Ey sevgili;
Kurudu
bastığın yerde yeşeren çimenler.
Boy
boy atıp filizlenen meşe ağaçları da kurudu.
Annelerinin
ardı sıra meleyen kuzular küstü hayata.
Beş
kuruşa satıldı
O
alımlı, o çalımlı ve dünya incisi güzeller bu şehirde bilesin.
Şimdi
sensiz bu şehir;
Gündüzün
ışığında karanlığı,
Bollukta
darlığı,
Ustalıkta
çıraklığı yaşıyor artık.
Ne
bir bülbül gül için feryadı figan eğliyor,
Ne
de selvi boylu âşıklar el ele tutuşup ta boyu endam ediyor.
Gelen
yabancılara sokak araları dar ve ıssız.
Daha
birkaç gün öncesine kadar;
Sen
kokan caddelerde yerle bir oldu kaldırımlar.
Öyle
ki;
‘Sevgilinin
basmadığı bedenimi kimselere çiğnetmem’
Diyerek
isyan bayrağını şehrin en görünesi yerine astı.
Ah
sevgili,
Bilsen
gökte bulutlar ağlıyor,
Yerde
Kelkit Çayı çağlıyor hasretinden.
Çevre
yolunun altında çakıl taşlarıyla donatılmış küçük bir okul,
Böyle
koca bir sevdayı nasıl taşıyor bilemezsin.
Akıllara
ziyan gelir koca bir sevda öyküsü bu.
Öyle
bir sevda ki bu;
Ne
dillerde bir halk türküsü,
Nede
zamana ve mekâna göre değişikliğe uğrayan halk öyküsü.
Gerçek
ve yaşanmışlığa adanılmış bir ömür varsa eğer
İşte
onun taa kendisi.
Belki
yoktu bu aşkta kızın bir efendisi,
Ama
erkek sevgili diyerek tüketmekteydi nefesi.
Gülüşlerin
sahte olduğu bu şehirde;
Elemler,
kederler, ıstıraplar gerçeğin taa kendisiydi.
Mutluluk
diye bir şeyden bahsediyorlardı
Bilmem
orası acep neresiydi.