Ödetiriz vatana göz dikenlere bedelini
Eksiltmeyiz vatan üstünde ezanın sesini
Kahramanlar hep vardı hep var olacak
Tokat ile kızartacağız düşmanım ben diyenlerin ensesini
Kahramanların bir diğer özelliği ise “her insanın doğal olarak mutlu olmasını ister”,bunun gerçekleşmesi için yaşar. Bunu mantık anlamaz, metafizik diyerek geçiştirir. Metafizik yani doğa ötesi yani duyularımızla algılayamadığımız, gücümüzle gerçekleştiremediğimiz başka varlıkların sebepleri ile olduğunu söylerken bu konuda AZ biraz haklılar. Çünkü bu ancak imanın gücüyle gerçekleşir buda doğa ötesi değil Allah vergisidir, her insan yeri geldiğinde bazen de bir kişi yeri geldiğinde kahramandır. İnsan olarak yaşarken bazen mutluluğun insanın kendisi için var olduğu en son olgunluğun, kendisinde olduğunu sanırken yanılır, nasıl yanılır böylesi kahramanları görünce hayatını şanlı ecdadın tarihini okuyunca anlar. Vatanın her karış toprağında kahramanlarımızın kokusu ile kokar, her ağaç onların kahramanlıkları ile yetişir meyve verir bizlerde bu meyveleri yiyerek beslenerek iman çerçevesinde güç alarak yetişiriz. Kısacası iman ile ruhun maddi manevi hazla beslemek, imanın gerektirdiğini yapmak insanı sevmek imanla, insanı sömüren her şeye karşı tam bir bağımsızlık kazanılması ile olur.
İnsan ile dost ile meşgul olmak şarttır
Nefis şeytan bu kapıları kapattırır
İman eden kullar nefsi şeytanı yıkarak açtırır
Ecdat dün böyleydi bugün torunları da kapalı yolları aynen açtırır
Şu iyi bilinmeli ki aklın işlevi olan düşünme ile insanın gayesi olan mutluluk kendisi için olunca çalışmaz akıl yerinde sayar, insanlığın mutluluğu için düşünürse akıl işte o zaman çalışır, yoksa nasıl kahraman olunur?
Kişilik bozuk olunca yırtılan edep kalp dikiş tutmuyor
Arama ondan edep hayâ insanlık maalesef bulunmuyor
Düşmanla dost olanlar vatan toprağında hep siliniyor
İman ile olunca edep kalp zinhar hiç yırtılmıyor
Serkan yine bir akşamüstü arkadaşlarını toplayarak Bülent’lerin oturduğu evin yanına toplayarak, bu akşam onlarda misafir kalacakların söyleyerek çağırır. Üç beş arkadaşı dışında gelen olmaz. Hayırlı diyerekten kapıyı çalarak içeriye girerler, Bülent’in babası Ramazan amca kapıyı açar, çocukları karşısında görünce gülümseyerek.
-Hoş geldiniz çocuklar, haydi çıkarın ayakkabılarınızı üstünüzde fazlalıkları attığınız için, girin içeriye.
Serkan hariç, diğerleri bu karşılamadan ve sözleri tam manasıyla anlayamadan birbirlerine bakarak içeriye girdiler. Bülent sakat olan kardeşine, Serkan’ın verdiği spor ayakkabıyı giydirirken.
-Bak kardeşim, babam sana spor ayakkabı almış, kısa sürede ayağa kalkarak benimle arkadaşlarımla top oynayacaksın.
Sırtı kapıya dönük olan Bülent, gelen arkadaşların görmemiş sakat olan kardeşiyle ilgilendiği için geç fark etti. Babası
-Oğlum kalksana arkadaşların gelmiş, üzerlerindeki yükleri atarak gelmişler, bir hoş geldin deyiver.
Bülent hemen ayağa kalktı, gülümseyerek babası gibi.
-Hoş geldiniz arkadaşlar üzerinizdeki yükü atarak gelmeniz, beni çok sevindirdi.
Serkan biraz önce sakat kardeşine, kendi verdiği spor ayakkabıyı giydirirken, Bülent’in söylemiş olduğu bir o kadar hüzünlü, bir o kadar umut dolu sözün etkisinde kalarak gözlerinde iki damla yaş akıtarak, mutluluğun akılla ve imanla kendisi için değil insanlık için düşünüce çalıştığını fark ederek hayallere daldı. Kemal Serkan’ı dürtünce silkelenerek kendine geldi. Bülent’in annesi Remziye teyzede aynı karşılama ile onlara hoş geldin dedi. Herkes Serkan hariç, şaşkınlık içinde birbirlerine bakıyorlardı. Serkan’ın nefis ve akıl etrafında içinde tartıştığı söylenebilinirdi. Gördükleri karşısında Serkan duyularıyla hisleriyle, tahayyül ve akılda gerçekleştiği var sayılan idrak ile hala içeriye girerken, Bülent’in kardeşine söyledi söze takılmıştı, bu gerçek olabilir miydi? Nasıl olurdu? Nasıl olmalıydı?
Remziye Teyze ortaya sofrayı kurdu, iki parça ekmek az peynir çökelek ve çay vardı, güzelce afiyetle yediler ve birkaç parça ekmek aş ile karınları doymuştu, şaşırdılar. Ramazan amca çocuklara
-Çocuklar siz oturun, ben sabah işe seher vaktinde yol alacam, siz oturun sohbetinize devam edin arının.
Diyerek yandaki odaya geçti. Serkan arkadaşlarına usulca
-Ne kadar fakir olduklarını ve mutlu olduklarını gördünüz mü?
Hepsi konuşmak yerine evet dercesine başlarını salladılar.
-Bir şeyler öğrene bildiniz mi? Bir şeyler hissedebildiniz mi?
Hayır dercesine başlarını salladılar.
-Bayram sizin evde kaç kişi yaşıyor?
Bayram eli ile üç yaparak, üç kişi dedi. Sonra Nusret’e sessizce.
-Sizin evde?
Eliyle dört yaparak dört kişi dedi. Sessizce yine Serkan.
-Peki, bu evde kaç kişi yaşıyor?
Nusret eliyle Altı yaparak altı kişi dedi.
-Peki, içeri girerken üzerlerinizdeki yükleri atarak hoş geldiniz derken, yani üstünüzde fazlalıkları attığınız için hoş geldiniz, dediğini de anlamadınız siz size anlatayım. Bu komşumuz üç yıldır burada ve bizler ilk defa geliyoruz evlerine, ön yargılarımız bize yük olur taşıyamayız, bunu üzerinizden atarak hoş geldiniz demek istedi.
Serkan bu küçük yaşıyla, Kuran kursuna giderek altı ayda Kur’an’ı hatim ederek hafız olmuştu, yani akıl yaşta değil başta ve azimde sebatta olduğunu ispat etmişti. Serkan buraya gelişlerinin tevafuk olduğunu idrak etti, yani iki şeyin birbirine uygun ve denk gelmesi demektir. (Hususen tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlâhî bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmelere tevafuk denir.) Buraya gelmelerinde bir amaç olduğunu anlayınca, dış kapıya yöneldi, arkadaşlarına.
-Ben hemen geliyorum.
Diyerek kapıyı kapatarak sokağa fırladı.
***
Birazda bizler Reklam alalım, Şimdi Reklamlar.
Sizlerde araçlarınıza sevgi lastiklerini takarak, sevdiklerinize gülümseyerek ulaşın. Sevgi lastiklerimiz sizin gönül telinizle uyum sağlayarak, içinizdeki boşluğu doldurarak nereden geldiğini anlamadığınız ayrılık rüzgârlarını yok ederek, içinizi huzurla doldurarak bir an sevdiklerine ulaşmanız için size bir anda binlerce adım attırarak güvenle ulaştırır. Sevgi Lastiklerini araçlarınızda kullanın karanlığı yararak, sukut içinde sevdiklerinize ulaşın.
Devam Edecek İnşallah
Mehmet Aluç