Bazen canın
sıkılır;
Bir şey
yapmak istemezsin,
Aylak aylak
oturur, boş boş bakınırsın.
İşin ilginç
yanı, beynin de sanki çalışmaz olmuştur.
Havadan
değil;
Kapalı da
olsa, güneş de olsa,
Yemyeşil
çimenler de olsa,
Hatta
bahar yeni girerken,
Kuş
cıvıltılarının arasında da...
İşin de
değil, eşin de değil,
Çocuklar
hiç değil…
Ne olduğunu
bilemezsin.
Bir
durgunluktur…
Akıl dahi donuvermiş.
İşte o an;
Geçmişteki
nice hazlar dahi anlamsız gelir,
Öyle
oturursun,
Gözlerin
dalmış gitmiş,
Fakat
hiçbir his, duygu kıpırtısı yok.
Renkler de
sanki tek renge bürünmüş.
Bilir misin
kalbinin atışını ne değiştirir bu durumda?
Bir koku!
Evet bir koku.
Geçmişten gelen
o hatıranın kokusu.
Eğer o anda
dolarsa ciğerlerine;
Birden bir
dalgalanma olur, gözlerinin içinde,
Takıldığın
ufkun çizgisinde,
Kalbin
hafiften başlar ritmini artırmaya,
Süzülürken
bir damlacık, yanaklarına doğru,
Renkler de
ayrışmaya başlar usul usul,
Sesler de cıvıldamaya,
çevrende,
Yaşamaya koyulursun
tekrar yeryüzünde...
Ama ah! O hatıra,
Kalır yine
yerli yerinde.