Hicran’ın bir özdeyiş
olduğunu yeni öğrendim:
Yüreğimdeki tasmayı ne
zaman mı çıkardım?
Biliyorum, biliyorum
işte:
Yeltendiğim o vakittir;
Uçmayı yeni öğrendiğim;
atıldığım gök kubbe
Sonların muhatabı
aslında başı olmayan
Gözyaşının dolup
taştığı…
Hangi hümayun?
Hangi sefil arbede?
Öksüzlüğün çimlerini
çiğnerken
Afakî bir bulut
Çöken ruhuma.
Koyu olsa da gök mavisi,
Önceme
Paye vermeyen karanlık
kadar
Gizemli miyim yoksa?
Tufanda kaldım
Araf’a düşüp de yolu
geri dönen gördün mü
Hiç, demeyi
Sanma ki bir mertebe
belledim.
Dillenen arazlarda
Tohuma kaçan şiirler
derledim:
Başlığı gözyaşı, farzı
mahal
Sonrasını tahmin et
istersen
Verip veriştirdiğin
kadar
Katlanırım da ben bu
ihanete.
Arakladığım bir aşk
değil bu, olamaz
Ardıç kuşlarına
duyduğum özlemi de sorgulama:
Meali yüreğin değil mi
ki bu son şiir;
Ben efkârla yıkandım
tan vakti.
Ayrışan gölgeme bile
ihanet ettiler:
Hepi topu bir zerre
madem
İnfilak eden evrenin
merkezi
Korunaklı bir sunum mu
yoksa aşkın hitabı?
Göreceli engeller
maruzat bellediğim
Her daim de başımın
tacı.
Of’layan bir güncem
bazı bazı
Katıksız sebebiyet
verdiğim
Çıkmışken ayyuka bunca
sırdaş kelamı
Yitip giden aralıklı
bir yol haritası:
Kayıp hecelerden kayıp
coğrafyalara
Uzanan
Belleğin ruhla muhatap
kılındığı.
Deyişler sonlanmadan
belki de
Ve ihanet etmediğim
dokusunda ömrün
Tenezzül de etmediğim
her yalın düş’ü
Taşırken yeni güne
Bir batında doğan
güneşi ve ay’ı
Sanma ki kollamadım
yüreğimde.
Tutuk dilimde tutuklu
mahremi de
Savurmadan bilinmeze…
Utkumda ufkum
Tutulan nutkumda garipsenecek
hicazı
Bir tuttuğum her sanrı
Kıyısından köşesinden
toplarken sırları
Çimlerde serilen her
heceyi
Papatya gibi kopardığım
imge imge.
Solumdan başladım
solmaya
Sağımla attığım her
adımda
Andığım Rabbim,
Atıl yürekte kopan
kıyamet
Belli ki yaşadığım en
büyük yenilgi.