Ertelenen gök kuşağının duası adeta
Bahşedilen gecenin lacivert vedası.
Öykündüğün her rengi asla ilahi bir
düş belleme, sevgili
Niyazını ertelediğin her öğün arası
sunumunda yalnızlığın
İnkâr da etme kötünün nefesini ruhuna
üfürdüğü
Doğaüstü veballerin hıçkırığına
aldandığın
Ve kendini hayata adadığın ertelenmiş
bir dileksin sen.
Sona varma ümidinden başka ne
kaldıysa geride
Ölümün çığlığına yüz süren
İlahi Adaletin ricasıyla
Men ettiğin sefan
Belki çatık kaşlı edanda sürünen
yakamoz pırıltılarına
Yüz vermediğin her minvalde
Sadece öykündüğün güzelliklerin
Yarım kalan dansısın.
Yarımlardan çeyreğe terfi eden
reçeten
Kukla görevi gördüğün hüzün ve elem
yüklü bir özlem
Altı üstü kapıştığın suretlerde
Asılı kaldığın bir izlek altı üstü
Muradı dillenen gelinlik kızın da
çeyizinde
Yırtık bir kanaviçe…
Hani öğündüğün kadar da değil
Övündüğün her ne hikmetse
İçini ölçtüğün metre metre
yalnızlıkla
Barışık doğasında hayatın
Bir nebze de olsa dilediğin değil
Dillendirdiklerin gerçek olsa keşke.
Akışkan rahmetin indinde
Sarı benizli bir yüklem
Öznesini yok sayan
Yükümlerde belli belirsiz sırıtan
Üç beş sakil hece
Debdebeli vazgeçişlerin de bedduası
işte
Öylesine iç geçirdiğin
Ölümüne sevip de terk edildiğin hain
reçetesi kâinatın
Özümsediğine değil de öykündüğüne
sirayet eden.
Kundaklanmış hürriyetinde
Bozguna uğrayan sadece tek zerre
Müşkülün var ya da yok
Müsebbibi varsın kaybolsun karanlığın
tünelinde
Aydınlık kaldığın kadar mutlusun
Ruhunda tutuklu nutkunla
Savrulduğun da değil hani
Savunduğun üç beş lehçe
Adını unutanlara bir nazire belki de
Sahip çıktığın sefil ruhun,
Doğasında aşkın
Yakan bir hale
Sehven yenik düştüğün nasıl da belli
Demek ki daha yolun çok başındasın.
Kaybettiğine değil kaybedeceklerin
yan yeter ki
Bir de yanabildiğin kadar sev ve vazgeçme.
Göğün son müridi kanatlarında saklı
senin niyazın
Rabbinin gözünde mukaddes bir varlık
Olabildiğin kadar yettiğin evrene.