İklimsizliğin bir mevsim olduğunu
yeni öğrendim ve kimsesizliğin de bir iklim olduğunu.
Doğurgan ümidin asılı kaldığı
şahikanın kanadında paslı bir yıldız’ım aşka hüsran yükleyen her mevsimde
deliren bir çukurum her halükarda içime düşüp içim içimde kaybolurken.
Gazeller tütüyor şehrin bacasından
bir de bitik denizle ölü martı sevişiyor.
Kanlı aryalar ikram ederken Tanrı her
g/öğün arasında vuku bulan bir emsal saklı narından ayrı düşen bir öğreti ve
aşkını buyur eden bir yangın.
Şemsiyesi de yok bulutların ve
sanrılar tepeciğine konan müridin derdi tasası belki de hidayete erememek.
Sevecen bir yüreğin her kıpırtısında
her mecalsiz dokunuşunda göğün titrek ellerine sahip çıkan bir göçmen kuşun
varlığı belki de huzurun adresi.
Huzura biat bir tekerleme ihya
edilesi yüreğin kozasında ayrı bir hulasası saklı ömürlük geçişlerin tek
içimlik şiirlerde dillenen muradı.
Zafer kazanan bir komutan edasıyla
yola çıkmışlığım ve disiplinler uğruna hürriyetimden ve mutluluğumdan ödün
verdiğim ilk gençlik yıllarım…
Sevgiden çıkıp da yola varamadığım o
sevgi cumhuriyeti ve hoyrat yankısında dünümün illa ki esniyor hatıralarım;
illa ki şerh düşüyor kayıp yanılgılarıma.
Şehrin bülteninde şiir var/mış gibi.
Şiirin göbeğinde çürük imgeler ve
acıyı sağaltan bir gökyüzü rehaveti ne zamanki gözlerimi diksem bulutlara
içimde ip atlayan çocukluğum var ve bir elimi tutarken annem diğer elimde
babamın sıcak ve kocaman eli. El olanların elinden uzak ellerim elem yüklü
mevsimlerin de dini dili yok işte ve ben bağnaz gölgelere asla paye vermeden
asılıyım halkasına göğün.
Haziran güneşinde nasıl da sırtım
ürperiyor oysaki ter içinde alnım ne de olsa emeğim olan hüznüme biat
satırlarım ve tüm şiirlerim.
Gölgelerin müridi olan yaban
meyveleri ve narı çiğnenmiş çılgın ve çürük düşlerim.
Annemin açtığı yufka; babamın
kızarttığı ekmek dilimleri ve aşkın nidalarına karışan saçlarım ve alın yazım…
Büyümeyi artık nasıl erteledimse.
Artık örselenmeye nasıl bir nokta
koyamamışsam.
Saçımda kızıl gölgeler ve o zamanlar
bu günkü kadar kızgın değilken kendime belli ki ne kendime vakıfım ne
maskelerin ardındaki yüzleri görebiliyorum ve her gördüğüme duyduğuma nasıl da
kanıyorum.
Sarı benizli güneş mevsimsiz
düşlerime ışık yükleyen.
Otantik bir sevda masalı ben okul
yolunda içimde gitgide büyüyen bir heyecanla derslerde sırama kazıdığım ismi
aşkın oysaki aşkın engebelerinde sırdaş olacak cümlelerim yok henüz ve ihanet
denen tezgahın arkasında en yakın arkadaşlarımın olduğunu da bilmiyorum.
Hayallerimde yorgun çocuklar saklı ve
ben yüzlerce çocuğun annesiyim artık nasıl bir hikmetse yaşım daha dört bile
değilken annelik içgüdüsüyle tül perdenin arkasına saklanan hayali çocuklarımla
misafircilik oynuyorum.
Yol yorgunu olmadığım yıllar.
Yürek henüz yanmamışken ve şehirle
şiirlerimin tanışmadığı.
Taziye evi nedir bilmediğim…
Terk edilmişliğin de bir alfabesi
yokken hatta ve hatta henüz okumayı sökmediğim.
İthamların savrulmadığı zamanlar ve
insanların zanlarla eşleştirilmediği.
Maviden kundağı kardeşimin ve maviden
gözleri elleri yumuk yumuk ve sadece bir oyuncak olarak gördüğüm pamuk beyazı
tenine dokunmaya kıyamadığım ve gün gelip de onun gitme ihtimalinin neye denk
düşeceğini de bilmediğim.
Yorulmadığım zamanlar tek yorgunluğum
oyun oynamaktan mütevellit ve sıdkım sıyrılmamış henüz hayal kurmaktan.
Zemherilerin de henüz şehre
uğramadığı ve komşu ziyaretlerinin mubah ve mutluluk verici olduğu.
Katıksız sevmekle başlamışken hayata…
Sunumu hayatın sadece dileklerde
saklı değilken ve doğal akışında hayatın resmedildiği mutluluklar ülkesi.
Göğün terinden haberdar değilken ve
emeğin karşılığının sadece derslerimde aldığım yüksek notlar ve takdir belgesi
ile ihya olduğum hatta tek puandan kaçırdığım takdir belgesinin ardından
günlerce yas tuttuğum…
Aşkın bir batarya olduğuna kani iken
annemden öğrenmiştim aşkın anlamını ve çala çala ezberlediğim yorgun şarkılar
henüz canın yanmasına eşlik etmiyordu.
Köprülerin altından sular akmışsa ne
ki?
Köprüler çoktan imha edildi ve tüm o
sular nasıl da kirlendi.
Aynı göğün altında.
Aynı muratlar iken dilimizde…
Top yekûn kaybolmadığımız yıllardan
güne ulaşıp da ya da günümü unutmak adına dünde bir tavaf yapmanın verdiği
huzurla şehre armağan ediyorum ben bu gece bu satırları.
Kaybolmuşluğun nokta atışı yaptığı.
Her noktanın ise acı bir son olduğu.
Sonun ne anlama geldiğini bilmediğim
yıllardan günümüze ulaşıp da.
Haykırdığım kadar sessiz kaldığım ve
tek haykırışım satırlara düşen yürek izimle dünümdeki huzuru neden anımda ve
günümde bulamadığım…
Çokça geçkin.
Çokça zimmetli.
Çokça mevsim odaklı.
Çokça âşık ve yılgın.
Hala umudun adını unutmamaya çalışan
ve hala aşkla yaşamayı ihmal etmeden…
Büyümeyi ertelediğim yetmezmiş gibi
kendimi aldatmayı da elden bırakmamışken…
Varsın sevginin ve umudun adı bir
oyun olsun yeter ki sevgiden yana başım yana düşmesin.
Sevgiyle kalın ve umutla.