Ne kadar da ürpertici kelimeler değil mi? Yıllar önce Diyarbakır’a ilk geldiğimde en yetkili ağızdan , psikolog bir arkadaşım beni , “çok tehlikeli bir şehre gidiyorsun , kendine dikkat et şeklinde uyarmıştı ; yine şehri ve insanını yakından tanıdığına inandığım , mürekkep yalayanlardan diğer bir dostumun da “ bu şehirde yaşayan insanların beşte biri şizofrendir , bunların çoğunun da normal kılıklarla aramızda dolaştıklarına bakma” şeklinde gayet dostane uyardığını benim de “halla halla yarı açık bir psikiyatri kliniğine mi gidiyorum ” şeklinde söylendiğimi ; kendimle günlerce , belki haftalarca süren içten içe bir hesaplaşmaya girdiğimi hatırlıyorum.

Aynı ülkede aynı kültürü paylaşan , üstelik mürekkep yalayan takımdan olan bu insanlar ; yani dostlarım , bana moral vermeleri gerekirken ,nasıl olur da böyle dehşetengiz yorumlarda bulunabiliyorlardı. Doğrusu bu mevzu, yıllarının önemli bir kısmını burada geçiren ve geçirmekte olan benim için sırrını halen de korumakta.

Aslında bu insanların , bu ruh halini ,tam olarak teşhis edemesem de , koca bir deryada ayaklarına batan çakıllardan dolayı ,denize öfke duyan insanlara benzetebilirim. Varsın bu yorumuma biraz da siz hak verin , affınıza sığınarak , kendimin de az buçuk mürekkep yalayanlardan olduğumu itiraf etmek istiyorum.

“Gülün dikenli olduğuna yerineceğinize , dikenler içinde güller açtığı için sevinelim” demiş , asırlar öncesinden denemenin babası Montaıgne. Gündelik hayatımızda , işte , okulda bakkalda, manavda – pardon bunlar kalmadı - süper marketlerde ; hatta hastane kuyruklarında , kusurları , çoğu zaman mercek titizliğiyle bulur , daha da ileri giderek senaryosunu kendimizin yazdığı hiçbir zaman yayınlanacağına da inanmadığımız “ Yeşilçam” tadında yeni diziler yayınlarız, hemen oracıkta , ayaküstünde. Bütün bu maharetlerimiz sergilerken , "bazı şer güçler" , bizim adam olamayacağımızı öne sürer . Düşmanlığın böylesine de pes doğrusu. Bunlar olsa olsa emperyalizmin son taktikleridir ; güya, bizi bize akılsız göstererek küçük düşürmeye çalışırlar.

Vallahi adamım bizler ne Çanakkaleler ne Conkbayırlar görmüş bir milletiz, adamların bu eften püften taktiklerine boyun eğecek değiliz.
Yukarıdaki satırları yazarken , birden – biz de neymişiz dercesine - aynaya fırladım , ekstra uzuvlara sahipmişiz gibi , yaratıcı tarafından özel genlerle imal edilen, farklı bir türü temsil eden insan edasıyla, ne kadar asil bir milletin evlatlarıymışız diyerekten , kendimi aynada dakikalarca süzdüm.

İnsanoğlu hırs ve intikamda , varlıklarıyla , yaşantılarıyla küçümsediğimiz birçok hayvandan ileri derecede başarılar yakalamış , bunları da savaşlarla , dünya tarih sahnesine paslı çivilerle çakmıştır. Truva savaşlarının büyük komutanı Aşil , hatırlanacağı üzere babasının intikamını alabilmek için onlarca ölümü , öldürmeyi göze alaraktan kimliğini , cesaretini ispat ediyordu. Aşil’ in bu intikam dolu davranışı , sadece ilkel toplumlara özgü bir davranış olarak algılanmamalıdır. Çağımızın çağdaş kovboyları , binek araçlarını , av aletlerini daha da elektronikleştirerek aynı öfkeyi kusmaya halen devam ediyor. Bilemiyorum çoğu zaman , o çok küçümsediğimiz hayvanların aklı olsaydı , insanların becerdiği , aynı zamanda birbirlerini de becerdikleri o dünya savaşlarını da aynı maharetle icra edebilirler miydi ?
Bunları düşünürken çocukluğumda okuduğum ve unutamadığım ‘Beyaz Balina’ adlı romana da değinmeden geçemeyeceğim. Bu romanda , romanın baş kahramanı Kaptan Ahab, yıllar önce bacağını kapmış olan bir beyaz balinayı uçsuz bucaksız denizde aramaya çıkar ; ama bir türlü bulamaz veyahut da yakalayamaz. Aslında içindeki hırsın ve intikamın ilacını bulabilmek için yola çıkmış , imkansızı gerçekleştirmek istemiştir. Balığın ara sıra gözükmesi daha sonra da kaybolması Kaptan Ahab’ın intikam isteğini büsbütün alevlendirmiştir. İnsanın doğasındaki nefreti , doğada teselli etmeye çalışması bakımından ilginç bir anekdot olara hatırlanabilir.


İnsan muhayyilesini zorlayan Antik Çağ Yunan Mitolojilerinde de aynı ölme öldürme sahneleri karşımıza çıkar. Göklerin tanrısı Zeus’un babası Kronos’ un öldürülmesinden sonra yeryüzü bir cehennem çukuruna döner. Bunun ardından Ares’in , Athena’nın yeryüzünü ele geçirmek için , bütün sömürü ve vahşet araçlarını kullanırlar. Yani anlayacağımız iyilikle kötülük arasındaki kavga bitmedi sürüyor ve sürecek ,Adnan Yücel’ in deyimiyle “ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek sürecek”

Bu hırs ve intikam dürtüsüyledir ki insanlık , dünyanın en uzun nehirleri ebatında setler , kaleler , hendekler inşa etmiştir. Yıkımda kollektif aklını , bilincini başarıyla kullanabilen bu insanlık , günümüzde de bu dayanışmasını uzun menzilli füzelere , aletlere yatırmakta , bundan övüne övüne , kutsal ittifaklarıyla kendine pay çıkarabilmektedir.

Hayat bir başka gözle bakılırsa , güzel bir tabloya benzer , Tanrı'nın insanlara sunduğu. Başkasının sanatını , sırf kendinin değil diye alaya alan , küçümseyen insanlar olmaktan vazgeçmeliyiz artık. “Bir düşman çok , yüz dost azdır” der , beyaz adamın derisini yüzdüğü , neredeyse soyunu tüketmeye çalıştığı bir Kızılderili atasözü. Bırakın ömrü boyunca bir düşman kazanmayı , neredeyse her gün, en azından bir düşman kazanamazsak; o gün cirosu olmayan,kendini nefsine; çağdaş tabirle egosuna hesap vermek zorunda hisseden bir esnaf misali, evlerimize boynu bükük gideriz.


Hiç unutmayalım ve unutturmayalım sevgili dostlar ! Bizim dışımızdaki nesne ve kavramlar , nasıl görüyorsak öyle varlar. Olgular ve olaylar nasıl göreceğiz diye renkten renge , kılıktan kılığa girmez öyle görünmek istemezler . Onun için hayatı doğru okumalı , kavramalıyız. Hırs ve intikam , kişinin üzerine sıçramış çamur lekelerinden farksızdır. Eğer beyazsanız ; yani temizseniz o kirliliklerden , yangından kaçarcasına uzaklaşırsınız.


Çocukluğumdan beri , çocukluk gözlemlerimle – belki de korkularımla – dikkatimden kaçmayan bir diğer gözlemim de içlerinde tatmin edilemeyen bir şeylerin boşluğunu giderir gibi büyüklerin kaşlarını çatıp , dişlerini sıkarcasına yaptıkları , hırs dolu- güya- sevgi gösterileri. Ne kadar hazin değil mi ? Sevgisini de kaşlarını çatarak , dudak ısırarak belli etmeye çalışmak.

İnsanlığın gücünü , enerjisini birbirini boğazlamak için harcamadığı , umutlu , müzik ritminde bir dünya diliyorum. Ha! Yazımı noktalamadan , bana bu şehre ilk adımımda korku aşılayan insanlara da bir çift sözüm var : mürekkep havuzunda yüzseniz dahi bu hayat , insanlığın soylu tarihi ,ak pak sularıyla sizleri de bir gün yıkar. Sevginin , kardeşliğin ve beraberce yaşamanın bu gücüne siz de inanın !


( Hırsın Hırsızlığı İntikam başlıklı yazı atilla-can tarafından 8.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu