DELİK TENEKEDEN KOVA!
Atmışlı yılların ortalarına kadar Kırşehir Karacaören
köyünde sadece üç çeşme akardı. Bunların birisi köyün eski camisinin yanındaki
köylünün ”Gara su” dedikleri içilmeyen sadece hayvan sulamak ve temizlik
amacıyla suyunu kullandıkları 'cinni punar' adını verdikleri çeşmeydi.
Diğeri de köyün
orta yerinde yapılıp sonradan kapatılan (benim çocukluğumdaki) çeşmeydi. Bunlardan başka bir çeşme var ki Ermenilerden kaldığı söylenen, 'yukarı punar' adıyla anılan köyün batı yönüne düşen, kaynağı
Ağan dağının eteğinde olan bu çeşme de su alma kuyruğu hiç eksik olmazdı. Orada
suya gelen kadınlar oğluna kız beğenirken kızlar sırasını yaşlılara, nişanlı
olanları da oğlan tarafı akrabası kadınlara sırasını vermekten dolayı testilerini dolduramazdı. Bu
gelenek atmışlı yılların ortalarında o zamanki adı 'Naafa' olan şimdilerde
“özel idare” diye anılan kurumun Dalakçı Köyü tarafına düşen 'Ağaçalı' denilen mevkiden su
getirip köyün muhtelif yerlerine çeşmeler yapmasıyla sona erdi.
Yine atmışlı
yılların sonlarına kadar bazı hayır sahiplerinin hayrına eştirip yaptırdığı,
“yaptıranın adıyla anılan kuyular” vardı. Kuyudan ipe bağlı kovalarla yukarı
çekilen sular kuyunun haftına boşaltılarak hayvanlar sulanırdı. Ayrıca kuyudan
su çekenler eşekle, atla veya elde taşıyarak evlerinde temizlik amacıyla
kullanırlarken gayet tedarikli harcarlardı.
Garamiyalların
Irza'nın evi köyün yüksekçe bir yeri olan köylülerin 'Bayır' adını verdikleri
yerin biraz altındaydı. Onun evine en yakın kuyu şimdi köyün girişinde bulunan
'yeni caminin' elli, atmış metre güney yönü ilerisindeydi. Bu kuyu yol genişletme dolayısıyla kapandı.
Sabah erkencecik
kalkan Irza'nın hanımı Sultan kadın ahırdaki işlerini bitirdikten sonra kızı Sabire ye “eve iyi mukaat ol” diyerek tembih ettikten sonra eline aldığı iki su tenekesi
ile kuyunun yolunu tuttu. Kuyu evine iki yüz metre kadar mesafedeydi. İnişi
inmesi kolaydı da su dolu tenekelerle tekrar o tepeyi çıkması çok zordu.
Kuyudan su çeken
bir komşusunun yardımıyla iki teneke suyu yerinden kaldırdığı gibi evinin yolunu tuttu. O
farkında değildi ama tenekelerden birisi her nedense delinmiş su sızdırıyor, Sultan
kadının arkasından tozlu topraklı köy yolunda ıslak belirgin bir hat çiziyordu.
Kuyudan ayrılalı
henüz elli metre kadar olmuştu ki tam Güdük İreşidin Hasan'ın kahvesinin önüne geldiğinde olanların çok önceden farkına varan Etem ağasının
“Sultaan, Sultaaaan az dur hele, sana diyeceklerim var” diye çağıran sesiyle olduğu yerde durakladı.
Etem gayet sakin bir şekilde ağır, ağır Sultan kadına yaklaşırken kadıncağızda saygıda kusur olmasın diye iki tenekeyi dengeleyip yere koyduktan sonra başındaki çarın ucuyla ağzını nezaketen kapatıp başını hafifçe yere eğerek “Buyur Etem ağa, hayırdır" diye sordu
“Hayır bacım, hayır."
“ Nasılsın
Sultan, iyimisin, nerden gelip nere gidiyon?”
“ Sağ ol Etem
ağa, emrine çok şükür iyiyim, sen nasılsın Fati bacım, uşaklar nasıl? Kuyudan
su doldurdum da bulaşık yalaşık yıkanacak, kız beni bekliyo, şu yükünen yokuşu çıkma derdi olmasa…”
Kadın boşanmış
zembelek gibi konuştukça konuşuyor bu da Etem ağasının işine geliyordu!
“ İnek, dana
nasıl Sultan, iyi süt alıyon mu bari, rahmetli Irza inekleri her sorduğumda doğru dürüs süt alamıyom diye şikaat iderdi
de!…”
“ Nem şimdi kaalik sütü iyi Etem ağa, biraz pendir, biraz da yağ biriktirdim, gayri satarmıyım, yirmiyim, orasını Allah bilir yazaar..”
Kendini lafa
kaptıran Sultan kadın tenekenin altının ıslandığını, haliyle ondaki suyun
azaldığını fark etmesiyle lafını yarıda keserek hemen yere eğilip tenekelerin
kulpundan tam tutmuş kaldırıp yürüyecekti ki Etem ağası; ”ırahmetli Irza çok iyi
arkadaşımdı, vaatında onnan köy koruyucu durup çook bağ, bostan, ekin beklediydik bacım…”
“ Irahmetli de seni çok
severdi Etem ağa…”
Kadın artık oradan
bir an evvel uzaklaşmak istiyor tam tenekeleri kaldıracak Etem ağası; “Gızın nasıl, iyi mi, adı neydi, bak şimdi aklıma geldi
Sabire'ydi dağalmi..”
Kadın Etem
ağasını, onun muhabbetini, şakalarını severdi amma ah şu altını gölleyen teneke
olmasa….
“ Etem ağa; hamd olsun gızım bek iyi, adı da Sabire, bana müsade et, çocuk evde yalnız, belkide gorkar…”
Etem usülen yeni uzamaya başlayan kısa sakalını sıvazlayarak vakit çalma taktiği ile
“Sultan bacı mercimek bu sene çok iyi verim verdi, sen ortaağandan gaç kile aldın?”
Kadın artık
sudan ümidini çoktan kesmişti, tek derdi başına bela olan Etem ağasından nasıl kurtulacak onun
hesabını yapıyordu. Utanmayı bir an için kenara atarak başını yere eğerek
“Bana müsaade et
Etem ağa, şimdi gidip ortağamla mercimağa bölüşecaam, daha çıkışmadıkda…” Etemin eline fırsat düşmüştü şaka olmaz ise köylük yerde vakit geçermiydi.
“ Peki yavrum
tarlaları hiç gezdin mi, rahmetli Irza bu sene çok şahman buğdayı ektim diyodu, Küllü yere topbaş ekecağam diyodu, acep didiklerini yaptımıydı ki."
“ Irza öleli
acımdan tarlaya tapana bakmak içimden heç gelmedi Etem ağa…”
Sultan kadın
tenekenin iyice boşaldığının farkındaydı ama bir türlü yakayı kurtaramıyordu.
Bekleyen derviş misali muradına eren Etem ağa, ”Sultaaan; vaaa gızım şimdi gözüme dakıldı, tenikeyin altı delik miydi yavrum, niye
fargına varmadın, bari ben dolu olanı burda bekleyim de sen bi soluk hemen tenikenin boşunu kuyuya salla” derken işin gırgırını
anlayan Sultan kadınla olanları orada seyredenler hep beraber bu duruma gülüştüler.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR
GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR