor musun? Gerçeklere nasıl sırtını dönebilirsin? Aklın yok mu? Bak sen şuna ya, dediğimi papağan gibi tekrar ederek; benim gerçeğime asıl sen nasıl sırtını dönebilirsin diyor. Olmaz öyle şey!  
 Sen aklını kullanmıyorsun. Bir kerecik aklını kullanabilsen, gerçek dediğin hayal ürünü saplantılarını şöyle enikonu sorgulayabilsen anlarsın o zaman neyin gerçek, neyin hayal ürünü olduğunu… 
 Yahu kardeşim sen papağan mısın? Ne demeye dediklerimi tekrarlayıp duruyorsun? Şuna bakın ya… Sözde ben kafamı kullanmayı bilseymişim... Eee?.. Ayakta rüya görmez, gerçeği hayalden ayırabilirmişim. 
 Dam üstünde saksağan... Yahu kardeşim sen biliyor musun benim doğrularımın mutlak olduğunu kanıtlayan tuğla kalınlığında binlerce kaynak kitap var. Tuğla az bile gelir briket kalınlığında… Ne, senin doğrularını kanıtlamaya çalışan kitaplar da mı var? Onlar da benimkileri gibi kerpiç kalınlığında mı? Sayıları yüz binleri hatta zamanla yakılıp imha edilenleri de saysak milyonları mı buluyor? Olamaz! 
 Ne dersiniz bir inanç ya da ideolojiyi ifade eden ve genelde birbirinin aynısından öteye geçemeyen milyonlara varan kaynak eserlerin olması, bahsedilen kültür öğesinin Mutlak Doğru olduğunu kanıtlar mı? Kanıtlamaz diyorsan, be Allahın ahmak kulu sen niye kendi inanç ve ideolojini güçlendirmek için birbirini tekrarlayan milyonlarca kaynak kitabı delil olarak göstermeye kalkıyorsun? 
  Üstelik benim tarafımda olduğu gibi senin tarafındaki kaynaklar da benim Mutlak Doğrularımı acımasızca yargılayıp ve Mutlak Yanlış yani küfür vesilesi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor demek. Tövbe estağfurullah! Başımıza taş yağacak, taş! Allah size hidayet nasip etsin. 
Ne diyorsun sen, be hey ahmak! Be hey gafil! Sen kimsin de bana hidayet talep ediyorsun? Hidayete ermek, ancak benim yolumdan gitmekle olur. Görüyor musunuz, duyuyor musunuz dostlar. Güya hidayete ermek için onların karanlık yollarından gitmem gerekiyormuş. Küfre, karanlığa, dalalete inanmış insana ulaşmak gördüğünüz gibi mümkün olmuyor.  
İnsanın inanmadan önce aklını kullanmayı öğrenmesi gerek. Kafasını kullanmayı beceremeden inanan kişilerin insan olduklarından artık şüphe ediyorum. O zaman biri kalkıp da sen neden inanmadan önce kafanı kullanmadın demez mi? Haydi bunu hasbelkader kabul ettik diyelim. Birileri kalkıp inanç ya da ideolojine yönelen bütün düşünsel eleştirilere karşı neden şiddetle karşılık veriyorsun? Yoksa sen bile kendi inançlarının aslında ayaklarının yere basmadığını farkında mısın?  
Edepsiz kalmış benim de inandığım için insanlıktan çıktığımı söylüyor. Şuna bakın şuna! Güya inanmadan önce aklımı kullanabilseymişim bu derece bir karanlığa gömülmezmişim. Adamlar gemi azıya almış. Ağızlarını ayarı yok ki. Sözde analiz yeteneğinden ve diyalektik düşünce melekesinden mahrum olduğum için gerçekleri göremiyormuşum. 
İşler iyice Arap saçına döndü işte. Senin varsa, senin gibi kim bilir kaç kişinin daha doğrularını kanıtlamak için yazılmış milyonlarca kaynak kitap vardır. Aman Tanrım! Bu nasıl bir gaflettir? Sen böyle söylüyorsan senin gibi küfrün karanlığında cehaletin batağına gömülmüş kaç insan topluluğu böyle düşünüyordur. Vay başımıza gelenlere vay! Yarabbi! Bu nasıl bir cehalettir? 
 Nasıl olur böyle bir şey? Bir avuç dünyada yüzlerce doğru nasıl olabilir? Üstelik istisnasız hepsi birden nasıl mutlak olduğunu iddia edebilir? Dahası birilerinin Mutlak Yanlış dediklerinin Mutlak Doğru olduğunu kanıtlamak için başka birileri nasıl milyonlarca kitap yazabilir? 
 Başta sen olmak üzere hepiniz sapıklık üzeresiniz? Size Tanrı’dan akıl fikir vermesini niyaz ediyorum. Ve sizi benim Mutlak Doğrum istikametinde hidayete davet ediyorum. 
 Yok ben sizinle anlaşamayacağım.  Şuna bak, o da bana akıl fikir dileğinde bulunuyor. Güya kendi mutlak doğrusu istikametinde hidayete davet ediyor. Böyle körükörüne inanılmaz ki kardeşim. Biraz aklını kullanmayı denesene! 
 Bak işte özellikle bu sözü dikkatli kullanmanızı ihtar ederim. Çünkü aynı şekilde birileri de size Mançurya Kobayı gibi körükörüne inanmadan önce aklını kullanmayı derse ne diyeceksin? Kusura bakma ama soruları şeytan vesvesesi sayan senin de onlardan hiç farkın yok ki… 
 İşin tadı kaçtı valla. 
 Kardeşim kör müsünüz ya? Böyle körü körüne inanmak olmaz ki. Biraz aklınızı kullanın da gerçeği görüp hidayete erin.  
 Böyle diyorum ama aklıma bir şüphe girdi. Adamların dediği doğru olmasın?  Ben başka bir coğrafya ve zamanda dünyaya gelmiş olsaydım. Küçük yaştan itibaren o farklı coğrafya ve zamanın inanç ve ideolojileri adına dolduruşa getirilmiş olsaydım. Bugün Mutlak Yanlış dediklerimi belki de Mutlak doğru diye savunacaktım. Yani senin yerinde olsaydım.  
 Hatta belkiden öte mutlaka böyle olacaktı. Olmalıydı. Başka zaman ve coğrafyadakiler nasıl inandıklarını sorgulama yetenek ve izninden mahrum bırakıldıkları ve sadece inanmak adına zihinsel yeteneklerini rafa kaldırdıkları için bugün benin küfür dediklerime olmazsa olmaz Mutlak Doğru olarak görmekte ısrar ediyorlarsa; büyük bir ihtimalle ben de öyle yapacaktım. 
 Verilmiş sadakam varmış. Öyle olsaydım Mutlak Doğrudan mahrum kalacaktım. Daha fenası gafletin daniskasına Mutlak Doğru diyerek cehennemliklerin önde gidenlerinden olacaktım. Ama tam tersi gerçekse?  
 Öyle diyorum ama farklı bir coğrafya ve zamanda yaşamış olsaydım; aynı şekilde Mutlak doğru olarak gördüklerime Mutlak Yanlış diyecektim. Ve bugünkü konumumda bulunmadığım için verilmiş sadakam varmış diyecektim. 
 O zaman doğru ne yanlış ne? Düşünemediğimize, hatta çevresel ve toplumsal kodlama ve formatlar yüzünden aklımızı kullanamadan sadece körü körüne inandığımıza göre doğrunun gerçekten doğru, yanlışınsa gerçekten yanlış olduğunu nasıl anlayacağım. 
 Her şeye rağmen ama benimki gökten gelen mutlak doğru diyerek bıraktığım yerde otlayanlara ne demeli bilmem ki. Be hey ahmak deminden beri ne diyorum ben? Bütün toplumlar naslarının gökten geldiğine ya da göklerle bağlantı kurabilen birileri tarafından iletildiğine inanmakta ve bunu başta kendilerine ve içinde yaşadıkları topluma inandırmak adına sulu gözlü mistik önderlerin hayali ilhamlarına dayalı sayısız kaynak ortaya koymuşlar. Buna ne diyeceksiniz?   
Sen başka bir inancın gazına gelseydin o zaman da onun Mutlak Doğru olduğunu iddia edecektin. Bugün Mutlak Yanlış kabul ettiğini farklı şartlar altında Mutlak Doğru kabul etme ihtimalin varsa; böyle zümrelerin olduğu gibi doğru ve yanlışların gerçekten doğru ve yanlış olduğu kesinlikle tartışılır ve mutlaka tartışılmalıdır. 
 Yok bu yolla, işin içinden çıkamayacağız. Baksanıza haddini bilmezlere! Hepsi bir olmuş, beni körlükle suçluyorlar. Güya ben aklımı kullanmasını bilmiyormuşum. Körü körüne inandığımız için sapıtmışım. Halbuki kafamı kullanabilseymişim onun tabiriyle mutlak doğruyu bulup hidayete erebilirmişim. İyi ama ben senin Mutlak Doğru dediğine Mutlak Yanlış diyorum. O halde nasıl böyle bir şeye onay verebilirim ki? 
 Siz bu işten bir şey anlayabildiniz mi?  Doğrusu ben hiçbir şey anlayamadım. Anlayabileceğimi de sanmıyorum. 
 Benim Mutlak Doğru dediklerime Mutlak Yanlış diyorlar. Biz de onların yollarını Mutlak Yanlış kabul ediyoruz. Üstelik dünya üzerinde belki yüzlerce hatta binlerce Mutlak Doğru var. Simetrik olarak bir o kadar da Mutlak Yanlış. Her topluluk Mutlak Doğrusunu düşünmeden, sorgulamadan yani kısaca kafa yormadan sadece inanç ön kabulüyle benimsemiş. Dolayısıyla değiştirmenin imkanı yok. Biz de aynı yolla benimsedik. Kimse soru soramıyor. Sorgulayamıyor. Bu yüzden bir adım ileri gidemiyorlar. Aynen bizim gibi… 
 Ne olacak bu işin sonu? 
 En iyisi düşünmemek… Körü körüne bile inanıp kısacık ömrü mutlu geçirmeye çalışmak, en kısa ve pratik yol olsa gerek. Nasıl olsa inanmadan yaşanmıyor. Beyni kullanmak hem zahmetli hem de zor bir süreç. Bırakalım bizim adımıza birileri düşünsün. Biz onların peşine takılıp huzura erelim. 
 Şimdi anlıyorum akıl yürütme neden şeytanın eylemlerinden kabul edildiğini. 
 
 
( Göreceli Doğru Ve Yanlışlar başlıklı yazı Serdar Adem tarafından 10.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu