Hangi nota’nın minörüyüm ki?
‘’Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar…
Ve şehir kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.’’
(Nazım Hikmet)
Sözcükler henüz resmi geçit yapmaya
başlamadı ve içimdeki mum’u yaktım da geldim huzuruna sonra da mevsimin
lahzasına serdim aklımın kıvrımlarını ve rengini bilmediğim bir bayrakla
özgürlüğünü kollayanlara ve huzurumu kaçıranlara da yok tek sözüm.
O kadar çok etken var ki mumumun
alevini titreten ve şükürler olsun ki; ne ellerim titriyor ne de sesim daha
demin baktım aynaya ve yanımda ışıyan bir nesne idi bana eşlik eden ve benden
başka kimsenin ayırdına varmadığı.
Sebepsiz değilim ve hiçbir şey
sebepsiz değil lakin yerli yersiz benden kaçışanlara da anlam veremiyorum.
İçimdeki dehlizde takla atan o saray soytarısı asla güldürmüyor beni ve yine
içimdeki sökünü kışkışlıyorum sanki etrafımda duvarlar ve duvarların etrafında
sayısız hale.
Bir kompliman filan da değil
beklediğim sadece Allah dostu olan insanların toplanmasını bekliyorum
dolaylarımda.
Kaçıncı tekil şahıssam aslında ben
asla gramere dâhil olmayan hiçliğin şahsıyım… gerek hiç addedildiğim gerekse
hiçliğime yandaş olan hiçlik ve hıçkırık dolu kalemim.
Düşünme yeti’me sonsuza kadar vakıfım
elbette Allah’ın izniyle ne de olsa garantisi yok az sonranın.
Tümleyen heceler var yüreğimin
çeperinde ve fıtratımda saklı bir sükûnet her şeye rağmen üstelik.
Kimi kime şikâyet edebilirim ki lakin
bir şikâyet mercii varsa eğer biliyorum ki cihanın kara listesindeyim.
Sözcüklerin de çok umurunda hani ne
de olsa duygularım söz geçiriyor her birine ve ben duygularıma söz
geçiremezken.
Etki altında kalmak ne kolay bu
anlamda herkes bir diğerinin söylediğine bağdaş kuruyor ve bire bin katıyor.
Vasıf/sızım an itibariyle ve de
katıksız.
Kaynakçam da kayıp ne de olsa kayıpların
meali içimdeki titreşim.
Göğün kompartımanlarında bir alıcı
kuş kafilesi bir yandan da insanlar taraflarınca mercek altında tutulduğum.
Depresif bir sunum değil şükürler
olsun ki sadece ve sadece kalp gözüme itimat etmemle ilintili bir de açık seçik
gözlemlerim.
Sudan sebeplerle yalıtıldığımı
biliyorum ilk günden beri ve içine düştüğüm düş çukurunu kapatalı epey zaman
oldu. Rüya görmeyi ve düş kurmayı artık protesto ediyorum ve binlerce şey ek
olarak. Bir bulmaca eki gibi aralıksız su doku çözüyorum ve illa ki otuzuncu
harfi arıyorum hani neredeyse o kalan yirmi dokuz harf bile resti çekiyor bana.
Kümelenen duygularımın pek önemi yok
an itibariyle zira gerçekler var kolladığım ve de gerçek olmayan söylemler yine
şahsıma yönelik ve insanlar bakışlarını ya dikerken ya da suçlu suçlu
kaçırırken.
Bir ayrıntıya takılıp da aklım resmin
genelini önemsemediğim ya da tam tersi…
Bir detay ve bir tane daha
nihayetinde aklımı kaçıracak noktaya gelip ansızın da siniyor canımın acısı.
Kocaman bir yama var göğün tam de
ortasına ve illa ki deliğe düşenler: ne kara delik ne de izafi bir rota: sadece
ve sadece şahsımın nazarında kocaman bir kara leke herkesin her şeye vakıf
olabildiğine kani ve bensiz bir dünyanın daha iyi geleceği insanlara aslında
fazlalık arz eden ben değilim sadece kara kutunun gizemi yine herkesin kendi
kara kutusunu sonsuza kadar saklı tutabileceği inancı.
Garipsemiyorum da artık ve
kötülemiyorum hiç kimseyi ve ben bir susku’nun adayı iken içimden sökün edenler
beni asla yanıltmıyor.
Daha çok sevme ihtimalimi de kimse
yadırgamasın hani ne de olsa sevgimin çoğaldığı atmosferde ben nefesimle ve
öldürdüğüm nefsimle sadece O’na koşuyorum evvelinde koştuğum o kadar çok insan
oldu ki gerçi an itibariyle de yüreğimden taşan bir sevgi yumağı var hem acının
eşlik ettiği hem de anlamsızlığı protesto ettiğim.
Ve de radarıma takılan ayrıntılar.
Gerçi içimdeki şebeke sistemi çökeli
epey oluyor ama en azından layığı ile yaşamayı öğrendim görünürde izin
vermeseler de.
Görgüsüz bir kalemim.
Aç gözlü bir sevgi arsızı.
Ve bana eşlik eden daha doğrusu
yüzüme püskürtülen bazense alaycı restleşmeleri ile muhatap olduğum. Ne gam ne
gam…
Bu sayede söyleyeceğim çok şey
birikiyor içimdeki lahzada ve vakıf olamadığım ne ise nail oluyorum Rabbimin
yardımına ve ben, sevgi arsızı yüreğimle sürükleniyorum peşi sıra sözcüklerin
ve İlahi Işığın.
Kümelenen ne çok duygu günün basıncı
ile kendimden uzaklaştığım ve ne zamanki kalem devreye giriyor şükür duyguma
sıkı sıkı sarılıp arındığımı hissediyorum.
Her günü yeni bir piyango. Kaderin sunumu…
başım gözüm üstüne lakin devreye giren üçüncü şahıslar ve de havada uçuşan
gıybet rüzgarı nihayetinde içimdeki doğurgan ve şemalı iskelet çöküp sessizliğe
ve hüzne eşlik ediyorum varlığım itibari ile…
Varlığım.
Ar bildiğim.
Ant içtiğim.
Arz ettiğim.
Arşı alaya çıkan bir hüzün aslında
dünyanın en neşeli ve saf insanı da olabilirken illa ki çamur sıçrıyor beyaz
tenime ve nihayetinde su ve sabunla ve de kalemle o kirden arınıyorum ve
elbette ilk olarak iman gücüm ve dirayetimin hala nasıl oluyor da kırılmadığı.
Bir izlekte doluşanlar.
Bir m/eziyet addedilen ne de olsa
gözümün üstündeki kaşın varlığı dahi sorgulanıyor.
Yetemediğim çok şey var ve de
neredeyse tüm insanlık: yetinmeyi bilmenin verdiği huzur ile kendime daha çok
yüklenmeyi de başarıp bu sefer içimdeki yamayı dikiyorum ve yeniden ve yeniden
açılan başka bir delik sanırım ruhum hava sızdırıyor sanırım sulu gözlü olmayı
da reddediyorum artık.
Sözcükler iksirli.
Sözcükler de yaralı.
Ne kinaye yüklüyüm ne de nefret tek
nükseden varlığımı çok görenlere duyduğum kırgınlık.
Kızgın olmayı bile reddetmişken ve
evren neden beni durduk yerde reddetti, buna da akıl sır erdiremezken.
Minimal olmalı belki de hassasiyet ve
pata küte yaşayıp aldırış da etmemeliyim etrafımda olan bitenlere lakin hesap
verdiğim o yetkili mercii üstelik yaratılış amacım olan üstelik bana kol kanat
geren ve çok ötesinde sevgimi kat ve kat çoğaltan ve sadece O’na ithaf ettiğim.
İlahi Aşkın rahmeti işte varlığımı
sürdürebilmemdeki tek etken.
Rotam.
Rol modelim.
Rölantiye aldığım sair duygu ve
vasıfsız addedilen bir canlı iken bir yandan da asla merak etmediğim sıfatlar
yakıştırılan artık kimin kime gücü yetiyorsa ve ah’ların çığ gibi büyüdüğü.
Mevzu bahis olansa sadece bana
bahşedilen hayata sahip çıkmak ve edimlerde olanak dahilinde ne varsa kendimle
restleşirken üstüme iki beden büyük gelen belirsizlik ve yalanlarla boğuşmak.
Kıblemde yas var ya da yok.
Yüreğimde efkâr dağıldı dağılacak.
Kozamda minnet yüklü iken Rabbime.
Ve evrenin rahminde doğmayı bekleyen
umut silsilesi hala bana dayanma gücü verirken.
Nazara alınmasam da zaman zaman.
Nazarımda insan denen canlı her daim
değerli iken de.
Ve değersizliğime atıfta bulunanlara
asla da itibar etmediğim lakin dağların tepelerinde karı bile eriten o Temmuz
sıcağında hala içimdeki buz dağı çözülmemişken…
Alabildiğine yakınım madem insanlara.
Olabildiğince de kaçtığım en azından
uzaktan bakıp uzaktan sevdiğim ve uzaktan ah, ettiğim yine de içimdeki sevginin
sonlanmadığı ve nihayetinde büyüyen acılarla ben inancıma devasa bir ayna tutup
da kendimi daha da fazla biçimlendirdiğim en azından Allah rızası için
yaşadığım ve yazdığım en merkezi duygu iken.
Sevilmeye şerh düşmek ya da bir ayar
yapıp düzene uyma gibi bir düşüncem de yok iken.
Yalnızlığıma sahip çıkarken Rabbim.
Yanılmadığıma da yürekten inanırken.
Yanıltmamak ise insanları bir doktrin
iken.
Yanılsam da yaşarken…
Yansıyan güzellikleri asla öteleyemem
de hele ki dostlarımın nazarında ben de bir demet çiçek kadar rahmetin
enginliklerinden beslendiğime biat en azından yorgun ruhumla adımlarımı seri
kılıp güvenilir bir insan olmayı da yine bana Rabbim bahşetmişken.
Hangi rabıta ya da hangi imkansızlık
hele ki yoktan var eden İlahi Gücün nezdinde imkansızlık hangi ara imkan dâhilinde
olmuşken.
Lafları yuvarlamadan ve de
yuvarlanmadan ve de izini sürdüğüm huzur aslında içimde saklı iken artık
biliyorum bana sunulan huzursuzluğun sadece bir sınav olduğunu…
Allah dostu olan herkese selam olsun.
Sevgilerimle.