Okur şunu iyi bilmeli El anlatımındaki mananın gerçek olup
olmaması o dünya insanlarının çok ta inanıp inanmadığı bir özellik değildi.
Geleceğe yaptıkları aktarımlarda onlar için anlatılan konunun “nasıl bir önem
taşıdığını ortaya koymanın derdinde” olmaları bağlamıyla, gerçekçiydiler.
Anlatılanlarda gerçek bir yaşamın formları vardı. Bir de bu
forma uygun o formun önemini anlatmanın öyküleri vardı. İttifaktan çıkmanın ya
da ittifaktan ayrılmanın veya ittifak dışına sürgün yemenin karşı tarafa faturası
tufanla silinip süpürülmekti. Mısır esaretinde kurtulmanın önemine binaen
Mısırlıları, suları ikiye yarılan denizde, boğuyorlardı.
Kolektif hafızanın kaybından yaşananlar nedeniyle travma ve
tufanlar vardı. Üreten kolektif gücü, yoksul ve sahiplikten yoksun kılmak için El’in
rızk dağıtması vardı. Sonra da din ve El siyaseti içinde yoksulluğa vaat eden
algılarla olmaktan kaynaklı ajitasyonlar vardı. Bu tutum tam bir öğrenilmiş
çaresizliği içinde olan yoksulluğun, algıda seçmez liginin belirmelerini ortaya
koyan süreçlerdi.
El, Yehova vs. tarzı anlatımlar gerçek yaşanan konuların, anlatıcılar
için ne önem taşıdığına binaen anlam yüklenici manalardı. Yaşanılanlarla değişmenin,
dönüşmenin önemi; bu önem üzerinde mana edilme anlatımlarıyla meşru oluştu. Yoksa
Gerçekten de El var mıydı? El İbrahim’e görünme tecellisi yapmış mıydı? E
İbrahim’e “Ben El Şaddayım” demiş miydi?
Türü arayışlara inanıp inanmamaları o dünya için pek önemli
değildi. Önemli olan mal mülk sahibi bir İbrahim’in ortaya çıkıp kolektif ilahını
kendisine meşruiyetle kolektif manalı ilahı, kişi manalı, kişi ilahına dönüşmesiydi.
Ve ilk kez kişinin mülk sahipliğine onay verip; kişi ve kişiler mülkünü bu
kişisi ilahla açıklayabiliyorsa, özel mülk sahipliğini, kaderleri bu mana ile
açıklayabilmesiydi.
El sahipliği, yeni durumu kendisinden önceyle meşru etmeydi.
Yeni olan süreci çevrime edecek olan ideolojinin eksen çevrimi olmasını
hedefleyen arç bir kurgu manaydı. Zenginlik-yoksulluk bu çevrim üzerinde soru
cevap olmanın eyleme dönüşmesi ile döngüsel olacaktı. Musa’da kendisinden önce ile meşru olurken
Musa’nın Yehovası da diyecekti ki; “Ben ataların İbrahim’in, İshak’ın ve
Yakup’un ilahı olan El’im”. Zaten İsrail de Yhw’ye “atalarımızın ilahı” diyerek
İsrail tavrını meşru edip tekilleşiyordu.
Önemli olan kolektif ittifaka karşı, o ittifakı yıkma işine
mana dayanağı olup mülkiyetçi ahit üzerinde köleci biatin yaptırılmış
olmasıydı. Sonra da bu biatin uygun iradi söylemleri de biat edenlerin zihnini
ikna eden anlatımlarıyla söylenecekti.
Av ve avcı olma süreci hayatın bir enerji çevrim süreci
olmakla doğada belirmişti. Doğa bu bağıntı üzerindeki tetikte oluşla her bir
hayata açık olan bir kullanımdı. Bu bağıntı bizim dışımızda, bizden ve bizim
bilincimizden bağımsız bir ortamın girişmesiydi. Tümel durumdan yalıtımlı
süreçlerle ayrılan hayat ile yalıtımlı o hayatın dışındaki doğanın ortaya
koyduğu birbirine kıyasla oluşun irade düzeniydi.
Toplum; doğa kurallarıyla birlikte insanın etkin olduğu bir
girişme ve kontrol mekanizmasıdır. Böyle olmakla bencil insan öznesi kolektif
üreten sürece; en az kolektif paylaşımla olunmanın toplum yapısı içinde
sömüren, yapay enfeksiyonunu katmaktadır. Bu tutum asalak yapının da bir enerji
çevrim şekli olmasına uygunsa da üreten sürecin üreten zorunlulukları
üzerindeki duyuş olan insan ahlakına, inşa temeli olan ilk ittifaklara
aykırıdır.
Her şeyin her şeyle bağıntı bir girişme olduğu evrende;
insan duygusuyla söylersek her şeyin her şeyle yararlanıcı bağ ilişkisi ve
reddetme bağ ilişkisi olmakla var oluşun bir seçme ayıklama yapmasıdır.
Yararlanma da yapının kendi dışında bir enerji teminidir. Asalaklık ta enerji
sağlaması içinde bir şekilde inşa olamayan türün, başka şekilde inşa olmasıyla
vardır.
İnsan insana göre tür olmamakla; bir insan da tıpkı diğer
insan gibi enerji sağlar olmakla; yani bir insan da sentez içinde enerji
sağlama kaynaklarını üretir olmakla asalak konumda olması doğal akışa da uygun
olmamakla; toplumcu beliren yansımalardan oluşan doğru bir duyuş da
değildir.
Ortak yararı (genel yararı) üretme üzerine inşa olan
kolektif oluş ya da toplum; asalak oluşa göre inşa olmamıştı. Ahlaksızlık ve
ahlaksızlık algısını veren duyuş ta; toplumun asalaklık üzerine inşa olmamış
olmasındaki referansın gerçekliğiydi.
Ama bir kez inşa olunca da dış asalaklığın hedefi oluyordu.
Sömürü toplumun dışında tür olan asalaklarla enfekte edilir
olmaya zorunlu olarak uygunsa da insanın asalaklığına zorunlu da değildi. Asalaklık,
toplum olmanın duyuşuna, toplum olmanın duygusuna ve zorunluluğuna kökten
aykırı bir sorundur. İnsan toplumun dışında toplumda yararlanan bir tür
değildir. Aksine insan toplumu inşa eden olmakla toplumun parçası ve parçası
kadarla kendidir.
Bir hayat türü kendi kendisinin asalağı olamamakla, bir
hayat olan insan da kendi yeteneği kadar payla toplumun kendisi ve toplumun
inşacısı olmanın tarih bilinciyle, inşa bilinciyle asalak olabilse de insan,
toplumun asalağı olmamalıdır.
Gelişme değişme dönüşme esastır. Değişmeyen gelişmeyen yapı
ölür. Kolektif oluşun beliremeyen kişi sahipli zıt alanlı oyuk hareketi;
kolektif pozitifliği azaltmakla belirir yapmak olasıdır. Bu doğrudur, bir
gelişmenin değişme dönüşmesidir. Kişi sahipliği yönünde olacak bir değişme,
dönüşmenin azlığı çokluğu da kolektif pozitifli referansla kontrol edilir.
Kolektif yapının da her organik yapı gibi kendi seçme
ayıklama yalıtımlı bir düzelenimi vardır. Bu seleksiyona göre belirme ile
kontrol mekanizmaları oluşan kişisi mal mülk sahipliğinin kişisi sahiplikleri
oluşur. Toplumun dışında, toplum içine enerji girdisi yapılırken; enerji
girdili dağılımı yapı içinde sekteye uğratacak olanlar sistem içine alınmayacaktı.
Daha önce belirttim, seleksiyon sistemin bağışıklığıydı.
Sistem; sistem içine alınan ve sistem içinde işlenen enerjinin, sistem içindeki
dağılımını sekteye uğratacak olan şu dış girdilerden her zaman uzak
tutulmalıydı. Sistem içinde enerji dağılımını sekteye uğratan asalaklık, sömürü
ve ürün paylaşımını mal mülk sahipliği üzerinde yapan anlayış ve uygulama;
sistemin elenmesi gereken enfeksiyonuydu.
Paylaşımları mal mülk sahipliği üzerinde olan enfeksiyonlu
yapı içindeki etki; sahipliği olmayan köle nezdinde enerji sağlamaya dönük olan
kölenin zorunlu eğilimleri, çalışma ve kölenin emeğini satması şekilde belirir.
Emeği satma toplumsal kolektif inşanın başında ortasında olmayan bir
enfeksiyondur. Mal mülk sahipleri olan efendilerin elinde de kölelerin üzerinde
çalışma yapacakları nesnelerin El ahitle iyelik tescilleri vardır. Kölelerin
çalışma yapacağı üretim gücü efendilerde olduğu için efendiler kölelerin
çalışma eğilimine de (kölenin kendisine de) sahip olmaktaydı.
Bu nedenle çalışan, sahipliği olmayan kölelerin zıttı olan
yansımadan ötürü efendilerin de çalışmama eğilimi vardı. Köledeki "çalışma
eğilimi" efendi de beliremeyen bir yansımaydı. Her şey zıtların varlığı ve
birliğiyle olasıydı. Zıtların bir kendi içimizde karşılığı vardı bir de kendi
dışımızda olan karşılığı ve eksikliğiyle tam olup nötr oluyorduk. Biz fakir iken, dışımızda zıt durumla bir zengin
vardır. Yine biz çalışıyorken dışımızda çalışmayan bir mülk sahibi vardır.
Kölenin çalışması kölenin dışındaki çalışmayan efendiye
karşılık geliyordu. Sistem çalışmayanı, çalışan ile ve sahipliği olmayanı da
sahipliği olanla tümler olmakla toplumdaki bu çevrim efendi köle arasında
bilinçli, kasıtlı olan illüzyonlu sömürü olmaktadır. Toplum kişilerini genel yararla; genel yarara
göre tümleyen durumuyla yalıtıma olan bir yapıydı.
El manalı inşa sistemi içinde toplum kolektif olarak
üretimini yapar. Kolektif olarak üreten toplum bu kes de üreten yetenek ve
ihtiyacına göre pay alamaz. Üretenlerin üreten yetenek ve ihtiyacına göre pay
alamamasıyla sistem El manalı anlayış içine sıçrar. Çalışanların payı, ölmeyip te
yarın yeniden çalışacak durumda olabilmenin en az beslenmesi içinde olur. Bu nedenle
kölenin payı zorunlu bir en az sahiplik koşulu içinde aldığı rızk, boğaz
tokluğu veya yarı aç yarı tok durumdur.
Kolektif üretimden
sonraki; paylaşma aşaması içinde paylaşım çalışmaya göre değil sömürüye göre pay
olur. Sömürü mal mülk adı altında ancak ve ancak kolektifin yeteneği ile ortaya
konup ancak ve ancak kolektifin sahipliğinde olabilen üretim gücüne sahip
olanların özel mal mülk sahipliğine göre; mülk hakkına göre, mülkün huzur
hakkına göre kişi sahiplere pay ediliyordu! Çalışsanız bile siz kader
kısmetinize göre kısmetsizdiniz. Ve siz rantı olmamakla rantı olanın yararına
göre rantı olanı tümleyen işleyişe dönüşmüştünüz. El mantığı içinde çevrim;
çalışıp üretenleri sömürme mantığına göreydi.
Yoksullar üzerinde beliremeyen sahiplik, zorunlu bir en az
durumla tüketen sahiplik olmak dışında yine en az durumla refahtı sahipliklere
dönüşse bile bunlar da bir şekilde üreten kesimin elinde alınırdı. Alınmak
zorundaydı. Aksi halde sömürü çevrimi olamazdı. Yani sistem yoksula kesikli
sürekli eşeğini kaybettirmenin kurgusu üzerineydi. Varsıllık ta kaybedilen
eşekleri kazanma, üzerine inşa edilmiştir. Size verilen en az refah ta kayıp
eşeğin sizde şevke gelmenin damak tadıydı.